SiyasetTEHLİKELİ YÖNELİŞ

TEHLİKELİ YÖNELİŞ

23.03.2008 - 02:42 | Son Güncellenme:

Totaliter bir rejimin baskıcı ortamını anlatmak için yazılmış bir tiyatro eseri, gece karanlığında kapıyı polisin çaldığı bir sahne ile açılabilir

TEHLİKELİ YÖNELİŞ

Totaliter bir rejimin baskıcı ortamını anlatmak için yazılmış bir tiyatro eseri, pekâlâ gecenin karanlığında kapıyı polisin çaldığı bir sahne ile açılabilir.
Sahnedeki dekor, olayın geçtiği ülkenin en kıdemli köşe yazarının evidir. İçeri giren polis ekibi evde arama yapar, yazarı alıp götürür.
Tiyatro kurgusu gibi gözüken olay, önceki gün Cumhuriyet gazetesinin 83 yaşındaki imtiyaz sahibi İlhan Selçuk’un evinde gerçeğin kendisi olarak yaşanmıştır.
Bir hukuk devletinde hiç kimsenin dokunulmazlığının olmaması esastır. Bütün mesele, gözaltına alma işleminin medeni ölçüler içinde yürütülmesidir.
Bu açıdan İlhan Selçuk’un başına gelen, pek çok vatandaşta askeri rejim döneminin uygulamalarını çağrıştırmıştır. Yazarın en koyu muhalifleri bile maruz kaldığı bu uygulamayı  eleştirmişlerdir. 
* * *
İlhan Selçuk, özellikle laiklik konusunda AKP iktidarına başından beri basında en sert eleştirileri yönelten isimlerden biridir.
Bu olayın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP’nin kapatılması istemiyle dava açmasının hemen ertesine rastlaması, kamuoyunda kaçınılmaz olarak iki olayın ilişkilendirilmesine yol açmıştır. Böyle bir ilişkilendirmeye itibar etmek istemiyoruz.
Ancak görünen odur ki, son günlerde birbiri ardına meydana gelen bir dizi gelişmeyle birlikte, Türkiye, sanki bir kutuplaşma anaforunun içine doğru ilerliyor.
Bu yöneliş sürerken, bazı kesimlerin bu kutuplaşma ortamını keskinleştirmek, hızlandırmak için özel bir çaba içine girdikleri de dikkatten kaçmıyor. Bu çevrelerin kendi özel hesaplarını görmek, rövanş almak, hasımlarını ortadan kaldırmak gibi saiklerle davrandıkları tahmin edilebilir.
Bu arada, kutuplaşma ortamı içinde kılıçlar çekiliyor, herkes taraf olmaya davet ediliyor ve bir kez daha sesi en çok duyulanlar kutuplaşmanın en uç noktalarını tutan kesimler oluyor. Ortalığı kaplayan puslu hava içinde, makul insanlar yine arada sıkışıyor, sesleri duyulmuyor.
* * *
Ülkemiz, geçmişte kutuplaşmadan çok çekmiştir. Türk demokrasi tarihi,  bu nedenle ödenen büyük bedellerin öyküsüdür. Yaşanan bunca acı tecrübeye rağmen, göz göre göre daha ne kadar bedel ödemeye devam edeceğiz?
Türkiye’nin çıkarları, girilen bu tehlikeli yönelişin bir an önce dizginlenmesinden geçiyor. Bunun için sorumlu konumda olan herkesin frene basıp “Bu gidiş nereye?” sorusunu yöneltmesi gerekiyor.
Bu soruyu öncelikle sorması gereken kişi, ülkenin yönetiminden sorumlu olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Başbakan’ın bir an önce gerilimi aşağı çekecek, kriz havasını dağıtacak adımlar atması şart görünüyor. Tansiyon ve öfkenin yerini yumuşamaya bırakacağı bir söylem ve üsluba ihtiyaç var.
Keza, ana muhalefet lideri Deniz Baykal da Başbakan’ı bu yöne teşvik edecek, ona  yardımcı olacak yapıcı bir tutum sergilemelidir.
Türkiye, 12 Eylül öncesinde el sıkışmayı bile reddeden liderlere tanıklık etmişti.
Başbakan ve ana muhalefet liderinden bu kez bizi şaşırtmalarını
beklemek çok şey
istemek mi olur?