Geri Dön
Doğu Karadeniz: Doğanın doruk noktası

Doğu Karadeniz: Doğanın doruk noktası

İnsanıyla, şivesiyle, yemekleriyle, doğasıyla adeta farklılıklar bölgesi Doğu Karadeniz... Bölgeyi diğerlerinden farklı kılan şey nedir, hiç düşündünüz mü? Her bir yerin güzelliklerle dolu olduğunu hayal edebilirsiniz. Bu bölgenin insana verdiği keyfi ve huzuru bir gezi turu kıvamında birlikte hissetmeye ne dersiniz?

Burak Erdeniz
Burak Erdeniz

Yeşilin ve mavinin birleştiği yerdir Doğu Karadeniz. Sık ve gür ormanlar 2000 metre yükseklikten başlar sıfır rakıma kadar devam eder. Ardından da kocaman bir deniz deryası süregelir. Doğa her zaman insana huzur verir, insanı sakinleştirir. Belki de bu yüzdendir Karadeniz'deki uzun yaşamın sırrı. İnsanı biraz aksidir, çabuk parlar ama üst düzey misafirperverdir. O yüzden gezi sırasında yerel halkın suyuna gitmeye özen gösterin, kazanan siz olursunuz. İstisnai durumlar olsa da genellikle erkekler tembelliğe alışmış, kadınlar ise çalışkanlığı ile tam bir güç abidesidir. Bunu şehirden uzaklaştıkça daha çok gözlemleyeceksiniz.

Haberin Devamı

Arazi aracına ihtiyacınız olacak

Geziye en batıdan başlayalım. Samsun, Doğu Karadeniz tabirine pek uymasa da Doğu Karadeniz bölgesine giriş noktası ve bölgenin en büyük şehridir. Atakum'da yer alan upuzun ve genişçe kumsalı size güney sahillerini aratmayacak. Bölge deniz turizmi olarak pek tercih edilmedği için beach club bulmanız zor. Ancak plaj yolunun üst tarafında pek çok kafe ve bar mevcut. Haliyle kumsal tarafında daha çok insanların kendi imkânları ile taşıdıkları şemsiye ve sandalyeler göze çarpıyor. Sizden arabanızın bagajından çıkaracağınız sandalyelerle boş bulduğunuz yere kurulabilirsiniz. Bu arada bagaja sığmaz diye düşünmeyin, Doğu Karadeniz'in keyfini sürmek için zaten bir arazi aracına ihtiyacınız olacak.

Haberin Devamı

Şehrin merkezi ile deniz arasına boylu boyunca uzanan parklar şehir yogunluğunu atma konusunda birebir. Sahil yürüyüşü yapanlar, futbol, basketbol oynayanlar, hayvanat bahçesinde gezenler, koşu parkurunda spor yapanlar, sörf sahasına surf yapanlar parkı dolduranlar arasında. Bir de tarihe nam salmış Bandırma Vapuru'nu gezmeden şehirden ayrılmayın. Kurtuluş Savaşı'nın başlama hikâyesini yerinde hissedin.

Karadeniz demek yayla demek

Ordu'ya geçerken Perşembe Yaylası'na uğrayın. Karadeniz demek yayla demek. Ancak Perşembe Yayla'sını diğer yaylalardan ayıran özelliği nehirlerin medreseler çizmesidir. Yolculuk esnasında kafa karıştırıcı bir husus var. Yaylaya Fatsa üzerinden gidiliyor ve yayla Aybastı'da. Yani Perşembe ile pek alakası yok. "Perşembe'ye gidince sorarım veya bulurum" diye düşünürseniz yayla çok geride kalmış olur. Bu tip karmaşalarla karşılaştığınızda Karadeniz'e gelmişim diyebilirsiniz. Perşembe'deki Yason Burnu'nu ziyaret edebilirsiniz. Rumlardan kalma restore edilmiş bir kilise ve papaz evi sizi karşılayacaktır. Doğal güzelliği ile korunan bir bölge. Yerel halk tarafından güneşin yüzdüğü yer olarak isimlendirilir. Akşam üzeri giderseniz güneşin denize batmasını izleyebilirsiniz. Tabii sandalyelerinizi yanınıza almayı unutmadıysanız.

