02.01.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Mert İnan-İstanbul
Milliyet, son yıllarda ‘besin duyarlılığı’ veya ‘gıda hassasiyeti’ başlıklarıyla özellikle gelir düzeyi yüksek kesimlerde trende dönüşen, gıda intoleransı testlerini masaya yatırdı. Gıda intoleransı testi tartışmasında bugün söz, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ve Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hale Akpınar’da. Uzmanların ortak fikri bu testlerin, klinik olarak anlamsız, bilimsel olarak geçersiz olduğu yönünde.
‘Mağdurlar artıyor’
Prof. Dr. Küçükusta, gıda intorelansı testleri nedeniyle birçok kişinin beslenme sorunu yaşadığı görüşünde. Test sonrası diyet değişikliği yapan çok sayıda kişiden şikayet aldığını belirten Küçükusta, “Kazanç kapısı haline gelen testleri Avrupa ve Amerikan firmaları üretiyor. Özellikle internet ve sosyal medya üzerinden algı operasyonu yapılıyor. IgG serisi testlerin pozif olması, testi yaptıran kişinin karşılaştığı gıdayı gösterir. Test gıda interolansının herhangi bir hastalıkla ilişkisini göstermez. Ticari firmalar yorgun olan, kilo veremeyen vatandaşları bile test yaptırmaya yönlendirmeye çalışıyor. Özellikle sağlıklı beslenme için gerekli birçok tahıl ve süt ürünü bu testler nedeniyle yasaklanırken, insanlarda beslenme bozuklukları baş gösteriyor. 2 bin liralık testlerin mağduru olup başvuran çok sayıda hastamız var. Gıda intoleransı testleriyle vücudun hangi besinlere tahammül edemediği bulunamaz ve bunlardan uzak kalarak obeziteden kronik yorgunluğa, kabızlıktan migrene, romatizmadan sedefe hiçbir hastalık da iyileştirilemez” dedi.
‘Günlük tutulabilir’
Bu testlerin işe yaradığını ispat edecek yeterli bilimsel veri olmadığına dikkat çeken Küçükusta sözlerini şöyle sürdürdü: “Zaten hiçbir üniversite hastanesinde bu testler yapılmıyor. Dünyanın alerji ve immünoloji ile ilgili önde gelen bilim kuruluşlarından hiçbiri ve hiçbir bilimsel kılavuz gıda intoleransının belirlenmesinde bu testleri tavsiye etmiyor. Gıda intoleransı diye bir klinik tablo elbette var ve çok yaygın olduğu ve giderek de arttığı kanaatindeyim ama bu tabloların ortak bir mekanizması yoktur. Mesela ‘laktoz intoleransının’ sebebi bağırsaklarda laktaz enzimi eksikliğidir ve bunu gıda intoleransı testi ile göstermek mümkün değildir. Gıda intoleransını göstermenin en basit yolu, doğru ve detaylı olarak gıda ve semptom günlüğü tutulmasıyla beraber şüpheli yiyeceğin diyetten çıkarılması (eliminasyon) ve tekrar diyete sokulmasıdır. Teşhis için altın standart metot ise çift-kör plasebo kontrollü besin yükleme testidir.”
‘Bilimsel kanıt yok’
Prof. Dr. Hale Akpınar da gıda intoleransı tastlerine karşı vatandaşları şu sözlerle uyardı: “Son yıllarda parmak ucu kandan spesifik gıdalara yönelik IgG ve IgG4 antikorların bakıldığı gıda intolerans testleri oldukça popüler hale geldi. Ancak; gıdalara karşı saptanan IgG ve IgG4 antikorlar bu gıdalara sadece maruz kalındığını gösterir. Testlerin gıda intoleransını göstermesi söz konusu olamaz. Bu nedenle testlerin herhangi bir klinik anlamı olmadığı gibi, kullanımları için bilimsel bir kanıt bulunmamaktadır. Hastaların bedeli yüksek bu testlere yönlendirilmesini doğru bulmuyoruz.”
Yanlış öneriler
Testler sonucu birçok yararlı besin maddesinin sakıncalı bulunup diyetten uzaklaştırıldığına değinen Prof. Dr. Akpınar sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu tür aşırı kısıtlama hastalarda bazı önemli besin eksikliklerine yol açarken hastaların yaşam kalitesi de bozulabiliyor. Daha da önemli olan, gerçek IgE’ye bağlı gıda alerjisi olup, yaşamı tehdit eden anafilaksi riski taşıyan hastalarda, belli alerjenlere karşı IgG’nin normal olmasıdır. Bu test sonucuna bakarak hastanın diyetine potansiyel olarak ölümcül olabilecek bir gıda maddesi yanlışlıkla eklenebilir. Bu şekilde kaybedilen hastalar olmaktadır. Amerikan Allerji, Astım İmmünoloji Akademisi’ne göre gıda alerjisi için IgG ve IgG alt sınıf antikorların bakıldığı testler klinik olarak anlamsız, doğrulanmamış, yeterli kalite kontrolleri olmayan uygulamalar. Avrupa Alerji ve Klinik İmmünoloji Akademisi ise gıda allerjisinde IgG4 testinin tanısal değeri ile ilgili herhangi bir kontrollü çalışma bulunmadığını belirtiyor.”
Uykudan kaşıntıya...
“Piyasada çok sayıda gıda intolerans testi bulunmakta ve kilo, migren, gaz, kolit, irritabl bağırsak sendromu, yorgunluk, kaşıntı, uyku bozuklukları, anksiyete depresyon, cilt döküntüleri gibi birçok alanda önerilmekte. Birçok kişi genel sağlık ve iyi yaşam amacıyla bu testleri yaptırıyor. Tüm dünyada artan talep nedeniyle ‘Global gıda alerjen ve intolerans test pazarının 2020’de 266 milyon dolara çıkması bekleniyor. Gıda intelorans muayenelerinda olması gereken, ilk basamak ayrıntılı öykü ve fizik muayene. Bazı hastalara organik bir hastalığı dışlamak üzere kan, dışkı, radyolojik ve endoskopik incelemeler uygulanır. Gıda intoleransı tanısında yararlı testler oldukça sınırlı. Altın standart tanı yöntemi, sorumlu olabilecek gıdaların diyetten çıkarılması, aşamalı olarak gıdanın yeniden verilmesi ile yakınmaların oluştuğunun izlenmesidir. Burada hekim ve diyetisyen işbirliği büyük önem taşır.”