Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Şöyle uzaktan gözüme iliştiği kadarıyla; kızlı erkekli genç kuşaklarda “şöhret hırsı” epey yaygın.
Bu da doğal.
Yeryüzünden gelip geçerken umursanmayan biri olmak yerine; “bilinen biri” olmanın avutucu tatminine, açlık duyar gençler de, yaşlılar da...
* * *
Ne var ki, Türkiye’nin oligarşik yapısı, kendi dümen suyunun dışındaki özerk şöhretlerden pek hoşlanmaz.
Onun için de, 70 yıl önce Namdar Rahmi:
Sende cevher var imiş, bunu âlem ne bilsin;
Süslü bir dairede müdür bile değilsin.
Diye yazıyordu.
* * *
Geçen cumartesi gecesi telefon çaldı. Telefondaki ses:
- Ben Turhan Selçuk, diyordu.
O telefon konuşmasında ömrümüzün en az 50 yılı vardı, gazeteler vardı, dergiler vardı. Birlikte baş başa gittiğimiz Polonezköy vardı. O dönemdeki karikatüristlerin çizdikleriyle dekore edilmiş olan gece kulübü, “Nuh’un Gemisi” vardı.
* * *
Turhan, İsviçre’de dünyadaki “üst düzey” 8 karikatüristten biri olarak saptanmış ve çarpıcı bir karikatürü de; “en üst düzey” diye değerlendirilen karikatüristlerden seçme örneklerle yayınlanmış bir kitaba kapak olmuştu.
* * *
Turhan’la konuştuktan sonra bir süre uyuyamadım.
Gençlerin durumu da takıldı aklıma; genç evlilerin çok yaygınlaşan çarçabuk boşanmaları da...
* * *
1947’de, ABD’nin yönlendirmesiyle başlayan “Karayolları seferberliği”nden sonra; İstanbul’daki kadastrosuz Hazine arazilerinin, taşra tarafında yağmalanmasıyla, ortak bir mizah birikiminden yoksun kalınmıştı.
* * *
Kaç genç kız, erkek arkadaşıyla; kaç delikanlı da, kız arkadaşıyla sevdikleri karikatüristlerden konuşuyorlardı?
* * *
Şayet aralarında; bir “Karikatüristler parkı” yapıldığında, oraya hangi sanatçıların büstlerinin konması gerektiği konusunda da anlaşabilselerdi...
Ve anlaşabilselerdi, hangi karikatüristin büstü altına, hangi karikatürünün konmasının daha anlamlı olacağında...
* * *
Genç evliler arasındaki hızlı boşanmalar, bu kadar yaygınlaşır mıydı?
* * *
Şöhret tutkusunun, kurnazlıklara dayanan koltuk değnekleriyle kestirme yollar araması da; çok daha önce, o yollardan geçmişlerle birikimsel bir köprünün kurulmamış olmasından ileri geliyordu.
* * *
Şayet Güngör Uras’ın, “Doğan Kitap”tan yeni yayımlanmış olan “Bak, Ben Sana Anlatayım- Olaylarla Alaylar” kitabının önce kapağına şöyle bir baksalardı...
* * *
Kapaktaki karikatür Haslet Soyöz’e aitti.
Güngör Uras, bir masaya oturmuş yanında “printeriyle” bilgisayarının başında yazı yazıyordu ve yerlerde karman çorman atılan binlerce sayfa yazılı kâğıt vardı.
* * *
Bir de kitabı karıştırsalardı da, gözleri “IMF ve prostat sorunu”na, yahut “Fırça”ya takılsaydı...
* * *
Acaba Güngör Uras’ın, “Olaylarla Alaylar”ı kendilerine neleri çağrıştıracak, “ünlenme özlemlerine” ne tür pencereler açarak, ne tür zemberekler takacaktı?
* * *
Her yaşın kendine özgü oyuncakları vardır.
Bundan 200’ü aşkın yıl önce, modern kimyanın kurucusu sayılan Lavoisier ne demiş:
- Hiçbir şey, ne yeniden doğar, ne de kaybolur; sadece biçim değiştirir.
* * *
“Yer” küresi üstüne ne Kozmos’tan geliyoruz, ne de Kozmos’a gidiyoruz.
Acaba bu arada ölülerin sağken gördükleri rüyalar ne oluyor?
Bizim rüyalarımıza da yansıyor mu, yansımıyor mu?
* * *
İşte değişik bir oyuncak; oyna oyna dur.
Ya kan grupları gibi, rüyalar da gruplara ayrılabiliyorsa...
* * *
10 bin yıl önceki ninelerimiz, 18 yaşlarındayken nasıl bir rüya görmeyi arzularlardı; bugün aynı yaştaki genç kızlar, nasıl bir rüya görmeyi arzuluyorlar?
* * *
Başka bir oyuncak...
Acaba sadece İstanbul, Kopenhag kriterlerine aynen uyup, tek kent olarak Avrupa Birliğine girseydi; ne kadar zamanda neler değişir ve başka kentleri de imrendirir miydi?
* * *
“Aşk”ın karikatürüyle, “hayranlık”ın karikatürleri ayrı ayrı, ama yan yana yapılsa; aradaki fark nasıl belirginleştirilebilirdi?
* * *
Bu arada karikatürü, bir “aşağılama” aracı olarak da görmemek gerekir.
Unutmamak gerekir ki, esprili bir yaratıcılık da bir Tanrı vergisi.
Üstelik “tabu”lara karşı insanların, “özgür ve eşit” doğduğunu hatırlatır; beyni buzlanmış olduğu için, hayatı deli pöstekisine çevirmiş olanlara...
* * *
Bir başka soru da:
- 19’uncu yüzyıldan önce neden hiç karikatüristin yetişmediği?
Bunu merak edenlerin ortamında, sanırım ki daha olumlu büyür küçük çocuklar...
* * *
Hele hele bir de Güngör Uras’ın “Olaylarla Alaylar” kitabı okunmuşsa...