Fenerbahçe NE SİHİR NE KEHANET!

NE SİHİR NE KEHANET!

27.05.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Sihirli sözcükler bulup, o sihirli sözcükleri oyunculara söyleyip ne kadar götürebilirsin? Bu işin, futbolun bazı gerçekleri var. Bir oyun oynuyorsun. Bunun bir felsefesi ve altyapısının oluşması gerekiyor. Dokundum düzeldi diye bir şey yok...”

NE SİHİR NE KEHANET

SENAD OK / ÖZEL RÖPORTAJ

Haberin Devamı

Aslında “O” bu sezon şampiyon olmasa da geldiği nokta ve yaşadıkları ile tam bir başarı öyküsü...
Herkes öğretmen olmak isterken, antrenör olacağım diyerek akademiyi bitirmiş biri.
Daha çok gençken kafasında “hocalık” varmış... Minik takım antrenörlüğünden, A Milli Takım’a kadar yükselmiş.
26 yaşında başladığı teknik adamlık kariyerinin zirvesine 52 yaşında ulaşan bir emekçi...
Kimsenin futbolculuğunu bilmediği ama seven, sevmeyen herkesin iyi antrenör dediği bir isim Ersun Yanal.
Hayatı sadece futbol değil tabii ki... Fotoğraf çekiyor. Zamanı durdurmayı bu sayede başardığını söylüyor... Hem Motor’a biniyor, hem de gerçek bir deniz tutkunu...
Kısacası hayatı futboldan ibaret olmayan, yaşamayı da bilen bir şampiyon teknik direktör...
Türk futbolundaki yerini bu şampiyonlukla iyice perçinleyen son şampiyon takımın hocası, Milliyet’in dev ekibini kendi mekanı Calista Restaurant’ta ağırladı.
Tayfun Bayındır, Şansal Büyüka, Attila Gökçe, Ercan Güven, Osman Şenher, Cemal Ersen, Uğur Meleke ve Ediz Sırapınar ile birlikte biz sorduk, Yanal cevapladı...
2.5 saatlik bu yemekte, Yanal’ın çocukluğundan, hobilerine, kariyerindeki kırılma noktalarından bu sezonki başarı ve gelecek planlarına kadar birçok önemli detay konuşuldu. Ama emin olun bu söyleşide birçok detayı ilk kez okuyacaksınız.
RAHAT ETMEM LAZIM
İlk soru Ercan Güven’den geliyor. Medya’yı soruyor.
Sıkıntı yaşadınız mı hiç medya ile?
* “Medya’dan şikayetim yok” diyor Yanal ve ekliyor;
“Ben hiç şikayet etmedim ki. Olduğu gibi kabul ediyorum. Çok büyük problem yaşamadık. Sadece antrenmanı açtın, açmadın diye bir durum oldu. Ama Dünya’nın her yerinde bu aynıdır. 20 dakikası açık ondan sonra kapalı. Sonra basın mensubu arkadaşlar saygı gösterdiler. Orası artık kapalı bir yer. Rahat etmem gerekiyor. Herkese açık olamaz.”
Ardından Müdürümüz Tayfun Bayındır devam ediyor.
“Tahta bavulunu aldın, geldin. Kimseyi istemedin, ekibinle gelmedin” diyerek hazırlıksız geldiğine vurgu yapıyor...
* “Bir takım var. Kurgu var. Ben de kabul etmesem. İnanarak geliyorsun. Bir takım var sonuçta ortada. Yeterli olup olmadığı konuşulmuştur. Paldır küldür gelmedik. Futbolun yabancısı değilim. Futbolun gerçekleri burada da var. Daha profesyonel daha oturmuş. Çalışma imkanları daha iyi. Mesele saha içinde kalmaktı onu yaptık...”
Yıllardır G.Birliği ve Ankaragücü’nde Yanal’ı takip etmiş ve onu iyi tanıyan isim Cemal Ersen’de soru sırası.
Yanal’ın sezon başından bu yana söylediği “Bu takım şampiyon olacak” sözünü hatırlatıp bunu motivasyon amaçlı mı yoksa inanarak mı söylediğini merak ediyor...
