CaddeHer dönem yeni bir Aysun

Her dönem yeni bir Aysun

12.04.2008 - 00:27 | Son Güncellenme:

Annesi otel çamaşırhanesinde çalışır, babası alkol sorunuyla boğuşurken karar verdi; Manken olacaktı. Defileler, ilişkiler, dizi setleri derken Aysun Kayacı hep kendi içinden yeni bir Aysun çıkarmak ister gibiydi... İşte hikâyesi...

Her dönem yeni bir Aysun

Dağdaki çobanın oyu, ayaktakımının partisi, ‘edepsiz civciv’ derken Aysun Kayacı gündemden düşmüyor. Belden aşağı vurularak lafı ağzına tıkılmak istenen genç bir kadının konuşma hakkını savunmak gayet tabii ama olayı abartıp ‘düşünce özgürlüğüne vurulan darbe’ kılıfına sokmak mümkün mü? Ortada hem güzel, hem akıl fikir sahibi olduğunu kanıtlamaya çalışan bir genç kadın var, bu bir gerçek... Ve pek de kolay sayılmayacak bir hayat hikâyesi... Belli ki gidilecek daha epey de yol...
Orta halli, iki çocuklu Kayacı ailesinin küçük kızı Aysun’un hikâyesi, 1979’un mayıs ayında Üsküdar’da başlar. Babası Selahattin Kayacı’nın alkol sorunu çocukluğuna damgasını vurduğundan Aysun Kayacı, boşanmaya karar veren annesi Asuman Kayacı’nın en büyük destekçisi olur. “Öldü” dediği babasını hiç affetmez ve ünlü olduğunda da babasının onun hakkında konuşmasını mahkeme kararıyla yasaklatır.

Şeytanla anlaşma
Anne Asuman Kayacı beş yıldızlı bir otelin çamaşırhanesinde çalışarak kızlarını büyütürken Aysun ve ablası Canan’a da küçük yaşta aileye destek olmak düşer. Camel Trophy’de bayrak sallamaktır lise öğrencisi Aysun’un ilk işi. Okuyup iş kadını olmayı hayal ederken ünlü bir mankenin birkaç saat içinde annesinin 1 aylık maaşından fazlasını kazandığını görür. Ve kararını verir... Manken olacaktır, ünlü bir manken...
1997’de Elite Model Look’a katılır ve üçüncü olur. Bir ajansa yazılır ve ilk iş burnunu yaptırır. Şöhreti de koymuştur ya kafasına, gazetelerin magazin eklerine verdiği pozları bu yolda bir adım olarak görür. Daha sonra ise “Şeytanla imzalanmış anlaşma” olarak tanımlayacaktır bu fotoğrafları. Zira ağzıyla kuş tutsa o imaj onunla beraber dolaşacaktır artık.
Podyumların aranan mankeni olarak üç kişilik ailesinin sorumluluğunu tek başına üstlenmişken karşısına Emre Aşık çıkar. Ünlü futbolcu, bir televizyon programında görüp beğendiği Aysun Kayacı’yla CNR’daki bir fuarda, araya Televole muhabirlerini koyarak tanışır. Bir ay sonra 7 yıl naklen izlenecek aşk hikâyesi başlamıştır... 

Formüle uygun aşk
Aşkı “İkiyken bir olmak” diye tanımlayan Aysun Kayacı kendi kariyerini ikinci plana atar bu ilişki boyunca. Emre’nin maçlarıyla, mutlu aşk formülleriyle gündeme gelir daha çok. Defileleri bile sevgilisinin ailesini rahatsız etmeme kriterine göre seçer. “Hobilerimle, ailemle, kendimle mutluydum. Çok büyük isteklerim, hırslarım yoktu” diye anlatır o günleri Sema Denker’e daha sonra.
2003’te Tekbir Giyim’in defilesinde boy gösterir. Hemen ardından Sevgi Yağmuru Derneği’nin düzenlediği tesettür defilesi gelir. Devlet Konukevi’nde yapılması planlanan defile tepkiler nedeniyle Dedeman’a alınırken, Aysun Kayacı’nın açıklaması “Defile yapılan yere değil, bu tartışmaların çıkarılmasına karşıyım” olur. O zaman ‘edepsiz’ değildir elbette ve ‘hayatını nasıl kazandığı’ sorgulanmaz.
2004 yılında Maldivler’de tatil yaparken tsunamiye yakalanan Aysun Kayacı - Emre Aşık çiftinin ilişkisi de çatırdamaya başlar. Hayatında bir dizi değişiklik yapan, Yeditepe Üniversitesi’ne girip tarih okumaya başlayan, “Çat Kapı” dizisinde rol alarak mankenlikten oyunculuğa geçen Kayacı, Aşık’tan da ayrılır. Ve tez zamanda Med Yapım’ın patronu Fatih Aksoy’la ortaya çıkar.
Bir yıl dolmadan bu ilişki de biter yine sessiz sedasız. Magazin basını Aksoy’un “Evlenilecek kız var, eğlenilecek kız var” cümlesini onun için söylediğini düşünedursun, Aysun Kayacı son derece kibardır biten ilişkisinden söz ederken.
Bir yandan “Doktorlar” dizisinde oynayıp bir yandan okula devam ederken, kendisinden yeni bir Aysun yaratmaya çalışan bir hali vardır. ‘Sıradan bir fani gibi’ görünmekten, saçını koyultmaktan, kilo almaktan medet umar. “Bakın benim de kusurlarım var, ben de herkes gibi bir insanım’ dememe yardımcı oluyor o göbek! Okulda ve sette daha çalışkan olup daha silik gözükmeye çalışıyorum. Ama kimse senaryoya ne kadar hazırlanarak geldiğime ya da notlarımın yüksek olduğuna inanmıyor. Ben hep bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorum. Ama magazin basını tüm emeklerimi her seferinde başa sardırıyor” diye de isyan eder her seferinde. 

