29.09.2020 - 18:14 | Son Güncellenme:
AA
Çelik, Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken, basın toplantısı düzenledi.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dış politikalar konusunda kapsamlı bir değerlendirme yaptığını, Doğu Akdeniz'de gelinen son nokta ve Azerbaycan'a verilen ve verilecek destekler, Libya ve Suriye'deki gelişmelerin ele alındığını bildirdi.
Erdoğan'ın kongre süreçleriyle ilgili Teşkilat Başkanlığına talimatlar verdiğini ve Başkanlığın da kapsamlı bir değerlendirme yaptığını belirten Çelik, "Ekim ayı içerisinde de bazı il kongrelerimiz başlayacak. Genel Başkanımız imkanlar ölçüsünde bu kongrelere ya mesaj göndererek ya video konferans yoluyla ya da imkanlar müsait olursa bizzat katılacaklar. Teşkilatlarımız da bir araya gelecekler." diye konuştu.
Toplantıda ayrıca Çevre ve Şehircilik ile İnsan Hakları başkanlıklarınca sunumlar yapıldığını söyleyen Çelik, TBMM'de önümüzdeki dönemde yapılacak çalışmalara ilişkin konuların görüşüldüğünü ifade etti.
İnsan Hakları Başkanlığının kapsamlı dosyalarla ilgili ve önümüzdeki dönemde insan hakları sorunlarına yaklaşımlarla ilgili stratejilerini sunduğunu kaydeden Çelik, Çevre ve Şehircilik Başkanı Çiğdem Karaaslan'ın da yaptığı sunumun, küresel iklim değişikliği ve bunun Türkiye'ye yansımalar ile ilgili olduğunu söyledi. Ömer Çelik, şunları söyledi:
"Artık tabii Kuzey Kutbundaki bir buzulun üstünde tek başına kalmış, herhangi bir yere gidemeyen o kutup ayısının durumu, sadece istisnai bir örnek değil. Bu örnek her tarafımızda, her gün çeşitli vesilelerle bu iklim felaketine karşı karşıya kalıyoruz. Sanayileşmiş ülkeler denilen bazı ülkeler bu konuyu geriden takip ederek sadece dünyayı kirletme oranlarının azaltılmasına vurgu yapıyorlar. Bunun yeterli olmadığını, temiz stratejiler üretmek gerektiğini, kapsamlı bir şekilde Çevre Şehircilik Başkanımız anlattı."
Sıfır Atık Projesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın himayesinde yürütülen "Sıfır Atık Projesi"nin aslında sadece çevreyi korumak bakımından değil, temiz tutmak bakımından da önemli olduğunu belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi'nin öncülüğündeki Sıfır Atık Projesi'nin çeşitli kurumlara uygulanması ile birlikte son derece ilerici sonuçlar alındı. Tabii çeşitli büyük projelerimizi ortaya çıkarırken karbon salınımını azaltan yaklaşımlar üretiliyor. İstanbul Havalimanı'nın list belgesine sahip olması gibi istisnai durumlar, başka ülkelerde olmayan önceliklerimiz var. Aynı şekilde yerli otomobilin de sıfır emisyonla çalışacak olması da bu hassasiyetimizi gösteren bir durum."
"Hukuk devletimizi korumak için mücadeleyi sonuna kadar sürdürmeye kararlıyız"
MYK toplantısının iç ve dış politika ile ilgili gündemlerinin de kapsamlı bir şekilde değerlendirildiğini vurgulayan Çelik, hayatını kaybeden Kuveyt Emiri Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah'a Allah'tan rahmet diledi.
Terörle mücadelede hayatını kaybeden şehitlere de Allah'tan rahmet dileyen Ömer Çelik, "Terörle mücadele konusundaki eşsiz fedakarlıklarını sürdürerek hayatını kaybeden şehitlerimize de Allah'tan rahmet diliyoruz, mekanları cennet olsun. Aynı şekilde gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Türkiye'nin terörle mücadelesi, dünyanın en haklı mücadelesidir. Son derece meşru bir mücadeledir. Demokrasimizi, hukuk devletimizi korumak için bu mücadeleyi sonuna kadar sürdürmeye kararlıyız." ifadelerini kullandı.
