Irak ve Suriye’de işler gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Özellikle de Musul ve Halep’te operasyon yaklaştıkça. Belirsizliği artıran birden fazla neden sayabiliriz. İlk neden, ABD’nin askeri sebeplerden dolayı DAEŞ harekâtını iki ülkeyi içine alacak biçimde planlamak ve yürütmek zorunda olması. Farklı siyasi, psikolojik, askeri koşullara sahip iki ülkede eş zamanlı harekâttan söz ediyoruz.
Öte yandan, ABD yönetimi, operasyonun başlama tarihi için ciddi zaman baskısı altında. Baskın görüş bunun başkanlık seçiminden önce başlayacağı yönünde.
Savaşlar, doğası gereği riskli bir iştir ve belirsizlikler içerir. Belirsizliklerle baş etmenin birinci kuralı, liderlik ve hızlı karar alabilmektir. Ancak seçim zamanlarında, savaşın gerektirdiği askeri/politik durumlara cevap vermek zordur ve karar almakta geç kalınabilir.
Öte yandan, Obama’nın, “ABD karada savaşmak için asker göndermeyecek” sözü, daha ilk günden harekâtı planlayanların kararlarını sınırladı. Bu ifadeyle savaşın ölçü ve ittifaklarını çıkmaza soktu. Diğer Batılı ülkeler de Obama benzeri bir yol izlediler. “Biz savaşmayalım, eğitim verip lojistik sağlayalım” diyerek kaçak güreşmeyi tercih ettiler. Tüm bu gelişmeler aynı zamanda Rusya’nın genelde Ortadoğu, özelde ise Suriye stratejisinde geniş bir harekât alanı sağladı. Nitekim Rusya, İran ve Esad cephesi hedeflerini ve stratejileri netleştirdiler.
İç savaşın başında Esad rejimine sadece silah tedarik eden Rusya, işler kötüye gittikçe yardımlarını istihbarat ve danışmanlık hizmetlerine doğru genişletti. İran’ın nükleer anlaşmayı imzalamasının ardından da Esad’a stratejik ölçekte askeri yardıma başladı ve askerleriyle oyuna dahil oldu. Bu gün Rusya, hamleleriyle Suriye’de gidişatı değiştirecek hazırlıkları tamamlamış görünüyor.
Rus desteği alan Esad rejiminin Halep’i tamamen alması, Suriye’de savaşın gidişatını kökten değiştirecek stratejik bir hamle olacaktır. Rus stratejik hamlesinin zamanlaması mükemmel gibi görünüyor. Halep operasyonunun, Musul/Rakka harekâtına denk getirilmesi elbette tesadüf değil.
Rusların “ayaklanmaları bastırma” kültürü dikkate alındığında, Halep’in bir moloz yığını haline gelmesi de çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesi de sorun değildir. Rus doktrini “düşman merkezli” bir yaklaşımı esas alır. Karadan ve havadan sınırsız güç kullanmayı öngörür. “Teröristler yok edilirken” sivillerin korunması harekât için sınırlayıcı bir faktör olamaz. Bu arada Esad’ın komuta kademesinin Kızılordu akademilerinde yetişmiş olması da işbirliğini kolaylaştıran bir faktördür.
Rusya’nın, BM’de Halep’le ilgili tutumu olacakların ilk işareti olarak yorumlanabilir. Bunun anlamı, Rus, İran ve Esad rejimi, Musul harekâtıyla eş zamanlı olarak tüm güçleriyle Halep’te muhaliflere yükleneceklerdir. Ardından diğer muhalifleri etkisiz kılacak hamlelere girişeceklerdir.
Rusya baştan beri, Arap Baharı’nı Batılı ülkelerin istihbarat örgütlerinin örtülü operasyonları olarak gördü. Soğuk Savaş sonrasında ABD ve NATO ile ilgili yaşadığı “gurur kırıcı” tecrübelerin rövanşını Suriye’de alma zamanının geldiğini düşünüyor. Mevcut tabloyu bu yönde okuduğu açık. Önümüzdeki dönemi anlamak için ABD kadar Rusya’ya da bakmak gerekecek.