* “Şampiyon olmak için geldim. Sezon başında da bunu inanarak söyledim. Ben Fenerbahçe takımını biliyorum. Hangi oyunculardan kurulu olduğunu biliyorum. Ne yapabileceğini de biliyorum. Tüm oyuncuları tanıyorum. Birçoğu ile çalışmışım. Zor da olmadı. Yine şampiyon olacağız. En güçlü aday Fenerbahçe. Referanslar var. Oynadığın oyun ortada...”
Tüm sezon takımı ve Yanal’ı takip eden biri olarak araya giriyorum, farkın 4’e inmesi ile alakalı. Malum o dönem biraz zor geçmiş, Başkan da çok net herkesi uyarmıştı.
Peki panik yapmış mıydı Yanal?
*“Doğal bir süreçti. Farkın nasıl 4’e indiğini biliyorsunuz. Hakem demiyelim. Ama Sivas, Eskişehir maçlarını nasıl kaybettiğimizi herkes gördü. Bundan sonra bizim için de toparlanma zamanı geldi. İyi de oldu. Tekrar çıkışa geçtik. Biz panik yapmadık. Oyuna da yansımadı. 4 puan farka rağmen devamındaki maçları rahat kazandık. Bence bir gerileme yoktu. Futbol olarak gerileme yoktu...”
Uğur Meleke ise ligin ikinci yarısında yaşanan forvet krizini ve Yanal’a forvet takviyesi yapmadığı için hatalı olup olmadığını soruyor;
* “Kışın oyuncu almayı düşünmedik. Gereksizdi. Elimizde alternatifler vardı. Caner gibi, Alper gibi. O kadar lüks davranamazdık. Gerekte yoktu bence... Bu sene için çalışmalar var. Gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bilmiyorum ama Sow, Emenike, Kuyt ve Webo ligin üzerinde iş yaptılar. Güveniyorsun. Adamların hiçbir problemleri yok. Ufak tefek oldu da iki maça denk geldi. Ama olmayabilir miydi? Orta saha sonradan performansı yükseltti. Başlangıçta o kadar etkili değildi. Oynadığımız oyun da bunu gerektiren bir oyundu...”
İYİ ÇALIŞMAM LAZIM
Ercan Güven, başka bir soruyla devam ediyor, Yanal’ı biraz şaşırtıyor.
“Bir gün bu koltukta başka biri oturacak. Sizden sonraki isim için ya da genç adaylar için tavsiyeniz ne?”
*Ama Yanal verdiği cevapla daha uzun süre bu koltuğu bırakmayacağını ortaya koyuyor.
“Benden sonrasına tavsiye vermek için çok erken. Şu an ben burdayım. Kendime tavsiye bulmam lazım. İyi çalışmam lazım.”
Ercan Güven, İtalyanca biliyor musunuz? diye sorunca masada acaba hocaya bir teklif mi geldi gündemi oluşuyor?
Ama Yanal, Fenerbahçe’de çalışmak ayrıcalık diyerek böyle bir niyetinin olmadığını ifade ediyor.
Ve sezonun kısa bir değerlendirmesini yapıyor;
“Biz kendi işimize konsantre olduk. Sahanın içinde kalmaya oldukça gayret ettik. Fiziksel ortam ve ekonomik sorunlar yaşanmadı. En büyük neden o olabilirdi. Futbolla başbaşa kaldık. Sonuçlar iyi olmalıydı. İşimizi iyi yapmalıydık... Sihirli sözcükler bulup, o sihirli sözcükleri oyunculara söyleyip ne kadar götürebilirsin? Bu işin bazı gerçekleri var. Bir oyun oynuyorsun. Bunun bir felsefesi ve altyapısının oluşması gerekiyor. Bunu üç bölüme ayırdık. Fiziksel, teknik ve taktik olarak. Fiziksel koşulları yerine getirecek uygulamalar vardı. Sıkıntılı uygulamalar tabi bunlar. Dayanıklılık, kuvvet çalışmaları. Oyun disiplininin ortaya konması. İnsanların becerilerinden fedekârlık yapıp takım oyununa yönlenmesi, kolay değildi...”