"Türkiye sonuna kadar Azerbaycan'ın yanındadır"
Konuşma yaptığı kürsüde Türk ve Azerbaycan bayraklarının yan yana bulunduğuna dikkati çeken Çelik, "Bu Azerbaycanlı
kardeşlerimizin kaderi ile kendi kaderimizi aynı gördüğümüzün bir işareti. Azerbaycan ve Türkiye aynı kadere, aynı geleceğe, aynı değerlere sahip iki ülke." diye konuştu.
Ermenistan ordusunun son olarak pazar günü ateşkesi ihlal ettiğini, bazı köylere soykırımvari saldırıda bulunduğunu dile getiren Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye olarak uluslararası hukukun açık ihlali karşısında sesimizi yükselttik. Cumhurbaşkanımızın bu konudaki mesajı nettir; Türkiye sonuna kadar Azerbaycan'ın yanındadır. Türkiye Azerbaycanlı kardeşlerimiz nasıl istiyorsa, ne şekilde istiyorsa her zaman yanlarında olmaya devam edecektir. Burada bu cümlenin altını çiziyorum: Azerbaycanlı kardeşlerimiz nasıl istiyorsa, ne kadar istiyorsa ve ne şekilde istiyorsa Türkiye Azerbaycan'ın yanında olmaya devam edecektir. Ermenistan'ın sivil yerleşim yerlerine saldırısı 1949 Cenevre Sözleşmeleri dahil uluslararası hukukun açık ihlalidir. Uluslararası toplum Ermenistan'ı kınamalıdır."
"İki tarafa da itidal tavsiye ediyoruz" şeklindeki zalimle mazlumu eşitleyen sözlerin diplomasi olmadığını, bunun zalime destek vermek demek olduğunu vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
"Eğer bir yerde saldırgan varsa, bir yerde de saldırılan varsa 'taraflara itidal tavsiye ediyoruz' demek saldırganı teşvik etmektir. Yanı sıra Azerbaycan halkına başsağlığı dileyip destek vermek yerine Azerbaycan halkına meşru müdafaa hakkını kullanma demek, Azerbaycan Devleti'ne meşru müdafaa hakkını kullanma demek, Ermenistan saldırısına da destek vermektir. O sebeple her kim ki sadece bu konuda 'taraflara itidal tavsiye ediyoruz' gibi bir cümleyle meseleyi geçiştiriyorsa yaptığı iş Ermenistan'a destek vermekten ibarettir."
Çelik, bu saldırganlık karşısında Azerbaycan'ın meşru müdafaa hakkını sonuna kadar savunduklarını vurgulayarak, "Azerbaycan, kendi hakkını, topraklarını müdafaa hakkına sahiptir. Karabağ Bölgesi Azerbaycan toprağıdır. Ermenistan orada işgalcidir. Dolayısıyla en önce bu işgali sona erdirmesi ve Azerbaycan topraklarını terk etmesi için Ermenistan'a telkinde bulunulmalı ve gereken yaptırımlarla Ermenistan karşı karşıya bırakılmalıdır. Ermenistan bu saldırısıyla provokasyondan yana olduğunu, Kafkaslar'da barış ve istikrarı bozan taraf olduğunu bir kere daha göstermiştir. Türkiye, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü konusunda Azeri kardeşlerimizin yanında olmaya, Azeri kardeşlerimizin toprak bütünlüğünü koruma konusunda en yüksek hassasiyeti göstermeye devam edecek." diye konuştu.
Ermenistan'ın saldırgan olduğunu ve bir provokasyona daha imza attığını belirten Çelik, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğüne dönük bu mütecaviz yaklaşımların asla kabul edilemeyeceğini bildirdi.
Çelik, "Ermenistan, işgal ettiği toprakları terk ettiği anda sorun çözülür. Onun dışında kimsenin Ermenistan saldırdıktan sonra Azerbaycan'a itidal tavsiye etmesi gibi bir yaklaşım kabul edilemez. Ermenistan'ın saldırganlığına bir şey demeyip arkasından Ermenistan saldırganlığından sonra Azerbaycan meşru müdafaa hakkını kullandığı zaman taraflara itidal tavsiye etmek sadece ve sadece Ermenistan'ın barbar saldırganlığına destek vermek anlamına gelir." değerlendirmesinde bulundu.
