Jean Gabin Fransız sinemasının “efsane” sanatçılarından biridir.
Uzun sanat hayatında hep “sağlam karakteri” oynamıştır.
Onun “Maintenant Je Sais”deki tok, bilge sesi yaşam “mottosu” gibidir.
“Maintenant Je Sais” yani “Şimdi biliyorum.”
Gençlik çağlarından başlayarak her evrede “bildiğini” anlatır.
Ve ömrünün finaline geldiğinde “hayat perdesi” inmek üzereyken gene “biliyordur.”
Neyi?
“Hiçbir şeyi bilmediğini.”
Jean Gabin’in o “her şeyi bildiğinden emin olduğu” gençlik yıllarındaki fotoğrafı ile ömrünün kış mevsimindeki son günlerinde “Şimdi hiçbir şey bilmediğimi biliyorum” gerçeğiyle yüzleştiği zamanın fotoğrafını... Kişisel takviminin son yaprağındaki fotoğrafını.
......................
Fondaki müziğe okuduğu bu şiiri ömrüm boyunca iliklerime kadar hissettim.
“Şu kavanoz dipli dünyada hiç kimse bu şiiri Jean Gabin gibi duyguların efendisi olarak okuyamaz” diye düşünürdüm.
Ta ki geride kalan salı gecesi Selçuk Yöntem’den dinleyene kadar.
***
Pera Palas’ta bir gece düzenlenmişti.
Aykut Gürel’in projesi olan “Aşk İçin Önsöz” adlı albümün sunumu için bir araya gelmiştik.
Otelin tarihini zarif bir röverans yaparcasına takdim ettiği, “ışık - gölge” sevişmelerinin yansıdığı salondaydık.
Mikrofonda Türk tiyatrosunun “büyük sesi ve yorumcusu” Selçuk Yöntem “Şimdi biliyorum” şiirini okuyordu. Arkasında ülkenin en önemli müzik adamlarından Aykut Gürel ve grubu müzikle ona eşlik ediyordu.
Nasıl da etkileyici dakikalardı.
Büyülenmiş gibiydik.
Sanki...
İki kadeh şampanya yudumlamışçasına, başım bir hoş olmuştu.
Şiirin Türkçesi de yumuşacık akıp gidiyordu.
O an anlatılamaz yaşanır.
Sizinle paylaşabilmek için hiç değilse sözlerini sunuyorum.
Şimdi biliyorum
Bacak kadar bir çocukken
Adam gibi görünmek için çok yüksek sesle konuşurdum
Ve derdim ki, biliyorum, biliyorum, biliyorum, biliyorum
***
Başlangıçtı, ilkbahardı
Fakat ne zaman 18 yaşıma geldim
Biliyorum dedim, bu defa biliyorum
Ve bugün dönüp baktığımda
Bolca mekik dokuduğum dünyaya bakıyorum
Ve hâlâ nasıl döndüğünü bilmiyorum
***
25 yaşıma doğru her şeyi biliyordum
Aşkı, gülleri, hayatı, parayı
Ah evet aşk! her şeyi öğrenmiştim
***
Ve ne mutlu ki,
arkadaşlarım gibi
Elimde avucumdaki her şeyi bitirmemiştim
Hayatımın ortasında (yarısında), yeniden öğrendim
***
Öğrendik-lerim,
üç dört kelime tutar:
Sizi birinin sevdiği gün, hava çok güzel (harika) olur
Daha iyi söyleyemem,
hava çok güzel (harika) olur
***
Hayatta beni hâlâ şaşırtan
bir şey
Ben ki hayatımın sonbaharındayım
Birçok hüzünlü gece unutulur
Şefkatli bir sabah ise asla
***
Tüm gençliğim boyunca, biliyorum demek istedim
Ne var ki ne kadar çok aradıysam o kadar az biliyordum
Saat 60’a geldi
Bense hâlâ penceremdeyim, bakıyorum, ve sorguluyorum
***
Şimdi biliyorum, hiçbir zaman bilinmediğini biliyorum
***
Hayat, aşk, para, arkadaşlar
ve güller
Hiçbir şeyin gürültüsünü
ve rengini bilemezsin
***
Tüm bildiğim bu!