"Bunu buraya nasıl yapmışlar..."

Haberin Devamı

Ordu merkezden telefirik ile Boztepe'ye çıkabilirsiniz. Ordu'yu ayaklarınızın altına alarak şahane manzarayı izlemenizi tavsiye ederim. Trabzon'da Rum İmparatorluğu'ndan kalma birçok manastır var. Bunlardan en ünlüleri tartışmasız dağın oyularak yapıldığı Sümela Manastırı. Aracınızı manastıra 5 km. kala bir otoparka bırakıyorsunuz ve yola minibüsler ile devam ediyorsunuz. Minibüsler de 4 km. kadar gidiyor. Kalan 1 km yolu ormanın içinden yürüyerek gitmeniz gerekiyor. Daha manastıra ulaşmadan göreceğiniz doğa manzarası insanı hayrete düşürüyor. Bu yapı herkeste akıllara aynı soruyu getiriyor: "Bunu buraya nasıl yapmışlar, burayı nereden bulmuşar." Manastıra ulaştığınızda ise bir hayal kırıklığı ile karşılaşabilirsiniz. Manastırın sadece avlusu ve birkaç odası ziyaretçilere açık. Diğer alanlarda yaklaşık 20 yıldır resterasyon çalışması devam ediyormuş. Turist çekmek amaçlı bunun pek dilendirilmediğini düşünmüyor değilim.

Karadeniz'e farklılık özelliği katan yaylalarıdır. Giresun'dan itibaren Rize'ye kadar 50'ye yakın yayla bulabilirsiniz. Hepsini gezebilmek, aylarca sürecek bir vakit gerektirebilir. Bu yüzden size yaylanın insana hissetirdiğini anlattıktan sonra isimlerini sıralayacağım. Siz rotanıza uygun olarak yerleri ziyaret edebilirsiniz. Tabii yaylalara çıkarken yol üzerindeki şelalere uğramayı unutmayın. Hemen hemen her yayladan geçen derenin ulaştığı bir şelale vardır. Palovit, Cimil, Bulut, Çarkıruba, Kuzalan, Ağaran, Maral, Gelin Tülü, Deliklikaya, Uzundere, Tar, Mençuna, Ilıca şelaleleri bunlardan birkaçı.

Haberin Devamı

"Burası eskiden yaylaydı..."

Yaylaları tanımadan önce yaylanın ne demek olduğunu bilelim. Genellikle vadilerle yarılmış yerlerin yükseklerinde oluşan sulak ve otlak düzlüklere deniyor yaylalar. Kış aylarında yoğun kar yağışı ve sert soğuklar yaşamı oldukça zorlaştırır. Yazın ise serin ve temiz havası, yemyeşil düzlükleri, buz gibi suyu, ahşap evleri kısacası doğal güzellikleri insanın ruhunu okşar. Yayla yolları genelde bozuktur. Zaten yazının başında size bir arazi aracı önermiştim. Ancak günümüzde yayla turizmini artırmak için bazı yaylalara temiz asfast yollar yapıldı. Buraya kadar problem yok ancak problem bundan sonrasında başlıyor. Ulaşımın kolaylaşmasıyla beş altı katlı betonarme binalar, nehir yataklarına set duvarlar, parke taşlı yollar yapılması yaylacılık anlayışına pek uymasa gerek. Ortada sulak ve otlak alan kalmaması bize ileride "Burası eskiden yaylaydı" tabirinden öteye götürmeyecek. Zaten Karadeniz'de şehir merkezlerinin tamamında görülen plansız ve çarpık kentleşme yaylalara kadar ulaşacağa benziyor. Bu durum biraz üzücü. Bir yerleşim yerinde genişleme sınırının olması gerektiğini idrak etmemiz gerekiyor.