Minsk üçlüsünün yaklaşık 30 yıldır hiçbir meseleyi çözemediğini söyleyen Çelik, üçlünün çözüm yerine adeta çözümsüzlüğü sürdürmek şeklinde bir faaliyet gösterdiğini ifade etti.
Çelik, "Herkesi Ermenistan'a karşı olmaya, Ermenistan'ın saldırganlığına karşı da Azerbaycan'dan yana olmaya bir kere daha davet ediyoruz." dedi.
CHP'li Ünal Çeviköz'ün bir televizyon programında, Türkiye'nin Azerbaycan'a silah ve cihatçı gruplar gönderdiğine dair haberler olduğunu söylediğini aktaran Çelik, şöyle devam etti:
"Bakın bu cümleyi daha önce Ermenistan Dışişleri Bakanı söyledi, Ermenistan'ın Moskova Büyükelçisi söyledi, aynı anda, eş zamanlı olarak CHP'nin dış politikadan sorumlu, eskiden büyükelçi olan, Bakü Büyükelçiliği yapmış bir siyasetçisinden dinledik. Biz bunu eleştirdiğimiz zaman diyorlar ki bize 'işte burada linç kampanyası yapılıyor, sözümüz bu değil, biz dünyadaki birtakım bu konuyla ilgili Rusya ile ilgili, Türkiye ile ilgili çıkan haberleri aktardık'. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bir siyasetçinin, Türk siyasetindeki bir siyasetçinin Ermenistan'ın yalan propagandasına dayalı yalan haberleri aktarıp da bunların yalan olduğunu söylemeden aktarmasının ne manası vardır?"
Televizyonda ilgili konuşmanın yapılmasının ardından "Acaba böylesine büyük bir gafı düzeltecekler mi?" diye uzun süre beklediklerini söyleyen Çelik, şunları ifade etti:
"Türkiye'ye karşı kara propaganda anlamına gelen, Ermenistan'ın, Yunanistan'ın ve birtakım Türkiye'ye karşı hasmane tutum içinde olanların 'Türkiye, şuraya buraya cihatçı grupları gönderiyor' diye yaptığı propagandanın CHP'de bir yetkili tarafından dile getirilmesine karşı acaba bu CHP yönetimi buna uyanacak mı, bunun ne anlama geldiğini fark edecek mi diye bekledik. Zaten pek çok kişi de bunu eleştirdi. Bekledik, bu cevap gelmeyince de biz eleştirimizi söyledik. Biz eleştirimizi söyledikten bir müddet sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer partiler, HDP hariç, Azerbaycan'ın yanında olan bildiriye imza atınca bazı CHP'li arkadaşlarımız bana diyorlar ki 'bunu gördünüz mü?' Ben de diyorum ki siz Ünal Çeviköz'ün açıklamasını görmediniz mi? Buna karşı niye sustunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Azerbaycan'ın yanında olmak üzere atılan imza son derece kıymetlidir, atan partilerin hepsi takdire şayandır."
Türkiye'nin inisiyatif aldığı Suriye, Libya ve son olarak Azerbaycan için "Türkiye cihatçı gönderiyor." denildiğini söyleyen Çelik, şunları kaydetti:
"Böylesine bir yalan propagandaya sessiz mi kalalım, tepkisiz mi kalalım? Dolayısıyla Türkiye'deki bir siyasi partinin bu kadar her dış politika olayında asla yapılmaması gereken, alfabe düzeyinde hatalar yapması Türk siyaseti açısından üzüntü verici bir durumdur. Çünkü nihayetinde milli meselelerde ve büyük meselelerde vatandaşımız tek yürek olarak bunu sahiplenmektedir. Bu CHP tabanındaki vatandaşlarımıza da haksızlık. CHP tabanındaki vatandaşlarımız gerek sosyal medyada gerek başka alanlarda çok güçlü bir şekilde Azerbaycan'a sahip çıkıyorlar, CHP yönetiminden yükselen bu seslerin aksine. Dolayısıyla yapmaları gereken bunu düzeltmek ve bunun yanlış olduğunu söylemekken 'Hayır, biz bildiri yayınladık, siz bunu görmediniz mi'... Bildiriyi gördüm ve bunu takdirle karşılıyorum. Bu bildiriye imza atan bütün siyasi partilerin duruşunu takdirle karşılıyoruz. Azerbaycan'ın yanında olmak bugün de tek yürek, tek millet olarak yanında olmak son derece önemlidir ama aynı zamanda buradaki tabloyu da ne manaya geldiğini de bir siyasi partinin izah etme yükümlülüğü vardır."