Haberin Devamı

DUZENSIZLIK VE KAOS FUTBOLU

Haberin Devamı

“Futbol artık düzensizliğin oyunu olmaya başlıyor... Bizim oynadığımız oyunda da hücum bölgesindeki oyuncuların düzensizlikleri çok önemli. Mesela Mehmet Topal, gerektiğinde Sow’un görevini yapmalı ya da Kuyt o işi yapabilmeli. Benim görevim değil dememeli...”

Haberin Devamı

Yanal, kaos futbolu ve saha içi düzensizlikle ilgili de önemli açılımlar yapıyor. Altyapısı oluşturulduğunda bu durumun ne kadar faydalı olduğunu anlatıyor; “Futbol savunmaların gelişmesi yüzünden düzenle oynanması gerektiğinde çok zor bir oyun. Eğer düzen olursa karşıdakiler sizin o düzeninizi çok rahatlıkla bozabiliyorlar. Çok güçlü bir takım da olsa bozabiliyorlar. Onun için futbol artık düzensizliğin oyunu olmaya başlıyor. Bu parametreleri çalışıyorsun. Rakip çıkarken en zayıf olduğu an senin topu kaptırdığın an. Çünkü rakip o topu kazandığı an harcarken de risk alır. Senin o anda kazandığın top rakibin en zayıf olduğu andır. Bizim oynadığımız oyunda da hücum bölgesindeki oyuncuların düzensizlikleri çok önemli. Senin çoğalmanı ve aktif olmanı sağlıyor. O doğabilecek boşlukları kullanmaya itiyor. Aynı zamanda da seni savunmada düzensiz hale getiriyor. Mesela Mehmet Topal, gerektiğinde Sow’un görevini yapmalı ya da Kuyt o işi yapabilmeli. Benim görevim değil dememeli.”
Tam bu sırada Ercan Güven araya girip “Yani bir anlamda düzensizliği savunuyorsunuz” diyor...
* “Hayır. Düzensizliği savunmuyorum. Karşı rakibe üstünlük sağlayacaksanız ve takımda 4 ya da 5 Messi yoksa aslında düzensizliğin düzenini çalışıyorsunuz. Düzensizlik ve kaos yaratıp, yarattığınız bu durum size düzen olarak geri dönüyor.”
Yanal maç içinde planlı bir kaos yaratıp bunu takıma olumlu şekilde geri dönüştürmenin nasıl olacağını da anlatıyor.
* “Oyunun kurumsallığında kaos yaratıp, bu kaosu planlayıp düzeltmek önemli. Ama bunun için kondisyon ve teknik kapasiteye ihtiyaç var. Bu bir süreç yönetme işi. Bireysel, grup ve takım performansı olarak planlayıp sunumlarını hazırlıyorsunuz. Gelişimleri anlatıyorsunuz. Sihirli bir şey yok. Uzun bir süreç. Dokundum düzeldi diye birşey yok..”
Ama bu çeşit futbolu oynamak için sadece teknik ve dayanıklılık
yeterli değildi. Oyuncu karekteri de önemliydi.... Hoca buna da vurgu yaptı...
* “Bunun yanında keyfe de ihtiyaç var. Bu türlü oyuncularla oynamalısın. Futbol oynamayı seven adamlar var Fenerbahçe’de. Gerçekten futbol oynamayı seviyorlar. Onların o düzene geçişlerini hızlandırdığınız zaman - ki yapıyorlar - Fenerbahçe istediği her maçı kazanır. Yeter ki ben bu maçı kazacanacağım desin, öyle çıksın sahaya. Bunu sadece Türkiye için değil uluslararası alan için de söylüyorum. O coşku ve kuvvet var takımda...”

