Geçen çarşamba günü ölen eski İsrail Cumhubaşkanı Şimon Peres’in dünkü cenaze törenine ABD Başkanı Obama ve eski Başkan Clinton’dan, Britanya veliaht Prensi Charles ve Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’a kadar 70 ülkenin liderlerinin katılması uluslararası camianın İsrail’in bu eski devlet adamına verdiği önemi gösterdi.
Törenin diğer önemi de, anlamlı barış mesajlarının verilmesine ve bu konuda yeni umutların doğmasına vesile olmasıdır.
Cenazeye Filistin lideri Mahmud Abbas’ın gelmesi ve kendisine İsrailler tarafından protokolün ilk sırasında yer verilmesi olumlu bir jest olarak karşılandı.
Obama’nın girişte Abbas’ı öpmesi ve konuşmasının başında onu ismen selamlaması ve “tamamlanamayan barış”tan söz ettikten sonra, sürecin yeniden başlatılması yönünde bir çağrıda bulunması “günün anlam ve önemi”ni artırmıştır.
Barış çağrısı
Belli ki Obama büyük sempati beslediği eski dostu Peres’in cenazesine sırf birkaç saatliğine gelmek için bu çift yönle uzun yolculuğu yapmayı göze almıştır.
Aslında Obama yönetimi İsrail-Filistin barışı için uzun süre yoğun çabalar harcamış, dün İsrail’deki cenazeye katılan Dışişleri Bakanı John Kerry sayısız kez bölgede mekik dokumuş, ama bu girişimlerden hiçbir sonuç çıkmamıştır.
Barack Obama bu konuda çok arzuladığı bir başarıya ulaşamadan çok yakında Beyaz Saray’dan ayrılıyor. Ama dün Peres’in cenazesini, giderayak son mesajını yerinde vermek için bir fırsat olarak kullanmış oluyor.
Geleceğe bakış
Obama, Clinton ve diğer konuşmacıların Şimon Peres’in kişiliği ve vizyonuyla ilgili ifadelerinde vurguladıkları başlıca nokta, onun Arap-İsrail sorununun çözümüne ve barışa verdiği önceliği belirtmek oldu. İsrail devletinin kurucularından olan ve 93 yıllık ömrünün 70’ini siyasette geçiren Peres, Yaser Arafat ile birlikte gerçekleştirdiği Oslo Barış Anlaşması nedeniyle Nobel Barış Ödülü’nü kazanmıştı. Ne var ki bu mutabakattan sonra beklenen gelişmeler olmadı ve sorun çözümsüz kaldı.
Ama gene dünkü konuşmalarda belirtildiği gibi, Peres geçmişe değil, geleceğe bakmak istiyordu. Bu konuda ortaya koyduğu uzlaşmacı görüşler İsrail’in içinde de fazla rağbet görmüyor, bu nedenle seçimleri bir türlü kazanamıyordu.
Son zamanlarda Peres konuşmalarında barıştan, iki devlet esasına dayalı bir çözümden hareketle bölge ülkeleri arasında işbirliği vizyonunu dile getiriyordu. Son verdiği röportajlarda bütün güçlüklere ve engellere rağmen, bunun gerçekleşeceği konusunda iyimserliğini koruduğunu söylüyor, bunu yeni kuşaklara bir nevi vasiyet olarak bırakıyordu.
Bölgenin bugünkü hali ne yazık ki böyle bir iyimserliğe pek müsait görünmüyor.