Aynı kara propagandanın Ermenistan ve Türkiye'nin hasmı olan odaklar tarafından yapılmasına devam edildiğini dile getiren Çelik, "Mesele nettir; Türkiye Azeri kardeşlerimizin yanındadır, Azerbaycan'ın yanındadır. Onlar ne şekilde ve nasıl istiyorsa bu sürecektir, bugün kürsümüzde hem Türk bayrağı, şanlı bayrağımız hem Azerbaycan bayrağı var. Bu, buradan Azeri kardeşlerimize gönderdiğimiz bir selamdır, bir duadır, bir dayanışma mesajıdır. Onlarla her zeminde ve her yerde beraber olduğumuzu bu şekilde ifade ediyoruz." dedi.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun bir aydan az bir süre içinde Yunanistan'ı 2 kez ziyaret ettiğini ifade eden Çelik, bu durumun ABD'nin bu meselelerde tarafsız duruşuna gölge düşüren bir yaklaşım olduğunu söyledi.
Pompeo'nun Kıbrıs Adası'nı ziyaretinde Rum kesimini ziyaret ettiğini ama Türkiye tarafını teamüllere aykırı biçimde ziyaret etmediğini anımsatan Çelik, bu durumun da tarafsızlığa gölge düşürdüğünü aktardı.
Çelik, Türkiye'nin çok yönlü bir diplomasiye açık olduğunu defalarca ifade ettiklerini, sadece son 1-2 hafta içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Almanya Başkanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, AB Konseyi Başkanı Charles Michel, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve pek çok liderle Türkiye'nin pozisyonunu anlatmak üzere görüşmeler gerçekleştirdiğini hatırlattı.
"ABD'nin sadece Rum tarafını ziyaret etmesi ya da bir ay içinde iki kere Yunanistan'a giderek tek yönlü destek açıklamaları bölge barışına hizmet etmez." diyen Çelik, ABD'nin dengeli politikasına yeniden dönmesi gerektiğini düşündüklerini vurguladı.
"Masada istemiyorlarsa sahada çözeriz"
Tek taraflı olarak Rum kesiminin ziyaret edilmesinin Rum tarafının çözümsüzlük konusunda teşvik edilmesi anlamına geldiğine dikkati çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Pompeo'nun sadece Yunanistan'a destek açıklayan yaklaşımları kurulan diplomasi masalarında karşımızdakilerin yanlış şekilde yönlendirilmesi anlamına gelir. Yanlış yönlendirmelerin etkilerini de Yunanistan'da görüyoruz. Her gün bir dayatmada bulunurken, her gün bir ön şart sürerken bütün bunlar yokmuş gibisinden Türkiye'ye birtakım şartlar önermeye kalkıyorlar. Türkiye her halükarda bir müzakere, diploması devletidir. Masada istiyorlarsa sorunları masada çözeriz, masada istemiyorlarsa sahada çözeriz. Bu, hak ve menfaatlerimizi koruma konusundaki kararlığımızdan herhangi bir şekilde vazgeçtiğimiz anlamına gelmez. Türkiye muhatapları için en güvenilir müzakere ve diploması devletidir ama sahada tercih ediyorlarsa o konuda da Türkiye'nin kararlılığıyla herhangi bir şekilde kimsenin boy ölçüşmesi mümkün olmayacaktır."
