19.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Burcu Ünal
Biri korkudan görme yetisini kaybetti, diğerinin şekeri 800’e çıktı... Bir diğeri baktığı her yerde ceset görüyordu. Ve yaşları henüz henüz 12 bile değildi. Onlar ülkelerindeki iç savaştan kaçıp Türkiye’ye gelirken boylarından büyük travmalarını da beraberinde getiren çocuklar. Şimdi İstanbul Fatih’te Muntada Aid ve Uluslararası Doktorlar Birliği’nin (AID) işbirliğinde açılan psikososyal destek merkezinde uzmanlar eşliğinde gördükleri terapilerle travmalarından kurtulmaya çalışıyorlar.
Bomba sonrası körlük!
Fatih, Akşemsettin Mahallesi’ndeki merkezin kapısında bizi, projenin koordinatörü uzman klinik psikolog Tuba Öztürk karşılıyor. İçerideki duvara boydan boya Küçük Prens çizilmiş. Ortadaki masada çocukların çizdiği resimler var. Arka taraftaki küçük bir odaya geçiyoruz. Burası da bir dikiş atölyesi... Her yerde kumaşlar ve dikiş makinaları...
Resmi açılışı 1 Temmuz’da yapılan merkezin çalışmaları aslında 1 yıl önceye dayanıyor. Ekip işe, Bosna Hersek ve Münih’te mülteciler için kurulan psikososyal destek merkezleriyle görüşerek başlamış. Ardından Öncüpınar sınır kapısının Suriye tarafında bulunan Şemmarin Kampı’nda 5 ay boyunca pilot bir çalışma gerçekleştiriyorlar.
Koordinatör Öztürk, bugüne kadar 42 çocuğa ulaştıklarını anlatıyor. Çocuklarla deneyimlediği travmalar yetişkinlere oranla çok daha çarpıcı olduğunu belirten Öztürk, kendisini dahi şaşırtan vakaları şöyle anlatıyor;
“Karşılaştığımız en çarpıcı vakalardan biri korku nedeniyle görme yetisini kaybeden 6 yaşındaki bir çocuk. Okuldayken yakınlarına büyük bir gürültüyle füze düşüyor. Çocuk olaydan bir hafta sonra görme yetisini kaybediyor. Doktora gidiliyor. Doktor, fiziksel olarak görmesine bir engel olmadığını, durumun psikolojik olduğunu söyüyor. Hayatımda ilk defa böyle bir vakayla karşılaşıyorum. Terapileri devam ediyor.
Duvarda ceset görüyordu
Şam’dan buraya gelen bir çocuk da sürekli duvarlarda bir ceset resmi görüyordu. Evlerinin önünde bir kişi öldürülmüş.
Halk taraf seçmek olarak algılandığı için ceset ve yaralılara dokunmaktan korkuyor. Çocuk da bu yüzden evden çıktığında bir süre cesedin yanından geçmek zorunda kalmış. Terapilerle travmasını iyileştirdik fakat hala mutsuzdu. Sonra resim çizmesini istedik. Çizdiği resimlere baktığımızda okulu çizdiğini, diğer çocukları mutlu ama kendini mutsuz ve yalnız çizdiğini gördük. Nedenini sorduğumuzda, buradaki okulunda yalnız olduğunu; hocasından sözlü ve fiziksel şiddet gördüğünü, sınıf arkadaşlarının ona ‘dilenci’ dediğini öğrendik. Okul müdürü ve öğretmeniyle konuştuk. Sınıfı değişti.
Şekeri 800’e çıktı
Bir de okuldayken, okulunun yakını bombalanan bir çocuk var. Çocuğun o anda şekeri korkudan 800’e çıkıyor. Şimdi diyabet hastası, tedavi oluyor. Babası da tedavisini karşılayabilmek için kaçak işçi olarak Almanya’ya gitmiş. Çocuk şimdi iyi ama annesi terapilere başlamak zorunda kaldı. Zira onca yaşadıklarından sonra kaygı seviyesi oldukça yükselmiş.”
‘Dokunma, hepsi öldü zaten’
“Çocuklar, yaşadıkları travmaları anlatamazlar. O nedenle onlardan resim yapmalarını isteriz” diyen Öztürk çocukların travmalarını kağıda nasıl döktüklerini şöyle anlatıyor:
“Çocuklar duygularını kağıda dökerler. Yüz ifadesinde korkuyu anlatır; eli ayağı yok gibi çizer ki bu çaresizlik demektir. Mesela bu çocukların içerisinde silahları çok ayrıntılı çizenler var, bu beni çok dehşete düşürüyor. Kampta kalan çocuklardan konteynerleri hapis gibi çizenler vardı. Savaş 4 senedir devam ettiği için 10 yaşında olmasına karşın gelişimini tamamlayamadığı için 3-4 yaşındaki bir çocuk gibi resim çizenler var. Ya da onlara oyun oynatıyoruz. Oyuncaklar arasında tekerlekli sandalyede çocuk var mesela, silahlar var. Çocuklar onlarla oynarken çoğu zaman yaşadıklarını canlandırıyorlar. Mesela bir çocuk savaş kurguladı. Bomba yağdırmaya başladı. Ben de, ‘Hadi yardım edelim onlara’ dediğimde, ‘Dokunma, hepsi öldü zaten’ dedi.”
‘Görünmez tercümanlar’
İngiltere merkezli Muntada Aid’ten sağlanan fonla Fatih’teki merkezi kuran ekip, savaş travmasına yönelik yöntemlerle bireysel terapiler ve grup terapileri yapıyor. Çocuklar için sanat ve oyun atölyeleri, kadınlar için sanat ve beceri atölyeleri düzenleyen ekibin terapilerdeki dil engelini ise ‘görünmez’ tercümanlar çözüyor. Terapi esnasında iki tarafın arasına girmeyen tercümanlar, çeviriyi ‘dış ses’ olarak yapıyorlar.
‘Kadınlar gelmeye çekiniyor’
Merkezde çocukların yanı sıra kadınlara da psikolojik destek sağladıklarını ancak kadınlara oluşmakta zorluk çektiklerini anlatan Öztürk, şu ana kadar sadece 15 kadınla çalışmalarının nedeni de şu şekilde açıklıyor; “Kadınlar psikoterapiye yabancılar. Bir de dini anlayışlarına göre, ‘Derdimi anlatırsam şikâyet etmiş olurum. Bu bir imtihan ve benim buna sabretmem gerekiyor’ diye düşünüyorlar. İkinci anlayış şu; ‘Bütün sevdiklerimi öbür tarafta bıraktım. İyileşmeye hakkım yok’.”
Öztürk, Türkiye’de yaşadıkları ile birlikte kaçanların hepsinde ikinci bir travmanın da geliştiğinin altını çiziyor.