17.07.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
GÜLDENER SONUMUT / HABER ANALİZ
Avrupa Birliği’nin (AB), Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de başlattığı sondaj ve arama çalışmalarına tepki olarak Ankara’ya yönelik kararlaştırdığı yaptırım paketi, ilk bakışta önemli veya etkili bir adımmış gibi görünebilir. Hatırlanacağı üzere, AB dışişleri bakanları, Türkiye’nin AB’den 2020 yılında alması öngörülen 145.8 milyon euro’luk üyelik öncesi mali fonlarda kesintiye gitmeyi, AB-Türkiye arasındaki üst düzey temasları ve Kapsamlı Hava Taşımacılık Anlaşması müzakerelerini askıya almayı kararlaştırmıştı. Ayrıca Avrupa Yatırım Bankası’nın Türk hükümetince sunulacak projelere destek vermemesi de tavsiye edilmişti.
AB-Türkiye ilişkilerinin seyrine bakılınca, bunların etkisinin çok sınırlı hatta yok denecek kadar az olduğu görülüyor.
Kullanma imkanı yok
18 Mart mutabakatının ardından AB, 30 Haziran 2016’da “Mali ve Bütçesel Hükümler” başlıklı 33 numaralı faslı müzakereye açtı. O tarihten bu yana da AB, Türkiye ile hiçbir faslı müzakereye açmadı. Bu yüzden 145.8 milyon euro’luk kesinti kararı, AB-Türkiye ilişkilerinin seyrini değiştirecek nitelikte değil. Zira yeni başlık açılmadıkça bu kalemden mali yardım kullanma imkanı da yok.
AB-Türkiye hava anlaşmasına yönelik müzakerelerin askıya alınması da, bir başka “göstermelik” adım. Zira bu anlaşma da, Ankara’nın, ancak AB’ye tam üyeliğinin garantilenmesi halinde nihaileştireceği bir müzakere metni.
Ortaklık Konseyi ile üst düzey diyalog toplantılarına ara verilmesi kararına gelince... Bir suredir AB ile Türkiye arasındaki üst düzey diyalog toplantıları aksamaya uğruyordu. AB dışişleri bakanları, üst düzey toplantıları askıya alarak, 18 Mart mutabakatın önemli parçası olan AB-Türkiye liderler zirvesine yönelik sözünü yerine getirmeyeceğinin sinyalini vermiş oldu. Yani AB, Türkiye’ye mülteciler konusunda söz verdiği mali yardım dışındaki hiçbir sorumluluğu yerine getirmemiş oluyor. Bu da Türkiye’nin, 18 Mart mutabakatını meşru bir şekilde “kadük” kılmasına fırsat tanıyabilir. Avrupa Yatırım Bankası’nın (AYB), Türk hükümeti tarafından desteklenen projelere uygulayacağı finansmanları askıya alması kararı da aslında daha çok sembolik nitelik taşıyor. Zira Türk hükümetinin AYB’den talep ettiği finansman miktarı kaale alınmayacak kadar az.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) AB’ye üye ülkelerden talep ettiği yaptırım listesiyle kabul edilenler arasında farklılık yok değil. AB’ye üye ülkelerden Türkiye’ye üst düzey ziyarette bulunulmaması yönündeki öneri kabul edilmedi. Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarına katılan şirket ve kişilere yaptırım önerisi de reddedildi. Brüksel bu anlamda, GKRY’nin Türkiye’ye yönelik gücünün sınırlarını çizmiş oldu. Buna karşın AB, Türkiye’ye, GKRY gibi bir üyeyi, üçüncü bir ülkeye karşı siyaseten koruması ve “göstermelik de olsa” yaptırım kararı alması gerektiği mesajını verdi.
Bununla birlikte AB ile Türkiye arasında tıkanmış üyelik müzakereleri ve buna bağlı unsurlarda ilerleme beklenmemesi gerektiğinin mesajını vererek “biraz” malumu ilan etti. Ayrıca geçmişte insan hakları, temel hak ve özgürlükler konusuna endekslenen AB-Türkiye ilişkilerindeki iniş-çıkışların, bundan böyle Kıbrıs eksenindeki gelişmelere endeksleneceği görülüyor.
Diyalog yolları
Bugün göstermelik de olsa, Türkiye’ye yönelik ihtiyati tedbirler alan Brüksel, Ankara’nın sondaj çalışmalarına son vermesini umut ederken, diyalog yollarını da tamamen kapatmamayı tercih ediyor. Açık kapı politikası sayesinde Brüksel-Ankara arasında iletişim kanalları açık kalmaya devam edecek. AB, Rum Kesimi’ni Türkiye’nin AB’ye yakınlaşma sürecinde yeniden bir engel olarak ön plana itti. Rum Kesimi de adeta buna soyundu. Türkiye de, KKTC’nin meşru haklarını savunarak, kendi ev ödevinde ilerleme kaydederse, haklı taraf olmaya ve AB kurumlarına karşı manevi üstünlüğünü korumaya devam edecek.