Teknoloji üretimi
Çelik, yapay zeka ve teknolojinin geldiği noktanın yepyeni bir döneme geçildiğini gösterdiğini ifade etti.
Teknoloji ve oluşturduğu ekonomik değerin dünyada hiçbir zaman olmadığı kadar hızlı bir şekilde ilerlediğini söyleyen Çelik, "Türkiye'nin hedeflerine ulaşması bakımından bu alanı çok iyi takip etmesi gerekiyor. Genç kardeşlerimizi bu alanla buluşturmak son derece önemli. Bu bakımdan milli teknoloji hamlesi olarak adlandırdığımız bu yolda emin adımlarla ilerliyoruz. Türkiye'nin yüksek katma değerli ve kritik teknoloji ürünlerini milli ve özgün olarak geliştirmesi ve yerli imkanlarla hayata geçirmesini bir bir sağlıyoruz." şeklinde konuştu.
Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla Gaziantep'te gerçekleştirilen TEKNOFEST'in gençlerin teknolojiyle buluşması ve deneyap süreçleriye kendi projelerini hayata geçirmeleri açısından çok önemli olduğunu aktardı.
Teknoloji geliştirme bölgeleri ve teknoparkların artmasını hassasiyetle takip ettiklerini anlatan Çelik, sayısı 85'e ulaşan teknoparklarda 8 binin üzerinde firmanın faaliyet yürüttüğünü dile getirdi.
Çelik, bütün bu alanlardaki gelişmelerin Türkiye'nin geleceği ve oyun değiştirici bir ülke vasfını koruması açılarından son derece önemli olduğunu ifade etti.
Çin baskısı altındaki Uygur Türkleri
Sözcü Çelik, dünyadaki gelişmelere bakarken insan hakları ihlallerinin söz konusu olduğu coğrafyaları da gözden geçirdiklerini bildirdi.
Çin Halk Cumhuriyeti'nin Sincan Uygur Özerk bölgesindeki Uygur Türkleri ve Müslüman azınlığa dönük politika ve uygulamalarının kuşkusuz her zaman gündemlerinde olduğunu vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
"İnsan hakları ve inanç özgürlüğü açısından bu konuyu çok yakından takip ettiğimizin bilinmesini isterim. Çin'in 2017 yılında yürürlüğe koyduğu Aşırılıkla Mücadele Yönetmeliği, Uygur Türkleri ve Müslüman azınlıklara dönük son derece olumsuz uygulamalara sahip. Keyfi sorgulamalar, tutuklamalar, dini özgürlüklerin kısıtlanması, zorunlu Çince öğretimi, 1 milyondan fazla Uygur Türk'ünün eğitim kamplarında alıkonulması, Uygur ailelerinin Han kökenli Çinlilerle aynı çatı altında yaşamaya zorlanmaları gibi gündem konuları herkes tarafından takip ediliyor. Birlemiş Milletler'in ve birçok kurumun ırk ayrımcılığının ortadan kaldırılması yönündeki raporları bu konuda son derece kaygı duymamızı gerektiren bir takım tespitlere sahip."
Çelik, Türkiye olarak Uygur Türkleri ile dini etnik ve kültürel çok güçlü bağlara sahip olduklarını anımsattı.
Uygur Türklerinin durumuyla yakından ilgilendiklerini anlatan Çelik, "Türkiye, Uygur Türklerinin ve Sincan bölgesindeki diğer Müslüman azınlıkların insan haklarına, inanç hürriyetlerine saygı gösterilmesini, buradaki kampların kapatılmasını sürekli olarak Çin makamlarına bildiriyor. Bizim bu konudaki tek arzumuz Uygur Türklerinin Çin'de refah ve huzur içerisinde yaşamalarıdır, Çin'in gelişimine Çin toplumunun barışına, refahına, güvenliğine eşit vatandaşlar olarak katkı sağlamalarıdır." diye konuştu.
Çelik, Uygur meselesinin şeffaflık ve iş birliği içerisinde ele alınmasını arzu ettiklerini, bu çağrıları Çin tarafına da ilettiklerini vurguladı.