Haberin Devamı

Caner çok olgunlaştı
Tayfun Bayındır, Yanal’ı pozitif anlamda şaşırtan oyuncular olup olmadığını soruyor. Caner ile ilgili düşüncelerini merak ediyor.
17 yaşında Caner ile Vestel Manisa’da çalışan Yanal, “Ben buraya gelmeden önce kimin ne kadar kapasitesi olduğunu biliyordum. Ben geldikten sonra bazılarının performansı arttı. Caner’in zaten kapasitesi vardı. Ve Caner çok olgunlaştı...”

Alex’e fazlasıyla vefa gösterildi

Ersun Yanal şampiyonluk kutlamasına damgasını vuran GFB olayına da değiniyor...
“Bu sene sadece kupa töreninde çok gereksiz bir durum oldu. Çok oyuncu geldi, gitti. Can Bartu, Ogün Altıparmak, Lefter, Alex... Hepsi büyük oyuncular.
Yeri değilki oranın. Bu takım ciddi bir puan farkıyla Nisan ayında şampiyon oldu. Ciddi bir spekülasyon. Bu haksızlık. Emeğe de haksızlık. O olmasaydı herkes çok mutlu olurdu. Mutluluğumuzu kırmadı kimse ama çok gereksizdi. Ben de Alex’in görevini çok iyi yaptığını düşünüyorum. Orası yeri değildi. Onu taraftara mal etmek doğru değil. Belki küçük azınlık yaptı. Değerlerimizi böyle koruyamayız. Daha farklı sahip çıkmalıyız. Alex, tabii ki unutulmadı. Fenerbahçe, Alex’e fazlasıyla vefa göstermiştir. Bu türlü hadiselerin ilişkiye zarar vereceğini düşünüyorum. Gereksizdi bence...”

AMİRAL GEMİSİNDEYİM

Attila Gökçe ile Ersun Yanal arasındaki espri ve diyaloglar yemeğe damga vurdu. Gökçe’nin ilk sorusu Fenerbahçe’de geçen sezonun Yanal’a şampiyonluk dışında neler kattığı ile ilgiliydi...
* “Fenerbahçe, Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü. Dünya’da istihdam açısından da baktığınızda 20 büyük takımdan biri. Böyle hacmi olan kulüpte, amiral gemisinde çalışmak gurur verici. Sadece futbol takımı değil. 9 branş var. Hepsinde olimpik sporculara sahip. Milli takım çok daha ayrıcalıklı birşey. Orada ülkenin karmasını yönetiyorsunuz. Kulüplerde ise uzun bir süreç yönetiyorsunuz. Rekabetin çok yüksek olduğu bir yer. Daha oturaklı oluyorsun. Daha farklı bakış açıların oluyor. Anlayabiliyorsun, empati yapıyorsun. İyi bir olgunluk bence...”
BEN HEP AYNIYIM
Gökçe’den bir soru daha geliyor. “Fenerbahçe teknik direktörlüğü size kamuoyu ya da futbolcular önünde daha farklı bir güç veriyor mu? Söylediklerinin etkisi kamuoyunda daha mı çok ses getiriyor acaba?”
* Yanal ise her zaman hep aynı kişi olduğunu belirtip “Yani Attila abi sen bana artık uçtun mu demek istiyorsun? diyerek takılıyor ve devam ediyor;
“Fenerbahçe büyük bir takım. Gurur verici ve onur verici burada görev almak. Ben aynı duruşum ve felsefemle devam ediyorum. Fenerbahçe’de çalışıyorum diye söylemlerim nasıl algılanıyor ya da değerlendiriliyor bunu siz daha iyi görebiliyorsunuz. Sizce nasıl?” diye sorunca Ercan Güven “Çok daha önemli” diyor.

