Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Prof. Dr. Taner Şengör
Taner Şengör (1957) İTÜ, Elektrik-Elektronik Fakültesinden 1983’te doktora derecesini almıştır. 1993’ten itibaren YTÜ, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümünde Profesör kadrosunda görevlidir. Karmaşık fizik ve mühendislik olayları, toplumsal olayların analitik modellenmesi ve çözümlenmesi konularında çalışmaktadır. Geliştirdiği kuramları ve metotları vardır (http://www.yildiz.edu.tr/~sengor)

Üniversitelerdeki geçmişin ‘polis’ ve şimdinin ‘özel güvenlik uygulamalarının ardından bir köşe yazısında rastladığım üzere ‘koruma memuru’ adı altında bir kolluk kuvveti uygulamasına geçileceği gündeme geldi. Özel koruma memurlarının lise ya da 2 yıllık Meslek Yüksek Okulu mezunu olması gibi bir de yönelim bulunmakta. Birkaç köşe yazısında ise üniversite çevrelerinden ve akademisyenlerden bu konuyla ilgili bir tepki oluşmadığı kaygısına da değinilmiş.
Üniversiteler akademik hiyerarşi üzerine kurulu bir yapıya sahip olduğundan bu tür yönelimlerin akademik yapıdaki bilimle çatılandırılmış kurumlarda ne gibi sakıncalar doğurabileceğinden bahsetmek değil bu yazının amacı. Konuyla ilgisinin dışlanamayacağı birkaç anıya değinmem gerektiğini düşündüğümden bu satırları şekillendirmeyi tercih ettim.
Geçmişte üniversitelerde rektör aday adaylarının oluşturulmaya çalışıldığı bir dönemde bir aday, öğretim üyelerini ziyaret için yerleşkede dolaşıyor, bulamadıklarının kapılarına da aday adaylığını ifade eden bir yazı bırakıyormuş.

KÜÇÜMSEMEK DEĞİL
Bir güvenlik görevlisi de, uluslararası bir itibara sahip bu bilim adamının peşine takılıvermiş. Güvenlik görevlisinin arvuzu bu akademisyeni güvenlik amirine götürüp ifadesini aldıktan sonra tutanak tutmakmış.
İlk parağrafı açmaya gerek kalmış mıdır? Oradaki okul gruplarının belirtilmesi onları küçümsemek değildir. Ancak eğitimi ve eğitimin kategorisini yabana atmamak gerekir. ‘Düşünüş melekesi’ ile donanmış olanlar dışında insanoğlu ne görüp ne öğrendiyse, görüp öğrendiklerinden neyi ne kadar anlayabildiyse onu şekillendirip uygulayabilir.
Konuyu gerçekteki temeli üzerinden genişletmek için şimdi aktaracağımı baştaki konu ile ilgisiz bulabilirsiniz ama kanaatim ilgili olduğu yönünde. Değineceğim husus YÖK’ün yazının üçüncü paragrafındaki akademisyenin anısı olmuş bir yaklaşımı.
Aday adayı ilgili YÖK toplantısına katılmış, kendisini tanıtması ve projelerini anlatması için 3 dakikasının olduğu ve gerekirse kendi sorularını da sorabileceği toplamda 5 dakikasının olduğu belirtilmiş. 3 dakikada kendinizi tanıtacaksınız, 2 dakikada yöneltilen soruları alacak ve yanıtlayacaksınız. Mazur görünüz kırk katır mı kırk satır mı vurgulamasını anımsamış.
Adayın toplantıyı tamamlaması 15 dakikayı bulmuş ancak nitelikli bir bilim adamının 5 dakika üzerinden buradaki düşünme, konuşma, duyma, algılama, ölçme ve değerlendirme bakımlarından kapsamlı bir hız analizi yapmasının pek çok gerçeği bilimsel bakış açısıyla açıklığa kavuşturacağı apaçık ortadadır.
Aynı arkadaş, 4 sene önce de benzer bir süreçten geçmiş. Bu paragraftaki her iki hususla ilgili olarak belirtilen süreler ile ilgili olarak yapılabilecek kıyaslamaların ifade edilmesinin 1inci paragraftaki içeriğe katkıda bulunacağı kanaatindeyim.
Üniversitelerde kesintisiz ders süresi 50 dakikadır. Bir dersin haftalık ders süresi ise genellikle 150 dakikadır. Uluslararası bilimsel toplantılarda nitelikli bir projenin anlatılması için 30-90 dakikalık bir süre verilir. Konuya dönecek olursak önce koruma memuru projesinin oluşumu için ne kadar bir sürenin kullanıldığını ve bu fikrin oluşum sürecindeki katılımın ne olduğunu araştırmak gerekir demekle yetineceğim.
Modern dünyanın üniversite ve akademik ortam anlayışına göre, üniversitelerle ilgili kararların oluşumunda o üniversitelerin her akademisyeninin görüşünün alınmasına özen gösterilir. Ancak ülkemizde ‘güya profesör’ ifadeleriyle öne çıkan baskın yaklaşımların bunu pek de olanaklı kılabileceği kanaatine erişmek olanaklı gibi görünmemektedir. Oysa ki profesörlük evrensel anlamı olan ve pek çok bilimsel sınavların ve becerilerin ardından gelinebilinen saygın bir kurumdur ve pek de öylesine ve kolaylıkla erişilebilinecek bir doğası da yoktur. Burada, yazının birinci paragrafındaki konunun oluşumuna ilişkin haberimi maalesef sadece orada değindiğim yazılara borçluyum.