"Teröristlerle masumlar arasında ayrım yapılması gerekiyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Çin tarafı ile yaptığı görüşmelerde bu konuyu defalarca gündeme getirdiğine dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Uluslararası toplantılarda Uygur meselesindeki hassasiyetimizi her zaman kayda geçiriyoruz. Özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde de bu konuyu yakından takip ediyoruz. Türkiye tek Çin politikasını destekliyor. Çin'in egemenlik ve toprak bütünlüğüne tabii ki saygı gösteriyoruz. Çin'in terörle mücadele hakkına saygı gösteriyoruz fakat Uygur Türklerinin karşı karşıya olduğu muameleler bu bağlamda değerlendirilemez. Teröristlerle masumlar arasında çok ciddi bir ayrımın yapılması gerekiyor. Uygur Türklerinin haklarına saygı gösterilmesi konusundaki çabalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Bu konuda da Çin tarafıyla açık bir dille iş birliği içerisinde bu meselenin çözümü konusundaki çalışmalarımız, diyaloglarımız sürecek."
"Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı Kobani soruşturmasının hemen ardından özellikle bazı muhalefet partilerinin takındığı tavır ve HDP'ye verdikleri açık destek konusundaki görüşünüz nedir?" sorusu üzerine Çelik, soruşturmanın hangi olaylar hakkında olduğunu hatırlamak gerektiğini belirtti.
Çelik, 6 Ekim'den itibaren bazı siyasilerin çağrısı üzerine Diyarbakır'da, 7-8 Ekim'de Türkiye genelinde olaylar başladığını anımsattı.
Açık bir isyan çağrısıyla 37 vatandaşın hayatını kaybettiğini ifade eden Çelik, o dönemde hangi siyasilerin bu vahşi eylemler olurken nasıl bir teşvik dili kullandığının kayıtlarda durduğunu belirtti.
Eylemlerde 326'sı güvenlik görevlisi olmak üzere 761 vatandaşın yaralandığını anlatan Çelik, o zaman Kobani için "düştü düşecek" denildiğini hatırlattı. Çelik, "Eğer Türkiye Kobani'ye destek vermeseydi, bir günde 100 bin Kürt kardeşimizi Türkiye'ye almasaydı orada çok ağır bir katliam gerçekleşecekti." diye konuştu.
Suriye ya da Irak içindeki Kürt unsurlardan Kobani Kürtlerine yardım etmeye çalışan Kürtleri PKK'nın engellediğini ifade eden Çelik, "Niye? Kobani'de bir katliam olsun. Ne kadar Kürt ölürse ölsün ama yeter ki PKK'nın propagandası yapılsın diye." dedi.
Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Kobani'ye yardım kanalı açıldığını, bir günde 100 bin Kürt'ün Türkiye'yi alındığını belirtti. Bunun kolay bir mesele olmadığını dile getiren Çelik, güvenlik kayıplarının önüne geçilerek insani sebeplerle Türkiye'nin Kürtlerin canını kurtardığını ifade etti. Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Buna karşılık burada sözde bunun siyasetini yapıyorum diyenlerse isyan çağrısı yaparak 37 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine 763 vatandaşımızın yaralanmasına yol açtı. Olaylar 35 ilde 96 ilçede ve 131 yerleşim merkezinde meydana geldi. 25 alıkoyma, 395 hırsızlık, 15 yağma, bir sürü konut dokunulmazlığını ihlal, devlet kurumlarının yıkılması ve zarara uğratılması gibi bir sürü şeyle karşılaştık. Şimdi bunlar soruşturulmasın mı? Bunların üstüne gidilmesin mi?
Diyorlar ki, bu kadar zaman geçtikten sonra bu niye yapılıyor? O, yargının bileceği iş. Yargı diyor ki, ben çeşitli soruşturmalar sonucunda yeni delillere ulaştım ve bu konuyu soruşturuyorum. Sonuç itibarıyla tek tek biz dosyaları bilemeyiz, tek tek kişilerin durumunu bilemeyiz. Ama Türkiye'de Kobani olayları birilerinin açık ifadeleriyle o ifadeler de ortadadır, 'PKK terör örgütü değildir, PKK'ya sırtımızı dayıyoruz' diyenler, yani Türkiye'deki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını öldüren bir terör örgütünü kutsamaya çalışanlar o gün açıkça isyan çağrısı yaptılar. İnsanların öldürülmesine ve sokakların yağmalanmasına yol açan çağrılarda bulundular. Bu, dünyanın her yerinde suçtur."