Başkandan Allah razı olsun

Osman Şenher, “Futbolcular, Yıldırım için hep ‘Baba gibi’ diyor. Peki Yanal için de aynı durum geçerli mi?” diye soruyor...
“Aziz Yıldırım’dan Allah razı olsun. Ben hastalandığımda bana ‘baba’ gibi davrandı. Hakikatten öyle bir adam. Çalışma ortamında ben kendisiyle bir problem yaşamadım. Zaten yaşasaydık şampiyon olamazdık...”
Attila ağabey, “ Yıldırım bazı oyuncuların oynaması için baskı yaptı mı?” diye sormaya çalışırken Yanal, “Başkan öyle şey yapmaz” diyerek noktayı koyuyor.

Salih mücadele edecek

Merak edilen konulardan biri de Salih ile ilgili Yanal’ın ne düşündüğüydü. Kocaman döneminin yıldızı, Yanal döneminde kulübeden çıkamamıştı. Yanal’ın verdiği cevaptan belli ki Salih’in takıma girmesi pek kolay olmayacak.
* “Salih, çok genç bir oyuncu. Çok yetenekli. Mental anlamda da öyle. Salih saha içinde beklentileri karşılayacak performansı ortaya koymak zorunda. Koyacak da.... Bu takımın da geleceği. Salih’i her zaman koruyarak onun bu performansı vermesini sağlamak için herşeyi yapacağız. Ama o da bunun karşılığında çok çalışacak.
Mücadele edecek, mücadeleyi birakmayacak. Kolay değil. Fenerbahçe takımındasın. Öyle yok. Geçen sene 64 maç oynadı takım. Bu sene tek kulvarda oynadı. Üç kulvarda olunca iyi şans buldu...”

VİZONTELE YANAL!

Ben o filmi 70’li yıllarda kendim yaşadım. O hikaye babamlara aitti. Neden derseniz? İlk televizyonlar geliyordu, Denizli’de yüksek bir yere çıkıp antenle sinyal arıyorlardı. Sonra yansıtıcı kurup, yükselticilerini yaparlardı. Ardından antenlerini satarlardı. Çok eğlenceliydi. Anlayacağınız Vizontele’yi ben gördüm...