Ama bunu, biliyorum…
“BÜYÜK” SESLER
İlk gençlik yıllarımın Ankara’sında tiyatrolar, başkentlilerin yaşamında seçkin ve vazgeçilmez sanat mabetleriydi. Dönemin “büyük ses” erkek oyuncuları Yıldırım Önal ve Kerim Afşar’dı. Günümüzün “büyük ses” ve “büyük oyuncu”su ise -bana göre- Selçuk Yöntem. (Erdal Beşikçioğlu için de özellikle “Tüy Kalemler” oyununu izledikten sonra aynı şeyi düşündüm.)
Selçuk Yöntem o gece Aykut Gürel ve grubunun özgün müzikleri eşliğinde başka şiirler de seslendirdi. Son zamanlarda yaşadığım en güzel gecelerden birini borçluyum Selçuk’a ve “Aşk İçin Önsöz” albüm projesi fikir babası ve uygulayıcısı Aykut Gürel’e.
Ve... Aykut Gürel’in özgün müziğinin eşliğinde, Selçuk Yöntem’in sesinden şair Jorges
Luis Borges’in “Anlar” şiiri...
(Senem Çapa, Dilara Boğaz’a
teşekkürler...)
Anlar
Eğer, yeniden başlayabilseydim hayata,
Daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, salıverirdim yüreğimi.
Kahkahadan sakınmaz, sarılma ve öpüşme fırsatlarını kaçırmaz,
İçine az buçuk ciddiyet katılmış
Coşkulu sevdalar yaşardım.
***
Bu kadar titiz olmazdım hiç,
bir şansım olsaydı eğer.
Korkmazdım daha çok riske girmekten.
Daha çok yolculuğa çıkar, gün doğumlarını kaçırmazdım asla;
Hele dağlara tırmanmanın ve nehirde yüzmenin keyfini ertelemezdim hiç.
Sarp kayalıklara çıkar, uçurum kenarlarında dans etmekten çekinmezdim.
Doyasıya dondurma yer, boş verirdim ıspanağın faydalarını.
***
Onlardan, hani her dakikasını verimli geçirenlerden,
Başarılı olmak için çırpınanlardan,
Yarışı önde bitirmek için gece gündüz hesap yapanlardan biriydim.
Zamanı bile satın almaya çalışıyordum.
***
Yeni bir şansım olsaydı eğer,
Hakiki dertlerim olurdu, hayali olanların yerine
Eski an’lara geri dönebilseydim,
Yalnızca kahkaha ve dans çağrılarına kulak verir
Miskinliklerimi pışpışlar,
Acılardan da ders alırdım.
***
O an’ları tekrar yaşayabilseydim,
Gönlümü dostlarıma açar
Onlarla şarkı söylemekten,
Onları kucaklamaktan ve
Onlara ağlamaktan vazgeçmezdim hiç
Yeniden ürperseydi kasıklarım,
Sokakta ıslık çalarken başlardım sevişmeye.
***
Öğrenemediyseniz, öğrenin artık;
Hayat an’lardan oluşur.
Sadece an’lardan
An’ı kaçırmayın!
Başka hayat yok!
***
Yanında termometresi, suyu, şemsiyesi ve paraşütü olmadan,
Yerinden kıpırdamayanlardan biriydim.
Ama yeniden başlayabilseydim eğer,
***
Kuşlar gibi hiçbir şey taşımadan çıkardım yolculuklara,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatıp atar,
Sonbahara dek yalınayak yürürdüm.
***
Bir şansım daha olsaydı eğer,
Hiç bilinmeyen yollara dalar, güneşin tadını doyasıya çıkarır, çocukların enselerini koklardım.
***
Ama geçti artık, seksen beşindeyim,
Ölüyorum ve pişmanım...