Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

TÜRKİYE-Suriye sınırları dahil -adeta- cetvelle çizerek Ortadoğu’da ülkeler yaratan iki kişidir.
Sör Mark Sykes ve Georges Picot...
Zaten “Osmanlı’nın Ortadoğu topraklarını paylaşan İngiltere-Fransa” anlaşması da “Sykes - Picot” Anlaşması adını taşır.
“Gizli” tutulmuştur.
Etnisite, din, mezhep ölçütlerinin yeterince dikkate alınmadığı bu harita, Ortadoğu’yu yerkürenin en sancılı coğrafyası haline getirmiştir.
Kimdir bu iki “cehennem süvarisi?” (Gerçekten aslında kutsal yerleri de kucaklayan Ortadoğu’da cehennem ateşleri yaktılar. Bölge hâlâ yanıyor.)
Ortadoğu haritası neden onlara çizdirildi?
.....................
Sör Mark Sykes Muhafazakâr Parti’nin istikbal vadeden genç bir milletvekilidir.
İngiltere “Ortadoğu’daki Osmanlı topraklarını parçalamak, yeni devletler oluşturmak, özellikle petrol kuyuları ve Hindistan yolunu güvenceye almak amaçlı” projesini uygulamaya geçirmek üzere neden onu seçti?
Sykes, dönemin İngiltere’sinde “Ortadoğu uzmanı” olarak ünlenmişti.
O coğrafya için bir dizi kitap yazmıştı.
Sonuncusu 5 cm kalınlığında bir ciltti.
“Halifelerin Son Mirası (The Caliph’s Last Heritage)” adını taşıyordu.
“İslam’ın politik bir güç olarak yükselişinden” bahsediyordu ki haksız değildi.
İstanbul, Batı’ya ve özellikle İngilizlere karşı “caydırıcı” etki yapması amacıyla “halifelik” unvanını öne çıkarmıştı. “Cihat” çağrısı yapmıştı.
....................
Mark Sykes’ı tanımaya devam...
Toprak sahibi fakat düzeni bozulmuş bir ailenin çocuğuydu.
64 yaşındaki babası ve onun yarı yaşındaki annesi Leydi Jessica ile birlikte daha küçük yaşta uzun süren Ortadoğu seyahatine çıkmışlardı.
Bu seyahat Sykes’ın yaşamında bir “travmadır.”
Genç ve güzel annesinin tur rehberiyle ilişkisini öğrenmek büyük darbeydi.
Gittikleri Kudüs ve Lübnan Türklerin yönetimindeydi.
Ama ebeveynlerinin görüştüğü Araplar “Türk işgali” diyorlardı.
Sykes’ın kafasında “işgal” ile annesinin neden olduğu ilişki bağlantılı “travma” örtüşmüş olmalı.
Daha sonraları da Ortadoğu’ya çok kez gitti.
Travması daha da derinleşti.
Gezi notlarından derlediği kitaplarda “Türkleri hafife alan, alaycı denebilecek” ifadeler kullanıyordu.
.....................
Georges Picot ise hukuk fakültesini bitirmiş, bir süre avukatlık yaptıktan sonra baba mesleğine geçmişti.
Fransa Dışişleri Bakanlığı’nda iddialı bir diplomattı.
Orada Fransa yönetimine etki hatta baskı yapabilen “Fransız Asyası Komitesi’ne (Comité de l’Asie Français’e)” üye olmuştu.
İngiliz diplomata göre “hiç genç olmamış gibi görünen o nadir Fransızlardan biriydi.”
Sesi “öter” gibi çıkıyordu. Tavırları küçümseyiciydi.
Beyrut’ta Fransız diplomatı olarak görev yapmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan özerklik kapmak için Fransa’dan yardım isteyen genç, eğitimli ve hırslı Arap subayları, avukatlar ve gazetecilerle ilişkiler kurmuştu.
Paris’e geri çağırıldığında bütün ilişkilerinin yazışmalarını dosyalar halinde -kendinden beklenmeyecek bir naiflikle- Beyrut’taki Amerikan diplomatlarına bırakmıştı.
Lübnan’da bir isyanın başlaması ihtimali üzerine Osmanlılar bir şekilde Amerikan diplomatlarına emanet edilmiş bu dosyaları ele geçirdiler.
Mektuplaştığı, ilişki kurduğu bu Arap gençleri tutuklandı ve hepsi idam edildi.
Ve...
Picot’nun da “Osmanlı’ya (Türklere)” zaten var olan karşıtlığı bu nedenle daha da derinleşmiş, “travmaya” dönüşmüş olabilir.
.....................
Arızalı zihinlerin bedelini Ortadoğu hâlâ ödemekte.
Sancılı topraklar Türkleri içine çekmekte.
.....................
Not: Bu konuda ayrıntılı bilgi için kaynak: James Barr, Paylaşılamayan Toprakların Yakın Tarihi, Pegasus Yayınları.