Anadolu’da bir söz var: “Millet delisine sahip çıkarken, biz akıllımıza sahip çıkamıyoruz!”
Ve hemen her gün yeni bir olayla güne uyanıyoruz...
Gazete başlıklarına bakıyoruz, TV haberlerini ise artık seyretmeye dahi dayanamıyoruz...
Bir yandan Ege Denizi’ndeki sularda boğulan mültecilerin dramı, diğer yandan her yaz geldiğinde plajlardaki ünlülerin bikinili resimleri ve keyifli saatleri...
Rutinleştirdik adeta...
Her şey daha fazla okunabilmek, seyredilebilmek uğruna...
Dengeyi sağlamak elbette gazete ve televizyonların işi değil, yalnız dünya nereye gidiyor, yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye nerede yerini alıyor sorularının karşılığını doğru dürüst kimse bilmiyor...
***
Barzani, ABD’den maaş çekini alıyor...
AB Parlamentosu’nda PKK’lıların resim sergisi açılıyor...
Almanya’da ise ZDF TV’nin başına PKK’lı olduğu tescil edilmiş biri yönetime getiriliyor...
İngiltere, AB’den ayrılıyor...
Türkiye bir yandan Rusya ve İsrail ile barış sürecini başlatırken, diğer yandan Batı üzerimize çullanıyor...
Neler oluyor? Sorusuna kamuoyu doğru bir cevap bulamıyor.
Bu ülkenin strateji uzmanlarının ise ne dediğini anlayan yok...
Türkiye’den kim ne istiyor?
Ve biz kimden ne istiyoruz?
Bilmiyoruz...
Bilen var mı, bunu da bilmiyoruz...
Yani, gelişmelerde kontrol bizde mi, yoksa kaybedilmiş bir kontrolü geri mi almaya çalışıyoruz?
***
Irak üçe bölünecek gibi gözüküyor...
Ve aynı durum Suriye için geçerli...
Biz ise hâlâ iç kavgalarımızı bitiremeyişimizin faturalarını ödemekle meşgulüz...
Ve kronik muhalif bir anlayışı olan siyasi partilerimiz ise yeni dünyayı okuyup içerideki siyasi iktidarı desteklemek yerine daha da zayıf düşürmeyi hedefliyor.
Küçük düşünüyor, küçük düşüncelerin ve söylemlerin ışığında iktidarı düşürebileceğini sanıyor...
Klasik duruşundan vazgeçemiyor...
Millet olarak sabahtan akşama kadar kısır döngüye dönüştürülen bir lidere saldırma stratejisinden artık yorgun düştük...
Kimse kendi derdini düşünemiyor dahi...
Dünyada böylesine olaylar yaşanırken, bizdeki basının gündeminde hâlâ iç kavgalara dair malzemelerle zaman tüketiliyor...
***
Dünya büyük bir savaşın eşiğinde...
Biz, “Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşıyız” şarkısını söylüyoruz...
Ve sonra da oturup insan haklarından, kutuplardaki ayılardan, ağaçlardan ve parklardan söz ediyoruz...
Dünyanın her yerine gidip vatandaşlık almak için yırtınan büyük bir kitlenin olduğunu da biliyoruz... Amerikan vatandaşlığını alınca dünyayı kazanmış gibi sevinenleri de...
Avrupa’da bu hakkı alabilmek uğruna nelere katlananları da...
Ama bizim ülkemize gelip de vatandaşlık almak isteyenler oldu mu, vay bunu isteyen ya da verenlerin haline...
İnsani, vicdani yanlarımız, düşüncelerimiz, duygularımız çifte standart stratejisine yenik düşmüş...
Muhalefet ise sadece oy penceresinden bakıyor olaylara.
“Küçültülmüş düşünceler” dediğimiz de bu işte...
Yani, dünya delisine, bizim terörist dediklerimize sahip çıkıyor, biz birbirimize sahip çıkamıyoruz...
Neyi paylaşamıyoruz, bilen var mı?