Ersun Yanal ile sohbetimizin ikinci bölümü genelde hocanın hayatına yönelikti. Masadaki herkes Yanal’ın yaşam öyküsünü merak ediyor. Ercan Güven ağabey de, Komiser Colombo’nun taktiğini yapıp arada saçma sapan sorular sormak gerektiğini belirterek, konuya hemen giriyor ve “Babanız ne iş yapıyordu?” diyerek hocanın geçmişini aralıyor;
“Babam elektrikçiydi. Annem ise ev hanımı. İplik fabrikasında çalışıyordu babam. Büyük bir avlusu vardı. Pazar günüyse bütün gün oradaydım. Hafta içi evin önü oyun alanıydı. Hep topla geçti hayatım. Lojmanda kalıyorduk. Hiç tatil yapmadık. 1 kere denize gitmedik. Üç aylığını alınca anneannem bana top alırdı.
İlk topla beni tanıştıran anneannem diyebilirim. Hayatım onla geçti. Benim ailemde annemlerin kuzenleri de sporcudur. Ayfer Elmastaşoğlu, Ayhan Elmastaşoğlu. Nail abi. Sporcu aileyiz. Arnavut kökenli bir aileyiz. Anneannem Kosova’dan göç etmiş. Üç kardeşiz. İki kız, bir erkek. Denizli’de oturuyorlar. Küçükler kız. 4 yeğenim var.”
İlk hangi maça gittiniz diye araya girdi Ercan ağabey bir kez daha?
“İlk gittiğim maçı hatırlamıyorum” yanıtı üzerine gençlik yıllarında sporla ilişkisi soruldu Ersun hocaya;
“Hep spor yaptım gençliğimde... Voleybol, basketbol, atletizm. Tüm branşlarda vardım. Spor yapan öğrencilerdendim. Denizli’de çok güzel bir gençlik vardı. Zafer abimiz ve İzzet hocamız vardı. Daha çok salonda zaman geçiriyorduk. Çok iyi oyuncular çıktı. Voleybol A Milli Takımı’nda oynadı bir çok oyuncu. Güreş, boks o dönem hep Denizli’den çıkardı. O dönemin küçükleriyiz biz. İyi gençlik çıktı.”
Ercan ağabey farklı bir hikayenin peşinde... Para ile bir anınız var mı? Mesela param olsaydı da şunu alsaydım dediğiniz bir şey?
* “Hayır hiç olmadı. Çok eğlenceli bir çocukluk geçirdim ben. Ağacın üstünde kitap okurdum, bisiklet binerdim. Her günüm tatildi. Önümüzde inekler, koyunlar vardı. Bütün gün top oynardık. Briket fabrikasına giderdik. Orada çalışırdık. Sarayköy İlçesi’nde. Bağlar vardı. Sanayi babamlarla başladı zaten Denizli’de. Vizontele’yi bile gördüm ben. O hikaye babamlara aitti. İlk televizyonlar geliyordu. Yukarı çıkıp antenle sinyal bulurlardı. Yansıtıcı kurup, yükselticilerini yaparlardı. Antenlerini satarlardı. Çok eğlenceliydi. Ben o filmi 70’li yıllarda kendim yaşadım.”
F.Bahçe’ye geldikten sonra hiç Denizli’ye gittiniz mi?
* “Hayır. Biz İzmirliyiz. 64’te ben iki yaşındayken Denizli’ye taşındık. Artık Denizlili olduk. Ama kök olarak İzmirliyiz. Babam İstanbullu. Ben Bucalıyım. Annemler Karşıyaka’da, amcalar Güzelyalı tarafında.
Peki Fenerbahçe ile ilgili ilk anınız nedir?
* “İlk anım; babam iyi F.Bahçelidir. Radyodan dinlerdim maçları.”

Diego’ya yer var

Ersun Yanal’a doğal olarak yeni transfer Diego Ribas da soruldu. Herkesin kafasındaki takıma uyum sağlayıp sağlayamayacağıydı...
* “Bu oyuncu Almanya’da üst düzey oynadı. Magath ile oynamak kolay bir şey değil. Yönettiğim takımlarda iki kez Diego ile karşılaştım. İkisinde de beni yendi. Hem Trabzonspor’un başında, hem de Vestel Manisa’nın... Bremen ve Wolfsburg formaları giyiyordu.
Diego, Almanya’ya gelen en yaratıcı oyunculardan biri. Bizim ülkemizde bu türlü oyunculara yer var. O kadar da savunma yapmıyor diye bir şey yok. O yönü bulunmasa oynayamazdı Almanya’da. İspanya’da bulunduğu takımda oynayamayaz savunması olmasa. Bence uygun. Teknik olarak da uygun. Santrfor arkası pozisyonu var bizde. Bizde herkes birbirine yakın oynuyor. Bize uyar. Niye böyle infial var?
Aldık oyuncuyu. Çalışacağız.”
Hocanın bu açıklaması üzerine Alex hatırlatıldı
doğal olarak...
* “Ben kimseye Alex’in yapısı bana uymaz demedim. Ağzımdan böyle bir şey çıkmadı. Hatta benim ağzımdan Alex’in oyunu ya da analizi dahi çıkmadı. Ben böyle bir şey söylemedim.

