Bundan tam 50 yıl önce asıldı Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan. Siyaset o günden bugüne değişti, hayat değişti ama 50 yıl önce babasının ölümünü bir radyo anonsundan duyan bir oğlun duyguları değişmedi.
O oğul, Aydın Menderes. Taha Akyol, Yassıada idamlarının 50’nci yıldönümü nedeniyle Menderes’le bir söyleşi yaptı ve “Demokrasiden Darbeye Babam Adnan Menderes” kitabını ortaya çıkardı.
Taha Akyol, Yassıada konusunda Aydın Menderes kadar “taraf”. Konuşurken sesindeki kızgınlığı hissetmemek mümkün değil. Kitap, “Şehit Adnan Menderes, Şehit Fatin Rüştü Zorlu ve Şehit Hasan Polatkan’ın aziz hatıralarına saygıyla” cümlesiyle başlıyor. Hem Taha Akyol hem de Aydın Menderes’in bakışı bu.
* 50 yıl önce babası asılarak öldürülen biriyle o günleri konuşmak ne kadar zordu?
Konuşurken iki ayrı Aydın Menderes gördüm. Birisi merkez sağ felsefenin filozofu diyebileceğim, entelektüel Aydın Menderes. Bir de babası asılmış, bunun hicranını yaşayan Aydın Menderes. İdam olaylarını anlatırken, hele ki “Bizi görüştürmediler” derken gözleri yaşardı. Aydın Menderes’in kendisi 60’ını aştı, ama hâlâ 15 yaşının acısını yaşıyor. Babası idam ediliyor, arkasından cunta cellat ve ip parası istiyor. Evde ağıt kıyamet...
* Siz hatırlıyor musunuz 17 Eylül 1961’i?
Adnan Menderes asıldığında 12-13 yaşlarındaydım. Hatırlıyorum o günü. Evde sanki bir büyüğümüz ölmüş gibi ağıt zılgıt. Annemin nasıl dizlerine vurarak ağladığı, komşu evinden cenaze çıkmış gibi ağıtlar yükseldiği aklımda. “Mahlede ölü yok bu ne figandır”, işte bu yaşandı. Günlerce Menderes için hatimler indirildi. Nazlı Ilıcak der ki “İdamlar bizim için Kerbela’dır”. Doğru.
Aile 1961’in ağustosunda, Yassıada komutanı Tarık Güryay’ın odasında son kez birlikte. “Sokakta subay gördüğüm zaman içim öfkeyle dolardı”* Size bugün “Ben Menderes’ten tarafım” dedirten o günler o halde...Tabii. Sokakta bir subay gördüğümde içimde müthiş bir tepki hissederdim , “Menderes’i bunlar astılar” diye. Babam ufak bir manifaturacıydı, müthiş Halk Parti (CHP) karşıtıydı, Menderesçiydi. Yandaki komşusu Halk Partiliydi. Bir gün o komşu Cemal Gürsel’in üniformalı fotoğrafını getirdi, “Bak görüyor musun, inkılabı bu yaptı” dedi. Babam aldı eline fotoğrafı, biliyorum içi nasıl nefretle dolu, “Hay
aslan be” dedi. Neden biliyor musun? Korkudan. Bizim evde, Anadolu’nun çok büyük kısmında inkılap, asker, jandarma dendiğinde sesler alçalırdı.
* Yaşananlara rağmen Aydın Menderes’in öfkeli olmamasını neye bağlıyorsunuz?50 yıl geçmiş olmasının etkisi var. İçlerinde muhakkak öfke olmuştur fakat Menderes ailesi diline çok sahip oldu. Hem siyasi hem de şahsi olgunluklarıyla. Oğul Menderesler siyasete girdiler. Konuşmaları, o kanatta yapılan en ılımlı konuşmalardı.
* Konuşurken kırmızı çizgiler var mıydı?Hayır. Ama benim için en zoru, Ayhan Aydan’ı ve Suzan Sözen’i sormaktı.
* Nasıl karşıladı?Bir burukluk hissettim ama bunu bir insani hal olarak gördüğünü söyledi. Ama aile ilişkilerini etkilememiş.
* Aydın Menderes “27 Mayıs, bütün Silahlı Kuvvetler’e mal edilecek bir hareket değildir” diyor. Bu ülkede yaşamaya devam etmek için duygusal bir tespit mi sizce?Duygusal bir yönü var elbette. Ama reel tarafına bakarsak, cunta dönemin genelkurmay başkanını da tutukladı. 3. Ordu Komutanı Ragıp Gümüşpala darbeye direndi. Ordunun tamamı Menderes’e karşı değildi ama büyük kısmı bırak karşı olmayı, kin doluydu.
1940’ların sonunda Yüksel, Mutlu ve Aydın Menderes kardeşler.“Menderes’i dövmekle kanserli birine peruk çıkarttırmak aynı derecede zulümdür”* Şu anda da bundan 50 yıl sonra anlatılacak dramlar yaşanıyor Türkiye’de. Sözgelimi Doğan Yurdakul’un eşiyle vedalaşamaması...Ben bunu hiç anlamıyorum. Adnan Menderes’i dövmek nasıl bir zulümse, kanserli bir hanıma kocasını ziyareti sırasında peruk çıkarttırmak aynı şekilde zulümdür. Yassıada’da o zaman kahraman diye alkışlanmış hakimlerin sonra tarih tarafından nasıl yargılandığını göstermek isterim.