"İhanet, 'PKK terör örgütü değildir' diyenlerden çıkıyor"
Çelik, hangi dosyanın içinde ne bulunduğuna ve hangi kişinin durumunun ne olduğuna karar verecek olanın yargı olduğunu vurguladı.
Yargısal sürecin, soruşturma sürecinin hukuka uygun şekilde sürdüğünü belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Bu tip soruşturmalar yapıldığı zaman deniliyor ki, 'Türkiye'de siyasal katılma yolları kapatılıyor.' Peki dünyanın neresinde 'PKK terör örgütü değildir' demek bir siyasal katılma yoludur? Bu nasıl bir zavallılıktır? Siyasal katılma yolları ve demokratik zeminler esasında demokrasiyi güçlendirmek ve teröre karşı olmak için kullanılır. Fakat öylesine ezik, öylesine zavallı bir mantık var ki demokrasi, hukuk devleti diyor bütün bu kavramları kullanıyor ondan sonra teröre destek veriyor. 'PKK terör örgütü değildir' diyor 'PKK'ya biz sırtımızı dayamışız' diyor. 'PKK terör örgütü değildir' cümlesini birisi kullandığı andan itibaren demokratik alanın da hukuk alanın da dışına çıkmıştır. 'PKK terör örgütü değildir' diyen birisi doğrudan Türkiye'deki demokratik toplum düzenine ve hukuk devleti düzenine karşı bir sabotaj içerisindedir. Bu kadar net. Bunun tersini söyleyen varsa onunla aynı demokrasi anlayışında olmadığımız açıktır."
Çelik, Türkiye'ye ihanetin de Kürt vatandaşlarına ihanetin de "PKK terör örgütü değildir." diyenlerden çıktığını belirtti.
Siyasal katılma yolunun mantığının demokrasiyi, hukuk devletini güçlendirmek için olduğunu dile getiren Çelik, canını kaybeden 37 vatandaşın, Türkiye'nin demokratik toplum düzenine, kamu düzenine karşı yapılan isyan çağrılarının soruşturulacağını söyledi.
Çelik, şunları kaydetti:
"Tutuklamaları eleştireceğim diye birtakım siyasi sinyal mekanizmaları kuracağım diye Kobani olaylarındaki hayatını kaybeden, yaralanan vatandaşlarımızın Türkiye'ye verilen zararın unutturulması gibi bir şeye müsaade etmeyiz. Biz kimin suçlu kimin suçsuz olduğuna karar verecek değiliz. Kobani olayları denilen Türkiye'de 6-7 Ekim'de gerçekleşen bu olaylar, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına düşmanlık eden bir mekanizmanın ve zihniyetin o zaman yaptığı çağrılar ile gerçekleşti. Tabii ki bunun bir karşılığı olacak ama o suçu kimler işledi o karşılığı kimler görecek buna yargı karar verecek."
"Soğukkanlılığını kaybeden taraf Türkiye değil, Yunanistan tarafı"
Türkiye'nin Azerbaycan'a desteğinin askeri mühimmat ve asker gönderimi şeklinde mi olacağı yolundaki soru üzerine Çelik, ayrıntı ve detayına girmeden, iki devlet tek millet olarak Türkiye'nin Azerbaycan'ın yanında olduğunu söyledi.
Çelik, bugüne kadar ilk defa kürsüde hem Türk hem de Azeri bayraklarının bulunduğuna dikkati çekerek, "Bunun bir anlamı var. Bu anlamı herkes bilir. Destek şu mekanizmayla olacak, bu mekanizmayla olacak, şu unsurlarla olacak gibisinden ayrıntıya girmeye gerek yok. Zaten askeri işbirliğimiz var, zaten diğer alanlarda işbirliğimiz var. Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü, kendi toprak bütünlüğümüz kadar hassasiyetle savunuyoruz. Azerbaycan'ın meşru müdafaa hakkına kendi hakkımız olarak sahipleniyoruz." ifadelerini kullandı.
