Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sığırcıklar akıl almaz biçimlerde topluca uçuyor, yön değiştirip diğer yöne doğru kanatlanıyor.

“Kuşların düğünü” derdi büyükler.

Fotoğrafını çekip paylaşıyor biri, biri kamera kaydını.

Küçücük bir nefes aralığı.

O esnada, yaban hayatıyla ilgili internet sitesindeki foruma yazıyor birisi:

“Sığırcıklar neden topluca uçar?”

Kimi “Fırtınanın işaretidir” diyor, kimi “yırtıcı kuşlardan bu şekilde korunduklarını.”

Biri de ezan saatlerinde böyle uçtuklarını söylüyor.

Hemen altında biri, “Güvenlik için yuvalarına böyle giderler” yazıyor.

Haberin Devamı

Hemen altında ise bir başkası, “Neden dine saygın yok?” diye kızıyor.

O soruyu tepkiler, tepkileri tepkiler izliyor.

Nefes aralığı, bilmez, anlamaz bir tartışmaya boğuluyor.

Kontenjandan bir yorumcu, her konuyu bilen bir güvenlik uzmanı, her koşulda aynı görüşü savunan tanıdık bir yüz çıkacak bile sanıyorsun.

...Gerçek, bir karanlıkla boğuşurken dile vurmuş nefretin büyümesidir bir arada yaşama iradesini öldüren.

Bir karanlık gece ki ölüme uyanmadığımız sabahları bekliyoruz zaten.

En uzun gece konuşuluyordu 21 Aralık’ta; Şeb-i Yelda.

Bunca nefrete, slogana, haklı çıkma gayretine lüzum yok.

En uzun geceler hep evlatlarını toprağa verenlerindir, sen neyi savunuyor olsan da...

Zaten öyle mi geliyor bilinmez; sığırcık sürüleri de artık eskisi kadar çok ve mutlu uçmuyor.

***

Sadece iki hafta içerisinde yaşadıklarımız, devam edecek gibi gözüken, karanlık bir sistematiğe işaret ediyor.

Beşiktaş ve Kayseri saldırıları, Rus Büyükelçi Karlov’un öldürülmesi.

Yetmiyor gibi, El Bab’dan gelen 16 askerin haberi.

Gece yarısı internete düşen, duyabilen herkesin kanını donduran, IŞİD’in elindeki iki askerin öldürüldüğü iddiasını içeren görüntü kaydı.

Acının birleştirici bir gücü vardır değil mi, öyle olmuyor.

Bilginin yerini slogan, tartışmanın yerini ihbarlar alıyor.

Gerçekçi analizler yapan, karşıt görüşte olsa da konuşabilen birkaç isim de susturulmaya çalışılıyor sosyal medyada küfür ve tehditle.

Yalın gerçeklere ihtiyacımız var oysa ve gerçek diye sunulanların hakikatinden emin olmaya.

Haberin Devamı

Ve öylesine bir şiddet sarmalı ki geride bırakılan olayın izinin sürülmesine vakit bile kalmıyor.

Beşiktaş ve Kayseri saldırılarını üstlenen TAK’ın her iki eylemde kullandığı fabrikasyon patlayıcıların kaynağı hâlâ belirsiz misal.

Üstelik bu patlayıcıların başka ülkelerin askeri envanterlerinde bulunabileceğine dair emniyet kaynaklı açıklamaya rağmen.

Rus Büyükelçi Karlov’u öldüren polis Mevlüt Mert Altıntaş’la ilgili kanıtlar, FETÖ ve farklı bağlantılara, kripto kalması için özel uğraş gösterildiğine işaret ediyor.

Bilgiler gösteriyor ki hakkında idari soruşturma da açılıp, kapatılmış.

Bu idari soruşturmada artık telefonunda olmadığı bilinen ByLock dışında neye bakıldığını bilmiyoruz.

FETÖ’nün bütün bunları yapabilme kapasitesi olduğunu ise biliyoruz.

Bildiğimiz bir şey de suça konu tek eylemi olmayan bu kadar kişi kamudan çıkarılırken korunabilen Altıntaş için birilerinin, “FETÖ’cü değil, bizden” diye referans koymuş olabileceği.

Savcılıkça, o idari soruşturmanın neden sonuçsuz kaldığı araştırılıyor.

Haberin Devamı

Yanıtı bulunabilecek mi ya da birilerinin, “Oradan değil, buradan” referansı bu idari soruşturmalarda yeterli mi?

Hakkında ByLock gibi somut kanıtlar olmayanlarla ilgili soruşturmalarda, birçok kurumda gerçek yerine kişisel hesapların, kayırmacılığın ve hesaplaşmaların etkili olabildiği ortada olan.

***

Ancak adaletsizliği tespit etmek ve dile getirmek, adaleti sağlamak, gerçeğe ulaşmak kadar güç değil.

Önüne gelenin sevmediği görüşün sahibini “hain”, “satılmış”, “terörist” diye damgaladığı sosyal medyada bile değil.

Misal, Amedspor’un kaptanı Şeyhmus Özen’in vefatından hemen sonra küfürlerle, suikast temennilerini dile getirenlerin nefret suçu işlediği tartışılır değil.

Gezi’ye nasıl bakarsan bak, 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ı bir sokakta sıkıştırıp öldüresiye döven, acıdan donmuş kalmışken başına son tekmeyi atan sanıklara, “Aralarında husumet yoktu, sadece yaralamak istedi” diye verilen kuşa dönmüş ceza adaletli değil.

Ethem Sarısülük’ün başından vurularak öldürülmesinin bedelinin 10 bin 100 lira olarak belirlenmesi, yaşam savaşı verdiği sırada ortaya atılan, bayrak yaktığı, terör örgütleri için silah sıktığı yalanlarının bir bedelinin olmaması adil değil.

Çocuğu ya da annesi operasyonlarda öldürüldüğü için isyan edenleri “teröristlikle” suçlamak da öyle.

Bir sürü örnek, belki bir sürü tersi örnek mümkün.

Gerçek, bir karanlıkla boğuşurken dile vurmuş nefretin büyümesidir bir arada yaşama iradesini öldüren.

Bir karanlık gece ki ölüme uyanmadığımız sabahları bekliyoruz zaten.

En uzun gece konuşuluyordu 21 Aralık’ta; Şeb-i Yelda.

Bunca nefrete, slogana, haklı çıkma gayretine lüzum yok.

En uzun geceler hep evlatlarını toprağa verenlerindir, sen neyi savunuyor olsan da.