* AK Parti kendini DP’nin devamı olarak konumluyor ama bugün hukukun siyasallaşmasının aktörü AK Parti. Bu bir çelişki mi, rövanş mı?Sana bir şey anlatayım. Yargıtay’ın resmi yayınlarında “temel ilkelerimiz” diye bir liste vardır. Evlenme, boşanma, alacak verecek, hırsızlık, adam öldürme... Yurttaşların kendi aralarındaki hukuki sorunlara bakan bir yüksek yargının temel ilkelerinin birincisi Atatürk ilke ve inkılapları. Bir boşanma ya da çek senet davasıyla bunun ne ilgisi var? Bu bizde yargının devrim yönünde ne kadar siyasallaştığını gösteriyor.
* AK Parti’yi nereye oturtacağız bu noktada?Yargının tarafsız hale gelmesi için, o uçtan bu tarafa gelmesi lazım. Tehlike, ortada duracak yerde diğer yöne kaymasıdır. Burada tehlike, yargının AK Parti yargısı haline gelme tehlikesidir.
* Sizce gelmedi mi?Ben henüz geldiği kanaatinde değilim. Bu konuda şüphe sebepleri var, kabul edelim. Ama bugünkü yargıyı
28 Şubat yargısına göre daha tarafsız buluyorum.
* Önsözde şöyle bir cümleniz var: “Basına ve muhalefete baskı yoluna gitmek, DP’nin en büyük hatasıdır ve en çok ders alınması gereken tarihi bir olgudur”. Bu uyarınız AK Parti’ye mi?AK Parti dahil bütün iktidarlar için söyledim.
Adnan Menderes’in Yassıada’daki ilk anları...“Yassıada bizim Dreyfus davamız”* Bugün ana gündem maddelerinden biri olan hukukun siyasallaşmasının miladı Yassıada mı?Çok daha eskidir bu; İstiklal Mahkemeleri’ne, Divanı Harplere kadar gider. Ama demokrasiye geçtikten sonra bizim Dreyfus davamız Yassıada’dır. Türkiye’de hâlâ devam eden, hukuku siyasetin emrine verme zihniyetinin en çirkin örneğidir.
* Geç kalmadık mı?Bir hayli geç kaldık hem de. Celal Bayar Kayseri anılarında, “Türkiye’de çok Dreyfus davası oldu, ama bir tane Emile Zola çıkmadı” der. Zola, Dreyfus’un mahkumiyeti üzerine ‘Suçluyorum’ diye yazı yazan, Fransa’dan kaçmak zorunda kalan, faili meçhul şekilde öldürülen ama açtığı bu bayrakla Fransa’da hukukun üstünlüğü konusunda büyük ivme getiren bir yazardır.
* Neden çıkmadı bir Emile Zola?Türkiye’de devrimci ideoloji çok güçlüydü. Yassıada mahkemelerindeki hukuksuzluğa o dönemin gazetecileri, yazarları, aydınları alkış tuttular.
Aydın Menderes ve eşi Ümran Menderes Aydın Menderes: “Babam kelimenin tam karşılığıyla şehittir”* Babası cunta tarafından idam edilmiş bir oğulsunuz. Askerlik günleriniz nasıl geçti, üzerinizde bu anılar bagajıyla kendinizi ordunun içinde nasıl hissettiniz çok merak ediyorum.Askerlik yapmaktan kıvanç duydum. Her Türk askerdir. Ben de askerim. Benim herkesten alacağım olabilir, vatandan olmaz. Ona can borcum vardır her zaman için. Gururla askerlik yaptım. İltimassız askerlik yaptım. Yemin ederken gözlerimin hâlâ yaşardığını hatırlıyorum.
* Kitabı okurken fark ettim ki, dilinizde öfke yok. Hiç öfkeniz, isyanınız yok muydu?Ben hep böyleyim. Tanıyanlar bilir. Tanıklık da ederler. Ben isyan bilmem. Benim bildiğim tevekkül ve sabırdır. Bu değerler içinde yetiştim.
* Tam da buluğ çağlarınızda babanız öldürülüyor. Suikast ya da sıradan bir cinayet olsa failleri şeytanlaştırabilirsiniz. Ancak burada fail asker. Nasıl baş ettiniz babanızın asker tarafından öldürülmesiyle?Rahmetli babam bu millete çok hizmet etmiştir, herkese iyiliği olmuştur. Yassıada’da çektiği işkence ve İmralı’daki idamının, daha büyük bir ilahi mükafata nail olmasına vesile olacağını düşündüm. O gün bugün buna inanıyorum. 50 yıldır milletin kalbinde hatırası bütün tazeliği ile yaşıyor. Adnan Menderes imanı ve inancı dolayısıyla darağacına gitti. Şehittir, kelimenin tam karşılığıyla. Benim bildiğim ve inancım budur. Gerisi dünya işidir. Bir milletin ebediyen hatırlayacağı bir insanın evladı olmak her insana nasip olmaz.
* Kitabın bir yerinde diyorsunuz ki, “Babamı itibarsızlaştırabilselerdi asmazlardı”. Sizin “Keşke itibarsız ama hayatta olsaydı” diyeceğinizden kuşkum yok. Sizce kendisine sorulsa hangisini tercih ederdi?O tercihini yapmış. Tartışılacak bir yön kalmamış.
“Fanatik bir Adnan Menderesçiyim”* Hiç düşünür müsünüz, ya idam edilmeseydi? Türkiye’nin ve sizin kişisel serüveniniz ne olurdu?Kısa bir süre içerisinde millet Adnan Menderes’i tekrar iş başına getirirdi. Bana gelince ben hem Adnan Menderes’in oğlu hem de fanatik bir Adnan Menderesçiyim.