YAYIMLA-DIĞIM bu fotoğraf Kuzey Irak’ta çekilmişti.
Barzani ve Talabani’nin hakim olduğu topraklardaki “çevik kuvvet ABD üssünde...”
Etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş, üzerlerinde silahlı peşmergelerin nöbet tuttuğu çevreden yalıtılmış kale gibi bir askeri kamp.
Komutan Amerikalı.
Epeyce Amerikalı asker de vardı.
Ve en gelişmiş silahlarla donatılmış peşmergeler.
Bu kale gibi üssün gerçek görevinin ne olduğunu, o gün de sonrasında da anlayamadım.
Sabah erken saatlerde gıcır gıcır beyaz renkli kamyonetlere biniyorlar ve gidiyorlardı.
Kamyonetlerde “ağır uzun namlulu” birer silah da vardı.
Sabahın köründe nereye giderler, akşama kadar kimlerle temas kurarlar?
Öncülük ve koruyuculuk ettikleri kamyonlar konvoyunda ne taşıyor, nereye ve kimlere teslim ediyorlardı?
Kimse bu konuda bilgi vermedi.
“Misyon” kelimesiyle geçiştirilmişti sorularım.
Yani “görev!..”
....................
Oraya Türk askeri helikopteriyle götürülmüştüm.
Dere yataklarında zikzaklar çizerek alçak uçuş yapmıştık.
“PKK’ya karşı önlem” diye açıklamışlardı.
Helikopterin karnında ya da başka bir yerinde TSK’ya ait olduğunu belirten bir sembol, işaret vs. yoktu.
Bizimkiler ABD helikopterleri için de bu zorunluğu dayatmışlar.
Çünkü...
PKK üstünden geçen helikopterin karnında “U.S.A.” yazısını görünce bırakıyormuş geçsin.
Ama...
Hiç işaretsiz bile olsa Türk helikopterine ateş açıyormuş.
Bunun için ABD helikopterlerinin karnındaki “U.S.A.” harfleri “işbirliği gereği” sildirilmiş.
Bu izlenimler zihnimde atılmış çentiktir.
Amerika’nın Kuzey Irak’ta o zamanki -esrarengiz- misyonu son yıllarda Kuzey Suriye’de devam ediyor.
Hem de artık gizlisi saklısı olmadan.
....................
Türkiye o süreçte Barzani’yle -sözlü- mutabık kalarak Kuzey Irak’a TSK kuvvetleri göndermişti.
“Tank taburu, özel kuvvet birlikleri...”
Gerekçesi...
“PKK’ya karşı güvenlik önlemi...”
Erbil’de de bir askeri irtibat bürosu.
Yıllardır Erbil’den ve Bağdat’tan hiçbir itiraz olmaması “sözlü” bile olsa “mutabakatın” kanıtıdır.
Musul’un DAEŞ’in bu işgalinden ve Musul Başkonsolosumuz ile diplomatlar ve ailelerinin rehin alınmasından sonra bir adım daha atıldı.
Bağdat’ın askerleri Musul’u koruyamamıştı.
Peşmergeler de öyle.
Hem DAEŞ’in daha fazla ilerlemesini engellemek ve hem de ileride Musul’u geri almak için ABD ve koalisyon güçlerinin ötesinde TSK için de bir mutabakat oluştu.
Musul’a yakın Başika mevkiinde TSK birlikleri konuşlanacak ve aynı zamanda başta peşmerge olmak üzere yerel halka askeri eğitim verecekti.
Bir diğer amaç da PKK’nın Sincar’da Ezidilerle dayanışma halinde yer tutma tehlikesiydi.
Yıllarca -geçen yıla kadar- Başika’daki TSK varlığı için ne -Şii bağı nedeniyle- İran’a yakın Bağdat’tan, ne Amerika’dan bir itiraz geldi.
Sözlü mutabakatın “ikrarı” diye bir “kanıttan” ya da en azından “kanıtla” -tek yumurta ikizi- sayılabilecek “karineden” söz edebiliriz.
...................
Şimdi ise Irak’ta çarşı karıştı.
ABD Musul’u PKK - PYD güçleriyle hatta bölgedeki İranlı Şii milislerle DAEŞ’ten geri almak için harekete geçmek üzere.
Türkiye de ABD ile birlikte ama PYD’siz ve kendi yetiştirdiği Arap, Kürt, Türkmenlerle Musul’u geri almak niyetini açıkladı.
ABD’nin ve İran’ın baskısıyla Bağdat bu durumda Türkiye’yi saf dışı etmek için BM Güvenlik Konseyi’ne başvurmuş durumda.
Amaç...
Sadece Başika değil, Kuzey Irak’taki bütün TSK varlıklarını çıkartmak.
Türkiye “Bağdat’ı kale almadığını” açıkladı.
Ama ya BM Güvenlik Konseyi?
....................
“Suyun” ve “bataklığın” derinliği iki ayakla birden ölçülmez.
Tek ayak -zaten- Suriye’de...
“Öbür ayak” için konuya yarın devam edeceğim.