Ankara’da bütün kulaklar Türkiye’nin uzun yıllardır sınırın diğer tarafında olsa da “kendinden bildiği” Halep’te.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’den, ABD Başkanı Obama’ya kadar sahada etkili kim varsa, sürekli temas halinde.
Başbakan Binali Yıldırım ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da öyle.
Bu yazı kaleme alınırken son haber düşüyor; “Tahliye konvoyuna açılan ateşte 14 sivil öldü.”
3 ülke de karşı
Dışişleri Bakanlığı, Esad rejimi tarafından ele geçirilen Halep’teki sivillerin kurtarılmasına yönelik operasyonun merkezi.
Bir süre önce çok taraflı görüşmelerle Suriye’deki düğümü çözmek isteyen Türkiye, aktörlerle ayrı ayrı çözüm arayışına girdi.
Önemli sonuçlar da alındı.
Türkiye, Rusya ve İran’a, El Nusra’yı kimse adını bilmezken 2013’te terör örgütü listesine aldığını açıkladı.
Halep’teki 200 civarındaki Nusra militanının muhalif gruplardan uzaklaştırılması gerektiği tutumunu hem bu ülkelere, hem ılımlı muhaliflere iletti.
Böylece, Nusra bahanesiyle muhalifleri kuşatmak isteyen rejimin de elini zayıflattı.
Rusya ve İran da bu görüşmelerde YPG’nin kurmak istediği “terör devletine” karşı olduğunu bildirdi.
Şimdi de bu ülkelerle sürekli Halep konuşuluyor.
Rusya sözünde durdu
Halep’te yaşanan dram konusunda dünya sessiz kalırken Türkiye, bütün gücüyle ses çıkardı.
Bu sayede, sivillerin tahliyesi için koridor açılabildi.
Bu tutumun dünyada bir karşılığı da var.
Konuştuğum bir kaynak, “Biz batının ne dediğini düşünerek hareket etmeyiz. Objektif değiller. Anti Türkiye, anti Erdoğan trendinin olduğu bir dönemde ne yapsak mutlaka tersine yorumlar yaparlar ama iki gündür ABD ve batının yorumlarında şu var: ‘Bu konularda duyarlı tek ülke Türkiye, bir şey yaparsa Türkiye yapar. Türkiye karşıtlığının kırıldığı bir atmosferi de görüyoruz’” sözleriyle bu karşılığı anlattı.
Elbette Türkiye, bu algı için hareket etmiyor.
Ankara, sahada olanla, verilen sözler arasındaki makası kapatmaya uğraşıyor.
İran, iki günde yapılan 10 görüşmede, elinden geleni yapacağını bildiriyor.
Ancak bir ay önceki anlaşma anımsatıldığında “O bir ay önceydi” diyerek, muhaliflerin kuşattığı iki Şii köyün, Fua ve Kafaraya’nın boşaltılması şartını koyuyor.
Köyler boşaltılırsa, bu kez Şiiler’in kuşattığı Sünni köyleri Zabadani ve Madaya’da katliam riski doğacak.
Halep’teki tablonun oluşumunda doğrudan etkili olduğu not edilse de Rusya’nın bu aşamadaki tutumu Ankara’da daha samimi bulunuyor.
Güven testi anlamı da taşıyan süreçte Moskova’nın, rejim ve İran dahil diğer ülkeleri karşısına alma pahasına verdiği sözlerin arkasında durma kararlılığı da gözleniyor.
Erdoğan’dan Obama’ya Beşiktaş saldırısı ve PYD mesajı
Dışişleri, Halep’le ilgili gelişmeleri dakika dakika izliyor.
Siviller, İdlib’e götürülüyor.
Dışişleri’nden üst düzey bir isim, “Rejim daha önce İdlib’i de vurmuştu. Korkanlar, İdlib’te kalmak istemeyenler var. Onları sınırımızın diğer tarafında kamplar kurarak misafir edebiliriz. Ama hepsinin Türkiye’ye alınması gerçekçi değil. Güvenlik riski de var. Mali boyutu konusunda hazırlıklıyız. Merkel, 50 milyon avro ayırdıklarını söyledi. Samimiyetine inanıyoruz. AB göç dalgasından da korkuyor. Obama da böyle bir teklifte bulundu ama kimse vermese de biz bu imkanı sağlayacağız” sözleriyle tabloyu anlatıyor.
ABD ise bütün bu gelişmeler olurken PYD’ye silah vermeyi sürdürüyor.
Aldığım bilgilere göre, Halep trafiği sırasında bu konu da gündeme geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün görüştüğü Obama’ya, PYD’ye verilen silahların PKK’da yakalandığını, teröristlerin bu bölgeden geldiğini söyledi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da ABD’li mevkidaşı Kerry’e, “Beşiktaş’taki saldırıyı yapan sizin desteklediğiniz PYD kamplarından geldi” bilgisini verdi.
Heyetler Münbiç’te
Münbiç’ten PYD’lilerin ayrılması ve Fırat’ın doğusuna geçmesi konusunda ABD ve Türk ortak heyeti kentte çalışmaya başladı.
Sahadaki diğer aktörlere güven duymak kolay değil.
Rejimin bin bir güçlükle elde ettiği Palmira’yı, DAEŞ’e neden ağır silahlar ve tanklarla teslim etmesi, bu silahların YPG’ye teslim edilip edilmeyeceği gibi soru işaretleri var Halep dramının hemen yanı başında.
Görüştüğüm Dışişleri yetkilisinin sorusu da bu anlamda dramatik:
“Hep Rusya, İran, batı ne düşünüyor deniliyor. Hiç ‘Suriye halkı ne düşünüyor, 600 bin insanı öldüren Esad’la yoluna devam edebilir mi’ diye sorulmuyor.”