Öfkeli çıkışlar dönemi
Ama yılmaz ve en şaşırtıcı hamlelerinden birini Can Dündar’ın NTV’deki “Neden?” programında gerçekleştirir. Anayasa değişikliğinin tartışıldığı programa üniversite öğrencisi sıfatıyla izleyici olarak katılır ve Burhan Kuzu‘ya sorduğu soruyla dikkatleri üzerine çeker.
Aynı dönemde ekranda Pepsi kızı olarak da boy gösterdiği için bu hamle “Aysun Pepsi içenleri öpüyor mu?” temalı ‘yaratıcı’ tartışmaya kurban gider. Ama memleket meselelerine ilgisi NTV yetkililerinin gözünden kaçmamış olacak ki, yeni yayın dönemine “Haydi Gel Bizimle Ol”un 4 kadınından biri olarak girer Aysun Kayacı. Büyüklerinin yanında fazla konuşmayan cici kız olarak başladığı programda giderek açılır. Öfkeli çıkışlarıyla dikkat çeker.
Tanık olarak çağrıldığı bir duruşmaya ‘polis marifetiyle’ getirilmek istenince “Adalet Bakanlığı benimle reklamını mı yapıyor? Bakanlığa fatura göndereceğim” der örneğin.
Ya da üniversitede burslu okumak için araya tanıdıklar soktuğu söylentilerine cevabı “Çok kıskanılan bir kadınım. Bu dedikoduları kuaförden çıkmayan, elleri ojeli, sabaha kadar barlarda gezen, hiçbir işi olmayan kadınlar çıkartıyor, o kıskanç kadınları da kınıyorum” olur. 75 bin euro’luk cipe biniyordur, 16 milyarı mı ödeyemeyecektir okula?

‘Gençler susturuluyor’
Neticede herkesin kendisini fena halde kıskandığı inancıyla yoluna devam eder... Arada çam devirmekten çekinmeden. En son ‘ayaktakımının iktidara getirdiği parti’ tartışmasına kadar. Şimdi, özellikle birkaç ay önce türban yasağına karşı çıktığı için onu alkışlayan kesim tarafından topa tutulmakta.
Kendisi kabahati gene medyada buluyor. “Ülkemi sevdiğim için konuştum, ağzıma tüküreyim” diyor ve isyan ediyor gene: “Gençler susturuluyor bu ülkede”. Ne demeli? “Günaydın” belki. Aslında tarih okuduğuna göre yıllar yılı bu ülkede gençlerin ne şekillerde susturulduğunu da biliyor olsa gerek.
Bir de tabii sessizce “Aferin bizim söyleyemediğimizi söyledi” diyenler var ki belki de tercümanlığı Aysun Kayacı’ya bırakmaktan vazgeçseler iyi olacak. Çünkü tarih okumaya başladı diye Aysun Kayacı’dan bir siyaset bilimcisi çıkmasını beklemek biraz fazla iyimserlik, bu hikâyeden bir ‘düşünce’ özgürlüğü dersi çıkartmaya çalışmak da Ufuk Uras’ın dediği gibi, hakikaten 301’e ayıp oluyor...

Haberin Devamı

Her dönem yeni bir Aysun

Kayacı, şimdi, birkaç ay önce türban yasağına karşı çıktığı için onu alkışlayan kesim tarafından topa tutuluyor.