Tek derdim 4.yıldız

Attila Gökçe, Ersun Yanal’a şampiyonluğa rağmen Avrupa’ya gidememenin verdiği sıkıntıyı soruyor...
* “Şampiyon olup Avrupa’ya gidememek çok zor bir şey. Türkiye zor bir süreç yaşadı. Ben Türkiye olarak değerlendiriyorum. Fenerbahçe olarak değil sadece. Kendi kendimizi imha ettik. Hiç hoş olmadı. Benim gördüğüm,çok yanlış kararlar verildi. Bu kadar insafsızca olmamalıydı. Bu iş Almanya’da, İspanya’da da oldu. Adamlar o kadar güzel temizlediler ki. Fenerbahçe tek başına mı yaptı? Aziz Bey tek başına mı yaptı? Bu saçmalık bu. Bu kadar ağırlaştırılmış bir suçu hiç kimse hak etmiyor. “
Yeni sezona nasıl bakıyorsunuz?
* “Bu sene başarılı olup Avrupa’ya gidelim. Tek dileğim bu. Fenerbahçe yine şampiyon olsun ve Avrupa’da yer alsın. Tek derdim dördüncü yıldız.”

'Sen değişik bir adamsın'

Araya girip şunu soruyorum Ersun Yanal’a... Hocam sanki sizin kariyeriniz Denizlispor’da başlamış ve ondan öncesi yokmuş gibi...”
* “Size Denizlispor takımına gelinceye kadarki hikayeyi anlatayım. Manisa mezunuyum. 85’te mezun oldum. Manisaspor’da oynadım. Geldim Emsan diye bir takım var.
3. Lig’de bir takım. 1 sene kaldım. Ordan Nazillispor’a ardından Sarayköyspor’a geldim. 3.Lig’de oynayan takımlar. Askere gideceğim. Bu arada antrenörlük yapmak istiyorum. 88 yılında antrenörlüğe başladım Denizli Belediyespor’da. 1.Amatör kümede. O sene hem oynadım, hem antrenörlük yaptım. 26 yaşında iken. Ben hep antrenörlük yapmak istiyordum.
Antrenör olarak kendimi yetiştirdim. Üniversiteyi de onun için okudum. Öğretmenlik falan hiç düşünmedim. O zaman herkes öğretmenlik peşindeydi. Kafama koydum antrenör olacağım
diye. Belediye ile ilk 10 takım arasında kaldık. Tek başıma antrenörlüğe başladım. Zonguldak ile berabere kaldık çıkamadık. Sarayköy’de hoca oldum devre arası bitti. Döndüm Denizli altyapısında başladım. Orada rahmetli Gündüz Tekin Onay hoca ile tanıştım. Sen değişik bir adamsın dedi çağırdı. Sonra Denizli takımı İkinci Lig’de düştü. Ömer Kaner antrenör, beni altyapıdan yukarıya aldılar.”

BAŞKAN YANAL

Tayfun Bayındır, servis yapan garsonun Yanal’a başkanım dediğini duyunca detayı kaçırmıyor. Yat Kulübü’nün yeni başkanı olması sebebiyle Yanal’a çalışanlar böyle sesleniyor. Attila Gökçe de Fenerbahçe’nin Kalamış Marina ihalesine gireceğini belirterek ‘Yıldırım ile bir rakip olma durumu var mı?’ diye sorunca kahkahalar patlıyor...
*Yanal da “aman” diyerek anlatıyor yat kulübü ve tesisle ilgili
düşüncelerini...
“Burda bir kulüp var. Sosyal sorumluluk projesine girdik. WİM (West İstanbul Marina) işletmesine sahip olan firma bir yat kulübünü burda konuşlanabileceğini, gençlere hizmet edebileceğini söyledi. ‘Teknik barındırma, konaklama gibi bir sosyal sorumluluk projesine imza atabiliriz’ denildi. Burada bir yelken okulu açacağız. Yetenekli isimlerin bulunup hayata kazandırılması, olimpiyata göndermek gibi bir şey istiyoruz. Spor okulları açalım. Deniz yarışlarında bize düşen görev varsa bunları yapalım. Deniz sevdası var bizde. Ben kendim denizi seviyorum.
Ama yarışacak kadar iyi bir denizci değilim. Yarışacak kadar zamanım yok...”

Karakterim böyle

Ediz Sırapınar, Yanal’ın şampiyonluk sevinçlerinde neden geri planda kaldığını merak ediyor. İlginç
bir cevap alıyor.

