Atatürk Havalimanı’nda 47 kişinin ölümüne yol açan saldırıyı IŞİD hâlâ üstlenmedi. Türkiye’deki saldırıları genelde üstlenmiyorlar. Bunun sebebi ne olabilir?
Stratejist Cahit Dilek çeşitli ihtimaller sayarken:
- Bir ihtimal militanlar bireysel hareket etmiş algısı yaratıp Türkiye’deki IŞİD sempatizanları üzerinde olumsuz etki yaratmak istemiyorlar, diyor...
***
Bir ihtimal daha var tabii...
- Yoksa bu saldırıları IŞİD militanlarını kullanarak bir başka merkez mi tezgâhlıyor?
Bizim Emniyet ve istihbarat yetkilileri Atatürk Havalimanı saldırısını Çeçen terörist Ahmet Çatayev’in planladığını söylüyor. Üç intihar bombacısı ise Dağıstan, Özbekistan ve Kırgızistan çıkışlıdır.
Son olarak saldırıyla ilgili tutuklanan 17 kişinin 11’i Kafkasyalıdır.
WSWS internet sitesinde Nick Barrickman’a göre bunlar:
- CİA’nın değişik zamanlarda Rusya’ya veya Esad’a karşı kullandığı teröristlerdir...
Barrickman yorumunda Çatayev’in her zaman ABD istihbaratı tarafından korunduğunu belirtiyor. Bu kişinin ve adamlarının Türkiye’ye elini kolunu sallayarak girip çıktığı, kendi evlerinde gibi hareket ettikleri de gazete haberlerinden anlaşılıyor. Rusya “Biz Türkiye’yi uyardık ama etkisi olmadı” diyor.
Sonuçta Esad’a karşı savaşıyorlar diye korunup kollanan teröristler Türkiye’yi vurdular, 47 günahsızı öldürdüler... Bu saldırının arkasında kim var?
Umarız bir gün ortaya çıkar...
ÖZLÜ
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Giresun’daki askeri helikopter kazasına ilişkin dedi ki:
“Sanki bana kullanım hatası gibi geliyor. Uygunsuz hava şartlarında kullanım hatası gibi geliyor. Normalde bu helikopterler son derece güvenilir. Son derece tercih edilen helikopterlerdir. Envanterimizde çok sayıda var”.
Bir bilim bakanı düşünün ki... Elinde hiçbir bilimsel veri olmadan teknik bir konuda yorum yapıyor. Pilotu suçlama altında bırakıyor. Helikopteri imal eden firmayı temize çıkarıyor. Söz arasında diyor ki:
- Bu ay Amerika’ya bir ziyaretimiz var. Amerika’da Sikorsky üretim yerini göreceğiz.
Meğer Bakan Bey Sikorsky’den daha önce davet almış. Orada iyi ağırlanmanın yollarını döşüyor.
Muhalefet partilerinin işi de zor!
İktidarın icraatını tam eleştirecekken, iktidar bir U dönüşle icraatının tam tersini yapıyor…
Akif Kökçe
CAN
Cumhuriyet gazetesi bir sarsıntı geçirdi. Genel Yayın Müdürü Can Dündar görevi bıraktı... Uzun bir izne çıktığı söyleniyorsa da geri dönmeyeceği anlaşılıyor. Yazı da yazmayacak.
Can’la birlikte yazı işleri kadrosundan
10 gazeteci istifa ederek ayrıldı.
Bu arkadaşların tümü nitelikli gazetecilerdir.
Can’ın yerini Aydın Engin aldı.
Cumhuriyet Türk basın dünyası içinde çok önemli bir kurumdur... Yaşayıp yaşamaması yalnızca çalışanları değil tüm basını ilgilendirir. O yüzden merakla soruluyor: Cumhuriyet nereye gidiyor?
Can Dündar ve ekibini tasfiye eden Avukat Akın Atalay’ın bir gazetecilik vizyonu var mı? Biz bugüne dek o yönde bir işaret almadık ama umarız bir planı ve vizyonu vardır. Cumhuriyet’i yönetmek sorumluluk ister.
Uyy Tirabzon...
Türk sinemasının unutulmaz yıldızlarından Tanju Gürsu’yu geçenlerde kaybettik. Dost adamdı, uygar adamdı, yiğit adamdı Tanju... Geçenlerde arşivi karıştırırken onun Hürriyet’te 1 Eylül 2003 yılında yayımlanmış bir röportajına rastladık... Orada gençlik yıllarının Trabzon’unu anlatıyor. Bakınız nasıl
bir Trabzon, nasıl bir Türkiye var
50’li yıllarda:
“Trabzon’da, bizim büyüdüğümüz 1950’li yıllarda 18 konsolosluk vardı. Şems, Saba gibi otellerin restoranlarında öğle yemeklerinde piyano, keman çalınırdı. Eşim Ayla’nın annesi ve babası keman çalar, benim annem keman, babam ut çalardı. Bahçeden bahçeye atışmalar yaparlar, birisi rast çalarken ötekisi ona nihaventle cevap verirdi. O yıllarda Trabzon’daki dondurmacılarda bolestera denilen işlemeli önlüklü kızlar gümüş kupalarla dondurma servisi yapardı. Evimizin tam karşısında İskenderpaşa Camii vardı. Biraz aşağımızda da İtalyan kilisesi vardı. Camide ezan okunurken kiliseden çan sesleri gelirdi. İtalyan kilisesinin papazları her ramazan
bizim eve iftara gelirdi. Şimdi, bahçeden bahçeye silah atılıyor, bolesteranın
yerini ise kara çarşaflar aldı.”
***
Saygıyla anıyoruz... Hem Tanju Gürsu’yu.. Hem Cumhuriyet Türkiye’sini...