Morarmış dudak-lardan geriye bir ruj izi kalırmış.
Bir ihanetin kısa öyküsüdür bu iz.
Bu ülke, kanlı bir darbenin ardından yüz yıl değil belki de bin yıl sürecek bir acı yaşadı...
Titreyen dudaklardan geriye bir kan izi kaldı.
Bir ihanetin uzun bir öyküsüdür bu iz.
Kaç asırdan beri süren bir ihanetin devamıdır bilinmez ama kolay unutulmayacak ve kolay iyileşmeyecek bu yara.
Ne uğrunaydı, üç günlük dünyalara sultan olunsa dahi ne anlamı vardı ki.
İnsanların yüreğinden insana olan güveni çaldılar...
Halk kimseye güvenemiyor, herkes hayatından geçip giden ya da kalan bir avuç tanıdığını, komşusunu, okulunu, hocasını, mesai arkadaşını, sevdiklerini, şirketini, çalışanlarını, şoförünü, sekreterini, lokantasını, kahvesini, patronlarını, askerini, polisini, memurunu sorguluyor...
Meğerse, kimin kim olduğu ve hangi rolü oynadığı daha yeni çıkıyor ortaya ve ihanet oyunun sahnelendiği kara perde yeni aralanıyor.
***
İtirafçılar, gizli tanıklar ve anlatılanlar, yazılanlar gösteriyor ki uyumuşuz.
Bir büyük tehlike olduğunu biliyorduk, lakin bu kadar gözü dönmüşlerin yurdunda yaşadığımızı hiç bilmiyorduk.
Devletin uyuma lüksü yoktur. Cüzdanı ile vicdanı arasında sıkışan bir yargıdan söz ediliyordu da meğerse ihanet ile sadakat arasında ise ihanet dalgaları gidip geliyormuş.
Ve bunların yıllarca adalet dağıttığına inananlara mı yanalım, yoksa adaletsizliği tesis ederek binlerce kişiyi mağdur ettiklerine mi...
Hukuk geriye gitmezmiş, evrensel bir kritermiş!
Peki, ya milyonlarca insanı, şirketleri, ülkeyi, bayrağı mağdur etmişse...
Hukuk geriye gitmeyecek mi?
Ve hukuk duracak, yerinde sayacak mı?
Mağduriyeti gidermeyen, haklının hakkını vermeyen, ihanetin cezasını veremeyen şeyin adı hukuk olabilir mi?
***
Kamuoyu yaralanmıştır... Şüpheleriyle artık yaşamaktadır...
Umutsuzdur, yorgundur, aldatılmıştır ve aldanmıştır...
Yarınlara yaralı bir yürekle başlamıştır.
İhanete giden yolda kim bulunmuşsa herkes hesap vermelidir, başta siyasetin içine sızmayı başaran, darbecilere bu zemini hazırlayan, ülkenin her kesimine yalan söyleyecek kadar gözü dönmüşlerden ve devleti bu duruma düşüren gizli paralelcilerden de hesap sorulmalı.
Büyük bir ihanetin öyküsüdür bu.
Bin yıl boyunca herkese ders olacak nitelikte adil bir tasfiye yapılmalıdır.
“Pirincin içindeki beyaz taş” misali hâlâ her yerde, her şartta yer almayı başaranlardan, daha düne kadar o şebeke sayesinde bir yerlere gelen, beslenen, savunan, propagandasını yapan, kazanan, bir kare resim için yırtınanlardan da...
Kuklalar da, kuklacılar da belli. İhanet şebekesinin vardığı bu son dönemeçte uçurumdan aşağı atılıp hainler vadisine sürülmeli...
Aksi halde bu ihanet çemberi durmayacak, bir günde iki defa doğruyu gösteren bozuk saat gibi duvarlarda asılı durmaya devam edecek!