“Sen beni hiç takla atarken gördün mü? Herkesin bir karakteri var. Şampiyonluğa ben de sevindim. Herkesten fazla belki ben sevindim ama herkesin bir sevinme şekli var. Benim karakterim de böyle...”

‘Takıma nasıl laf geçireceksin?’

“Bir maceram var, bunu anlatayım. Bir arkadaşım aradı, ‘Malatyaspor seninle anlaşmak istiyor. Gel’ dedi. Gittik. Laleli’de Selahattin Alpay’ın oteline oturduk. Başkan Oral Çelik geldi. ‘Antrenör kim?’ diye sordu. Beni görünce ‘Sen çok gençsin, nasıl laf geçireceksin bu takıma. Nasıl antrenörlük yapacaksın?’ dedi. ‘Kaç para istiyorsun?’ dedi. Ama gözüne kestirdi beni yapamayacak diye. Beni gönderdiler ordan. Ben de üzülmüştüm. Sonra Feridun Basmacı aradı beni Denizlispor’dan. Gittik Denizlispor’a. Anlaşmak diye bir sorun yok.
12-13 oyuncuyu satmışlar. ‘Al bu gençleri düşmeyelim’ dendi. Biz o takımla play-off’a kaldık lige çıktık. Çıktıktan sonra hatırlamanız lazım, Rıdvan Dilmen illa ‘gel beraber çalışalım’ dedi. O zaman Fenerbahçe’nin başında. Geldik biz konuştuk. Aziz Bey ile de konuştuk. Ben Denizli’de çalışacağımı söyledim. İlk Fenerbahçe maceram böyle oldu. Rıdvan benim çocukluk arkadaşım. Abisi Ercüment abi, bizim eski büyüklerimizden...”

Guardiola’yı beğeniyorum

Attila Gökçe farklı bir konu açıyor. Simeone ve Guardiola’nın ismini verip beğendiği teknik direktörleri soruyor.
* “Bütün antrenörlerden birer parça benzer taraflarım var. Oyun konusunda ben Guardiola’nın uygulamalarını beğeniyorum. Simeone’nin oyun disiplinini beğeniyorum. Kendime benzetmiyorum. Beğendiğimi söylüyorum. Ancelotti’nin duruşu çok farklı. Real Madrid’te çalışmak kolay değil. Çok sıcak bulurum Simeone’yi. Onun gençliği futbolu yeni bırakması belki etkili olabilir. Aynı kuşak jenerasyona çok yakın. Ancelotti’de biraz daha mesafe uzadı oyuncularla.
Arda ile konuşuyorum. Sıcak olduğunu anlattı Simeone’nin...”
Gökçe, Cruyff’u nereye koyarsınız diye soruyor?
* “Cruyff’un keyifli ve zevkli oyunu benimsemesi, 70’lerden buraya gelmesi olağanüstü birşey. Futbolun bu güzel tarafını ortaya koyabilen işletebilen biri. Barcelona’da bu felsefe uzun süredir devam ediyor.”

‘Bu kadro değişmez’
Yeni sezonda F.Bahçe ne kadar değişir?
*“Yeni sezonda bu takım çok fazla değişmez. Yüzde söyleyemem, ama bu kadro çok değişmez. Fenerbahçe’ye genç de demeyelim, yaşlı da. İtalya, İngiltere liglerinin ortalamaları hatta biraz İspanya... Çok genç değiller. Futbol artık 35’li yaşları da içine
alıyor. Bizim 3-4 tane oyuncumuz var. Gerisi olgun isimler. Kuyt, 34 yaşında ama atletik performansı çok yüksek. Emre mesela sanki dün futbola başlamış gibi. Oynamayı
seviyor. Egemen 30 yaşında herkesten fazla çalışır. Coşkusu var.” Egosu yüksek bir takım mı?
* “Egosu herkesin yüksek ama karakteri düzgün. Şu ana kadar ego problemi çıkmadı.”