Çelik, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Yunanistan ziyareti sırasında yaptığı açıklamaların hatırlatılması üzerine, şunları kaydetti:
"Pompeo'dan beklemediğimiz, tarafsızlığını kaybettiğini gösteren bir açıklama. Soğukkanlılığını kaybeden taraf Türkiye değil, Yunanistan tarafı. Meis adasına gelip provakasyon yapan onların Cumhurbaşkanı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına en çirkin ifadelerle saldıranlar onların medyası. Miçotakis'in ve Yunan Dışişleri Bakanının yaptığı konuşmaların bir başbakana, bir dışişleri bakanına yakışmayacak üslupta olduğunu, tam tersine Türkiye'yi fiili durumla karşı karşı bırakmak isteyen aşırı sağcı bir dil kullandıklarını biliyoruz."
Pompeo'nun kurduğu cümlenin yanlış olduğunu dile getiren Çelik, "Burada kurulması gereken cümle, 'Türkiye'nin bu konuda gösterdiği diplomatik yaklaşıma ve soğukkanlılığına teşekkür ediyoruz, Yunanistan'dan da bunu bekliyoruz' demek şeklinde olmalıydı." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye ile ABD'nin müttefik iki ülke olduğunu anımsatan Çelik, "Akdeniz'deki barışı önemsiyoruz, dünyanın çeşitli yerlerinde ortak misyonlarımız var. Sadece Rum kesimine giderek, Türk kesimine uğramayarak, gerekse Yunanistan'a bir ay içinde iki kez ziyaret ederek, tarafgir olduğuna dair mesajlar vererek hem tarafsızlığını kaybediyor, hem de bu sorunun çözümüne pozitif bir katkı sağlamamış oluyor. Umarım Sayın Pompeo ve ABD makamları kısa zamanda bu pozisyonlarını değiştirirler." ifadelerini kullandı.
"Ermenistan tarafı panik içinde"
Ermenistan Dışişleri Bakanının Ermenistan'a ait bir uçağın Türk F-16'sı tarafından düşürüldüğü ve Türkiye'nin bölgede cihatçıları gönderdiği yolundaki iddialarının sorulması üzerine Çelik, şöyle devam etti:
"Ermenistan tarafı panik içinde. Ermenistan saflarında savaşan paralı askerler olduğu ve PKK unsurlarıyla yakın bağları olduğu ortaya çıkıyor. Ermenistan Başbakanı bunu örtbas etmek için Türkiye'nin oraya cihatçı gruplar gönderdiğini söylüyor. Halbuki oraya yabancı unsurları getiren Ermenistan'ın kendisidir. Maalesef bu yalana da dünyada kimse inanmadı, Türkiye'de tek CHP'li bir yetkili hariç kimse itibar etmedi. Burada bir suçluluk durumu örtbas etme var."
Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ın olayın başından beri dünyadaki herkesi arayıp Türkiye'nin faaliyetlerine karşı herkesi kışkırttığını kaydeden Çelik, şunları söyledi:
"Orada Azerbaycan toprağını işgal eden kendisi değilmiş gibi, bütün bir şeyini Türkiye üzerinden kuruyor. Türkiye'nin bir F-16'sının Ermenistan'ın bir savaş uçağını düşürdüğünü yaydılar. Bu tamamen yalandır. Böyle bir olay olmadı. Bütün bunları niye yayıyor? Kendi saldırganlığını örtbas edip Türkiye ile ilgili bir kara propaganda şemsiyesi oluşturup asıl gündemi örtmek için bunu yapmaya çalışıyor. Bu da nettir. Oraya paralı asker götüren başka unsunlarla bağlantı olarak orada faaliyet yürüten, insanlık suçu işleyen, uluslararası hukuku ihlal eden, 1949 Cenevre sözleşmesini ihlal eden Ermenistan olduğu için bu tip bir propaganda içine giriyor."