Başkan Trump’ın seçim kazandıran keskin, sivri kenarlı söylemleri, vaatleri ve tehditlerinden belki hiçbiri, ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma sözü kadar, İsrail hükumetini son 25 yıldır olmadığı ölçüde mutluluktan çılgına çevirmedi. Netanyahu hükumeti son derece mutlu oldu; çünkü bu vaat, 1995’te ABD Kongresi’nin çıkarttığı ve elçiliğin taşınmasını öngören yasanın nihayet uygulanacağı anlamına geliyor. Yasa, çıktığı günden beri, Clinton, Bush ve Obama tarafından altı aylık erteleme kararnameleri ile uygulamadan alıkonuluyordu.
Bu ertelemelerin sebebi çok açık: Kudüs, her üç din için de dinî önem taşıyor ve Amerikan hükumetleri bu gerçeğin farkında bulunuyorlar. 1917’de İngiltere ve Fransa, gizlice oturup Osmanlı’yı paylaşma ve bölgeye yeni bir düzen getirme planları yaptıkları ve ünlü Skyes-Picot anlaşmasını kaleme aldıkları sırada dahi, Kudüs’ün önemini müdriktiler. Koca bir imparatorluğu yok edip yerine dört yeni devlet kurmayı göze aldıkları halde, o tarihte kendilerini dünyanın hakimi gibi gören İngiliz ve Fransız emperyalistleri bile Müslüman halkın elinden Kudüs’ü alıp, Musevilere vermeye cesaret edememişlerdi.
İsrail kurulduktan bir kaç ay sonra Kudüs’ü başkent ilan etti; ancak bunun gerçekleşmesi 1967’de tarihi Filistin topraklarını işgali ile gerçekleşme imkanı buldu. İmkan doğdu ama bu imkanı uluslararası topluluk asla tanımadı. İsrail ile diplomatik bağı olan hiçbir ülke büyükelçiliğini Kudüs’e taşımadı. Amerika bile İsrail’e bu işgal sebebiyle silah ambargosu uyguladı. Bu ambargonun kaldırıldığı 1973’te ise Amerika ve müttefiklerine uygulanan Arap petrol ambargosu, Amerika’yı sürekli ihtiyatlı olmaya sevk etti. İsrail ise o tarihten beri dünyanın gözünün içine baka baka, işgal altındaki Arap topraklarını yeni Musevi yerleşimine açarak, bu işgali bir coğrafî realite haline getirmeye çalışıyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kısa bir süre önce aldığı bu işgalleri ve işgal altındaki topraklarda uygulanan yerleşim yeri kurma siyasetini kınayan kararının bir farklı tarafı oldu: Görevi bırakmak üzere olan Obama yönetimi, bu kararı veto etmedi. Ancak İsrail’in imdadına, Başkan seçilmiş olan Donald Trump yetişti ve İsrail’e sabırlı olmasını tavsiye etti. Trump, bu sırada özel Twitter hesabından “Obama’nın 1 Aralık’ta imzaladığı elçiliğin taşınmasını bir altı ay daha erteleme kararını geri alacağını” açıkladı.
Yerleşim yerlerini genişleterek, tarihi Kudüs’ü bir Musevi mahallesi haline dönüştürmeye kararlı Netanyahu’yu, bu açıklama kadar mutlu eden başka bir şey olamazdı. Nitekim, bu ve yerleşimcilerle özel ilişkileri olan (gerçekte İsrail’in ABD büyükelçisi bile olma niteliklerine sahip) David Friedman’ın, İsrail’e büyükelçi olarak atanacağının açıklanması, bu ülkeye yeni bir doz cesaret şırınga etmekte geç kalmadı. İsrail hükumeti işgal altındaki Arap topraklarına 2 bin 500 yeni konut yapma kararını alıverdi...
Oysa bölge, ne 1967’deki, ne 1973’deki ve ne de Madrid barış görüşmelerinin başladığı 25 yıl önceki bölge! Afganistan’dan, Libya’ya, Suriye’den Yemen’e ateşler içinde bir İslam coğrafyasından söz ediyoruz. Bu bölgeye ABD elçiliğini Kudüs’e taşıyarak, züccaciye dükkanına bir fil nezaketiyle girmek, Trump’ın, hiçbir şeyin dizginini eline almadığı bu ilk günlerde, herhalde hiç ama hiç istemeyeceği bir şey olsa gerek.