Cumhurbaşkanlığı’nda dün farklı bir tören vardı. Sınırlarımızın içinde ve ötesinde şehitler verdiğimiz, suikast şoklarıyla sarsıldığımız, FETÖ, OHAL, PYD ya da PDY gibi kısaltmaların günlük yaşantılarımızın ayrılmaz parçaları haline geldiği, El Bab ve Münbiç’i İzmir’den, Yozgat’tan daha çok konuştuğumuz bir dönemden geçerken, bu zor zamanlara biraz ötesinden bakmak gibi bir tören.
Cumhurbaş-kanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Töreni.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğindeki törende bu yıl “Edebiyat” alanında Mustafa Kutlu, “Sosyal Bilimler” alanında Prof. Dr. Kemal Haşim Karpat, “Müzik” alanında Prof. Dr. Erol Parlak, “Sinema” alanında Şener Şen, “Geleneksel Sanatlar” alanında ise Feridun Özgören ödüllendirildi. Vefa Ödülü’nün sahibi ise Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver’di.
Gergin ifadelerin, siyasi polemiklerin, hem sözün sahiplerini hem de toplumu yorduğu bir dönemden geçerken, bütün mesajların; kültür için, sanat, müzik, edebiyat ve tarih için verilmesi bir nefes oldu.
Herhalde, ödülleri alanlar için, yüreğimizin şehit haberleriyle yandığı bugünlerde böyle bir törende alkışlanmak bile başlı başına gurur kaynağı olmalı.
Edebiyatçı Mustafa Kutlu’nun oğlu Murat Kutlu, babasının yazdığı mektuptan, “Bu ödülü vatan uğruna şehit düşen asker ve polislerimizin aziz ruhlarına ithaf ediyorum” ifadelerini okurken kopan alkışlar da çok kıymetliydi.
Türkü profesörü Erol Parlak’ın, asistanı Sinan Ayyıldız’la birlikte verdiği, nirvana tadındaki şelpe konserinde Anadolu tınılarını dinlerken harikalar yaratan parmakların bastığı her tel, bize kazandıklarımızla birlikte kaybettiklerimizi de hatırlattı.
Gözler tabii Şener Şen’in üzerindeydi.
Külliye’ye gelmesi, ödülü alması nedeniyle sosyal medyada epey hırpalanmakta olan Şen, tören boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yan yanaydı.
Biyografi filminde Habamam Sınıfı’nın müziği eşliğindeki Vecihi geçişi ve Badi Ekrem mimiklerinin ardından nasıl bir konuşma yapacağı merak ediliyordu.
Siyah takım elbise, siyah gömlek ve siyah kravatıyla bir şeyler söyleyeceği belliydi.
Çok kısa konuştu.
Konuşmasına, “Sayın Cumhurbaşkanı” diye bir hitap cümlesiyle başlamaması acaba didaktik bir üslubu tercih etmesinden miydi?
“...Ben, canlandırdığım karakterlerin iyiye, doğruya ve güzele hizmet etmesi için rol aldığım hikayeleri özenle seçmeye çalıştım... Bir aktör için intihar sayılabilecek kadar uzun yıllar, beğeneceğim bir hikâyede o rolü bekledim... İyiyi, doğruyu ve güzeli arayan toplumların her zaman barış içinde yaşayacağına inandım. Aynı şekilde doğru hikâyelerin de toplumda çatışma yerine sevgi ve saygıyı hakim kılacağına inanıyorum. 75 yaşında, hâlâ bu inanış doğrultusunda yürüyorum. Bu inanç beni ayakta tutuyor” dedi.
Sonra da ödülü “kabul ettiğini” duyurdu:
“Bu ödülü toplumsal barışımıza bir katkısı olması umuduyla kabul ediyorum.”
Kendisine yakın ilgi gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan’da, bütün Türkiye gibi epey bir Şener Şen kredisi olduğu açıktı.
Zira Erdoğan’ın, konuşmasında sanatçı için ayırdığı bölüm, “Şener Şen’i anlatmaya gerek var mı bilmiyorum” sorusuyla başladı. “Türk sineması deyince mutlaka Şener Şen’in olduğu bir sahne göz önüne gelir”le devam etti.
Erdoğan, “...Hababam Sınıfı’ndaki Badi Ekrem’den Eşkıya’daki Baran’a, Züğürt Ağa’dan Kabadayı’ya geçmek kolay değildir, herhalde kolay da olmamıştır. Bana göre kendisinin en önemli özelliği; komedisiyle, dramıyla bu ülkenin ortalama insanını canlandırabilme kabiliyetidir” diyerek ideal özeti yaptı.
Ödüllerin verilmesinin ardından resepsiyona geçtik.
Biz habercilerin, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın’la yaptığımız Suriye merkezli sohbetlerin dışında gündem Şener Şen’in konuşması ve Erol Parlak’ın şelpe performansıydı.
Gözler, diğer ödül alanlarla birlikte Şener Şen’i aradı resepsiyonda ama göremedik.
Tören notlarımızın başına, Erdoğan’ın, “Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı fevkalade üzgünüm, bunlardan biri eğitimdir, diğeri kültür sanattır. Eğitimle kalıcı hale getirilmemiş, kültür sanatla tahkim edilmemiş bir kalkınmanın bizi götüreceği yer zevksizliktir, sevgisizliktir, karanlıktır” sözlerini koyduk.
Son bir not: Haftalardır, aylardır, 15 Temmuz’dan ekonomiye, canlı bombalardan suikastlara uzanan zor gündemi yönetmek zorunda kalan Erdoğan’ın konuşmasının bütününü kültür ve sanat politikasını kaplaması, çok ağır geçen bir yılın son günlerinde, artık o yılın geride kalması dileği gibiydi.