Haberin Devamı

Rakım 2 bin 500'ün üzerinde

Gözünüzü kapattığınızda su ve kuş sesi duyabileceğiniz, gözünüzü açtığınızda ise yeşilden oluşan bir manzara görebileceğiniz, çok gelişmemiş yayları gezmenizi öneriyorum. Kümbet Yaylası, Bektaş Yaylası, Sis Dağı Yaylası, Gölyanı Yaylası, Paşakonağı Yaylası, Çıkrıkkapı Yaylası, Gito Yaylası, Pokut Yaylası, Ovit Yaylası, Anzer Yaylası, Elevit Yaylası, Hazindağ Yaylası, Samistal Yaylası, Badara Yaylası, Huser Yaylası, Kavrun Yaylası, Handüzü Yaylası, Vaşa Yaylası, Golazena Yaylası, Deremezra Yaylası görebileceğiniz yaylalar. Daha yukarılara çıkacak olursanız karstik ve krater göllerine ulaşabilirsiniz. Buralarda yeşil alan görmek zordur. Rakım 2 bin 500'ün üzerindedir. Denk gelirseniz Eylül ayında kar yağışı ile karşılaşabilirsiniz. Bu coğrafyada görecekleriniz belkide başka yerde kolay göremeyeceğiniz, doğanın bize bahşettiği yapılar.

Temmuz ve ağustos ideal zamanlar

Rize il sınırında sahil şeridi boyunca her iki üç kilometrede bir deniz ile buluşan dereler ile karşılaşmak mümkün. Yayla turlarında rotanızı kendiniz çizin demiştim ancak Ardeşen'deki Fırtına deresini es geçmeyin derim. Derenin kıyısından başlayacağınız tırmanış ile birçok şelale, yayla ve krater göllerine ulaşabilirsiniz. Ayrıca Fırtına Deresi üzerinde zipline ve rafting sporlarını yapabilirsiniz. Son durağımız olan Artvin'e gelmeden önce Hopa sahilinde bir deniz havası alın derim. Kumsal bulamayabilirsiniz ancak çakıl plaj size berrak bir su sunacaktır. Alışık olmayanlar için Haziran ayı biraz soğuk olabilir ancak Temmuz ve Ağstos ayı ideal bir deniz mevsimidir.

Tam 14 tünelden geçeceksiniz

Hâlâ Artvin'e yolunuz varken ormanların içinden gidilen, güneş ışığının bile yere zor ulaştığı Borçka Karagöl'ü görmeden dönmeyin. Aslında Karagö'ün asıl görülmesi gereken tarih sonbahardır. Ağaçların sarı, yeşil ve kahverengi tonları ile sunacağı renk cümbüşünü yerinde gözlemleyin. Göl etrafına tahtadan yapılmış yolda yürüyerek kendinizi doğaya bırakın. Artvin bir Karadeniz şehri olmasına karşı şehir merkezi dağlık bir alanda kurulmuş. Deniz kıyısından şehir merkezine gitmek için tam 14 tünelden geçeceksiniz. Bu tüneller eski tırmanışlı yolu yaklaşık 1 saat kısaltmış. Çoruh nehrine kurulan barajın üzerindeki köprülerle vadinin bir sağına bir solan geçerek Artvin'e ulaştığınızda karşınızda yokuşlardan oluşan bir şehir çıkacak. Böyle bir şehir yapılaşmasının örneğini ülkemizde bulamayabilirsiniz. Şehirde düz yol diye bir kavram yok, ya çıkıyorsunuz, ya iniyorsunuz.

Doğu Karadeniz: Doğanın doruk noktası

Bonus: Batum

Ve bir bonus gelsin: Batum... "Bir de ülke değişikliği yapayım" diye düşünürseniz Hopa'dan sonra 45 dakika daha yola devam etmeniz halinde Gürcistan Batum'a ulaşacaksınız. Eski bir Osmanlı şehri olan hatta şehirde yapılan referandumda halkın Türkiye'ye bağlanmak istemesine karşın topraklarımıza katamadığımız bir Türk şehri. Gezinizin eğlence ayağını Batum'a ayrabilirsiniz Osmanlı ve Slav kültürünün kesiştiği meydanlarda gezebilir, lunapark, su kayağı, paramotor uçuğu gibi ekstrem sporlar yapabilirsiniz.

Yemek konusuna gelince gurmelik benim işim değil ama yerinde kuymak, hoşgıran kavurması, etli kara lahana sarması, hamsili pilav ve mısır ekmeği yemelisiniz. Bir de her yerin pidesi meşhur, aklınızda bulunsun. İyi gezmeler...

Benzer İçerikler