11.06.2019 - 01:30 | Son Güncellenme:
Mert İnan - İstanbul
Tarihi yarımadanın en önemli iki yerleşim yeri; Süleymaniye ve Küçükpazar, savaştan çıkmışçasına harabe bir görünüm içinde. 80’li yılların başına kadar ahşap, cumbalı evlerde İstanbullu sakinlerin yaşadığı nezih iki semt, yıllar içerisinde göçün kurbanı oldu. Küçükpazar’ın çürümeye terk edilen, harabeye dönmüş eski evlerinde şimdi her milleten insan, yaşam savaşı veriyor. Kadim şehrin iki gözbebeği olması gereken Süleymaniye ve Küçükpazar, artık ihmal edilmişliğin kurbanı durumunda.
Öyle ki İstanbul’un kalbi sayılacak bir bölgede adeta savaştan çıkmış harebeyi andıran Küçükpazar, Suriye, Afganistan, Pakistan, Irak gibi ülkelerden kaçanlar ile doğudan göçerek, umudu İstanbul’da arayan garibanları misafir ediyor.
Dükkânların hali içler acısı
Yıkık, dökük binalarda yaşam savaşının verildiği semtler bir yandan da tehlikeleri barındırıyor. Gece tek başına yürümenin tekin olmadığı her iki semtin üzerinde bulunan tarihi Süleymaniye dükkanları da içler acısı bir halde.
Mimar Sinan’ın muhteşem eseri Süleymaniye Camii’ni çevreleyen dükkanlarla, Haliç’e bakan kısımda bulunan medresenin önünden yürüdüğümüzde karşılaştığımız manzara gerçekten ‘Burası İstanbul mu dedirtecek?’ kadar vahim. Bir türlü tamamlanamayan restorasyon projesi nedeniyle İstanbul’un en önemli eserlerinden Süleymaniye Medresesi, adeta viraneye dönmüş durumda. Medrese bölümlerinin içi çöplüğe dönerken, pencere ve duvarlarındaki tahribat ise dikkatlerden kaçmıyor.
Haliç’e uzanan ara sokaklar Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle İstanbul’a kaçanların ilk durağı durumunda. Yıkıntıların ve harabelerin çoğu Haliç manzaralı olsa da buradaki yaşam koşulları Afganistan’daki görüntülerden farksız. Terk edilmiş ve harabe haldeki binalar, en ufak bir depremde felakete yol açacak kadar hırpalanmış durumda. Özellikle mülteciler ve Roman vatandaşların yaşadığı harabelerde yalıtım ise halı, kilim, naylon gibi malzemelerle sağlanıyor. Çoğu çocuk ise yalınayak sokaklarda koştururken gözümüze ilişiyor.
Balık istifi yaşıyorlar
Nefes almanın bile neredeyse imkansız olduğu birkaç metrekarelik viraneyi andıran evlerde onlarca kişi adeta balık istifi gibi yaşamak zorunda. Çöp toplayarak geçimini sağlayan bir grup Afgan göçmen, isimlerini söylemeden, yaşadıklarını, “Günlük kazancım 20-25 lira. Ailemizi, akrabalarımızı geri de bırakıp geldik. Ülkemde kalsaydım açlıktan ölebilirdim. Burada hayat çok zor ama hiç olmazsa yatacak bir yerimiz var” şeklinde özetliyor.
Küçükpazar’daki zorlu yaşam koşullarına uyum sağlamaya çalışan Suriyeli bir kadın, 3 yıldır semtte ikamet ettiğini belirtirken, “Geri de akrabalarımızı bırakıp gelmek zorunda kaldık. Umudumuz Suriye’deki iç savaşın bitmesi. Evimize dönmek istiyoruz. Buradaki şartlar da çok zor” diye yakınıyor. Kentsel dönüşüm firmalarının gerçekleştirdiği projeler ise ağır aksak devam ediyor, iki semtte. Küçükpazar’da okul çağında olan mülteci çocukların neredeyse tamamı, okula gitmek yerine gün boyu dilenerek topladıkları parala ile ailelerinin geçimlerini sağlıyor.
Akıbeti belirsiz
Bitpazarı olarak bilinen Ragıp Gümüşpala Caddesi’nin paralelindeki dükkanların olduğu kısımda da manzara farklı değil. Hijyen kurallarını geçerli omadığı lokantalar, kötü durumdaki iki katlı derme çatma yapılarda açılan dükkanların yanı sıra kadınların sokakta olmayışı gözümüze çarpıyor. İstanbul’un kadim iki semtinin akıbetinin ne olacağı ise belirsizliğini koruyor.
Haliç’e uzanan sokaklar, sefalet ve bakımsızlığı gözler önüne seriyor.