Bu hafta başı başlayan Musul operasyonu, yalnız Musul’un DEAŞ’ten temizlenmesi operasyonu değildir. Esasında DEAŞ’ın oraya nasıl ve ne amaçla “kimler” tarafından yerleştirildiğini de hesap edersek, yapılan operasyonun, işlevini tamamlamış olan DEAŞ terör örgütü yerine, bölgeyi kontrol edecek yeni bir müstemleke yönetiminin oraya yerleştirilme operasyonu olduğunu görürüz. Ancak bu da olmazsa, bu operasyonun, bölgede bitmek bilmeyecek bir mezhep savaşı çıkarmak amaçlı olduğunu da Türkiye görüyor ve söylüyor. Nitekim dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Musul’da masada da, operasyonda da olacağız” demesi bu farkındalığın başka bir biçimde ifadesi anlamına geliyor.
Amiral Slade...
Tam 1918 yılında, İngiliz Genelkurmayı’nın Musul enerji hazinesini keşfetmesinden hemen sonra, bölgenin de, Türkiye’nin de siyasi ve ekonomik tarihi yeniden yazılmıştır. Bu anlamda Musul sorunu Türkiye için 98 yıllık bir sorundur ama bütün sorunların da anası olabilecek kadar temel bir sorundur.
İki yıl önce yazdığımız Yatağını Bulan Nehir kitabında Musul meselesinin başlangıcını şöyle hikâye etmiştik:
“Tam 96 yıl önce, 29 Temmuz 1918 tarihinde Londra’da İngiliz Genelkurmayı’nın parlak kurmaylarından denizci Oramiral Edmond Slade çok heyecanlıydı. Uzun zamandır üzerinde çalıştığı raporu bitirmişti ve rapor, 29 Temmuz tarihli kayıtla resmi evrak sıfatını kazanmıştı. Raporda çok önemli tezlerin ve önerilerin yanı sıra, Musul vilayetindeki petrol yataklarının ayrıntılarını içeren bir ek de vardı. Bu ek çok önemliydi Slade’e göre çünkü Musul vilayetindeki zengin petrol yataklarına Almanlar daha önce ulaşmıştı.
Zaten Slade, bu bilgileri Alman ve Persian Oil Company’nin uzmanlarının çeşitli tarihli raporlarına ulaşarak derlemişti. Sonuç kısaca şöyleydi: ‘Musul Vilayeti’nin 65 mil kuzey batısında Zaho yakınlarında, Musul’un 50 mil güneyinde Gayyare’de ve Gayyare’nin 50 mil güneyindeki El-Fatha arasında kalan Dicle’nin her iki yakasında zengin petrol sızıntıları olduğu ve bu bilgilerin bölgede daha önce inceleme yapan Alman ve Anglo Persian Oil Company’nin uzmanlarınca saptandığı...’ Büyük Britanya İmparatorluğu Genelkurmay Başkanı Sir Henry Wilson, bu satırları okudu sonra raporun kapağına baktı. Tekrar tekrar okudu ve hemen ayağa kalkarak masasının yan tarafındaki Ortadoğu haritasını bütün masaya yayarak açtı. Sonra dişlerini sıkarak söylendi; ‘Çok geç kaldık, çok geç, bizim Batı’da ne işimiz var, Batı zaten bizim, hemen Musul’u işgal etmeliyiz...’ İşte Türkiye için Musul sorunu tam o gün, bu sözlerle başladı.”
İngiliz işgali, bu coğrafyadaki petrol yataklarının ve diğer doğal kaynakların kesin denetimi için gerekliydi ve öyle de oldu. Bu kaynakları İngilizler ve daha sonra da Batı, iki şekilde ‘kesin’ denetimi altında tutuyordu. Birincisi, bu kaynakları kendi denetleyecekleri ve yararlanacakları kadar çıkarıyor ve ticarileştiriyorlardı. İkincisi ise kaynaklar kesinlikle, bölgede Batı’nın denetleyemeyeceği bir yerel zenginlik oluşturacak kadar çıkarılmıyordu zira bölgenin zenginleşmesi demek, başta İngiltere olmak üzere, Batı’nın denetleyemeyeceği yeni, yerel bir burjuva sınıfı demekti. Bu da çok tehlikeliydi.
Boş bir farkındalık
Çok ilginçtir ki M. Kemal Musul sorununu ve önemini biliyordu. Açıkçası göze alınamamıştır bu sorunun üzerine gitmek o günün koşullarında. Şunu söyler:
“Musul sorununu bugünden halledeceğiz. Ordumuzu yürüteceğiz, bugün alacağız dersek bu mümkündür. Musul’u gayet kolaylıkla alabiliriz. Fakat Musul’u aldığımızda arkasından muharebenin hemen sona ereceğinden emin olamayız. Şüphesiz orada bir harp cephesi açmış olacağız.” (TBMM G.Z.C. Cilt 3; İş Bankası Yayınları; Ankara-1985 s; 1317 ve... )
Atatürk’ün Musul sorununun farkında olduğu çok açıktır. Tam burada, Türkiye’nin o anki durumunu aşan yeni bir durum olduğunun da farkındadır ve Musul’u almak doğrultusunda askeri bir hamle yapmanın; savaşın yeniden, çok daha geniş ve kapsamlı bir cephede başlaması anlamına gelmekte olduğunu da biliyordu. İşte bu göze alınamamış ve zaten İngilizler de, “Türkiye’ye eğer bunu göze almazsınız, Lozan’da masaya otururuz” mesajı yollamışlardır. Ama Lozan’da nasıl masaya oturduk, işte şimdi tam da bunu kendimize sormalıyız.
Musul anahtarı...
Şüphesiz şimdi bu coğrafyada, Türkiye’de ve dünyada çok daha farklı bir durum var. Bugün Musul sorunu bu tarihi özelliklerinin yanı sıra, güncel küresel ekonomik krizin de artık anahtarı durumundadır. Eğer Musul sorunu, tam şimdi, 98 yıl önce olduğu gibi çözülürse bölgede yoksulluk, savaş ve sömürü aynen devam edecektir.
İşte bunun için Musul-Kerkük kaynakları, tam şu zamana dek, Batı’nın istediği oranda yeryüzüne çıkmıştır. Şimdi bu bitiyor; bölgenin zenginlikleri “onlar” istediği kadar yukarı çıkmayacak; bu zenginlikler bunların gerçek sahiplerinin denetiminde ve kullanımında olacak.
İşte Batı, bugün tam da bunun için, bölgedeki mezhep çeşitliğini kullanarak bu zenginliklerin sahiplerini yine birbirine düşürmek ve bölgede sahici bir siyasi iradenin oluşmasını önlemeye çalışıyor. Türkiye, işte bugün, yüzyıl önce olduğu gibi davranmayacak, bu sefer de farkındayız ama bu sefer bu farkındalığın da gereğini yapacağız.