SES ÇIKMAMIŞ
Değinilen köşe yazısında koruma memuru yaklaşımına birkaç hocanın tepki gösterdiği, rektörlerden ses çıkmadığı ifade edilmiş. Yazının bütünü göz önünde bulundurulduğunda ortada bir nedenden ötürü hemen her konuda sessiz kalışın mevcut olduğu ve bu suskunluğun da devam etme riskinin bulunduğu yanlış bir sonuç olmayacak gibi duruveriyor. Üniversitelerin susturulmuş bir kitle haline dönüştürülmekte olduğu açık olduğuna göre koruma memuru uygulamasına tepkisiz kalınmasının da anlaşılmaz bir tarafı kalmamış oluyor. İkinci paragraftaki güvenlik görevlisi bir koruma memuru olmuş olsa acaba neler olmuş olabilirdi? Koruma memuru yani ‘badigart’ olgusunun çok yakın bir geçmişteki biber gazına maruz kalan kırmızı elbiseli kadın fotoğrafının düşündürdükleri ile birlikte tahlil edilecek olmasının üniversitelerin geleceğinin nasıl bir tablo ile resmedilebilir olacağı sorusunun yanıtı, adeta insanın içerilerindeki derinlikleri o derinliğin buz gibi soğuk duygusuyla ürperten bir gravürü sergilemez mi? Rastlantıya bakınız ki söz konusu kırmızı elbiseli kadın bir akademisyenmiş.
O fotoğraftaki uygulamanın savunulacak herhangi en ufak bir yanının olabileceğini algılayabilecek gerçek akıl yaklaşımı bulmanın olanaklı olamayacağı kanaatindeyim. Hal böyle iken benzer durumlarda herhangi bir polis kadar dahi eğitimli olmayabilecek bir resmi ‘badigart’ neleri yapmayabilir acaba?

ÖZEL KORUMA MI?
Yakınlarda bir akademisyen arkadaşım üniversitesinin mezuniyet törenine katıldı. Salonda ‘yakın koruma’ gibi davrananları görünce törene bir devlet adamının katılacağını düşünmüş. Ancak korumalar, sadece rektöre eşlik ederek salondan ayrılmış. Arkadaşım, o korumaların özel bir gerekçeye dayalı özel bir koruma mı yoksa üniversitelerde koruma memuru uygulamasına dayalı bir koruma mı olduğunu merak ediyor.
Neden diye merak ederseniz, ‘bilim’ kavramıyla ‘badigart’ kavramını bir araya getirmeyi izah edilebilir olarak görmediğinden. Dünyanın başka hiçbir yerinde korumalarıyla dolaşan bir rektörle karşılaşmamış. Kendisi herhangi bir yerdeki herhangi bir toplumun yöneticisi bile olmuş olsa korumaya ihtiyaç duymadan dolaşmaktan yanaymış. Ona göre bu insan olarak ve insanca var olunabilirliğin bir gereğiymiş.

Haberin Devamı

İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 23. Mail adresi:dsazak@milliyet.com.tr