Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sosyal medyadaki tepkileri görünce ürküyorsunuz:

“Kendi toprağı için savaşmayan adamdan ne hayır gelir.”

“Ülkemize ahlaksızlığı da getirdiler.”

“Dileniyorlar, üç kuruşa çalışıyorlar, ne yaptıkları, ne ettikleri belli değil.”

“Belki de içlerinde teröristler var, aramızda yaşıyorlar.”

Sınır tanımayan bu mesajlara Konya’da köpeğe tekme atılmasıyla başlayan ve ölümle biten kavga, Şanlıurfa’da 22 yaşındaki bir gencin bıçaklanarak gasp edilmesinden Suriyelilerin sorumlu tutulması da eklenince tablo iyice vahim bir hal alıyor.

Haberin Devamı

Tansiyonu yükselten tartışmanın başlığı Suriyelilerin vatandaşlığa alınması.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriyelilerin vatandaşlığa alınabileceğine yönelik açıklamasıyla başlayan, TOKİ evlerine Suriyelilerin yerleştirilebileceği sözleriyle büyüyen bu tartışma çok boyutlu.

Ana muhalefet, Suriyelilerin oy deposu olarak görüldüğü, vatandaşlık adımının bu nedenle atıldığı görüşünde.

MHP kanadındaki hava, vatandaşlığa alınma gibi bir uygulamanın katiyen yapılamayacağı, Türk vatandaşlığının bu şekilde dağıtılabilecek bir unvan olmadığı yönünde.

HDP, kimin hangi kritere göre vatandaşlığa alınacağının belli olmadığından başlayarak, bir dizi itirazı sıralıyor.

İçişleri Bakanlığı’ndan, 3 milyonu aşkın Suriyelinin bir anda vatandaşlığa alınmasının söz konusu olmadığı, zaten gerekli kriterleri taşıyanların vatandaş da olabildiğine yönelik haberler geliyor.

Bu tartışmalar da itirazlar da karşıt görüşler de anormal değil.

Böylesine kritik bir adımın, çok boyutlu olarak tartışılmasında da bir sakınca yok.

Vahim olan, kanaat önderi olarak nitelendirilebilecek bazı isimlerden gelen ve toplumun bir bölümü tarafından da paylaşılan bazı tepkilerin taşıdığı son derece tehlikeli mesajlar.

Sosyal medyaya, bazı haber ve yorumlara baktığınızda ürküyorsunuz.

Daha birkaç ay öncesine kadar Avrupa’ya gidebilmek için havası olmayan can yelekleri, hayatında kayık bile sürmemiş Suriyelilere emanet edilen patlak botlarla Ege’ye açılan ve cesetleri karaya vuran insanlar unutulmuş.

Küçük Aylan’ın kumsalda yatan küçük bedeni unutulmuş.

Haberin Devamı

Yürüyerek sınırı aşmaya çalışan, ayakları kan içinde kalmış yaşlılar, kadınlar unutulmuş.

Sınır telinin üzerinden bebeğini Türk askerine emanet etmek için çırpınan çaresiz anneler unutulmuş.

Savaş, slogan atılacak bir alan değil.

Ağırlıklı olarak Suriyelilerin Suriyelileri acımasızca öldürdüğü bu kanlı savaş, aldığı boyut itibarıyla dünya tarihine geçecek.

Süper güçlerin sahada farklı örgütleri kullandıkları, rejimin kendi halkının üzerine bomba yağdırdığı, dünya tarihindeki en kanlı örgütlerden birinin devletleştiği, farklı yapıların hakim oldukları bölgelerde din, dil, mezhep, ırk ayrımı yaparak kendisinden başkasına tahammül göstermediği yüz binlerin öldüğü, yüz binlerin hayatta neyi varsa kaybettiği bir savaştan söz ediyoruz.

Bu savaştan ailesini, sevdiklerini hayatta tutarak çıkmak istemek ayıp değil.

Gelen Suriyelilerin homojen olması elbette beklenemez.

Suça karışan da olacaktır, üniversiteyi yeni bitirmiş olan da bilim insanı da.

Ama böyle bir dille, böyle bir şekilde vatandaşlık tartışmalarını sokağa indirmek felaketlerin en büyüğü olur.

Haberin Devamı

Türkiye ve insanı, yüzyıllardır dünyaya çok kültürlülük, farklı kültürlerin bir arada yaşama iradesiyle kendisini gösteriyor.

Bir arada yaşama iradesi, 40 yıldır sınırlarında devam eden terör eylemlerine rağmen hiç zedelenmedi.

Bu iradenin sahibi insanlara, düşmanlık aşılamaya çalışmak, lokal olayları körükleyerek tartışmaları boyutlandırmak aslında bu ülkeye yapılan bir kötülük.

Vatandaşlık tartışmasının herhangi bir tarafında olabilirsiniz.

Suriyelilere yönelik uygulanan “açık kapı” politikasına da karşı çıkabilirsiniz.

Bu kadar Suriyelinin Türkiye’de bulunmasını da eleştirebilirsiniz.

Ancak savaştan kaçan insanların varlığını tehdit edecek söylem ve eylemlerde bulunmak, bir insanlık suçu oluşturur.

Tartışmayı, bu çerçeveyi ve evrensel değerleri aşındırmayacak ekseni unutmadan yürütmek gerekiyor.