10.12.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
ORGANİK UYANIŞ-14/GÜRKAN AKGÜNEŞ
GDO’lar sadece bitki biyoteknolojisinde kullanılmıyor. Genetiği değiştirilmiş organizmalar özellikle aşı ve ilaç yapımında büyük fayda sağlıyor. Mesela insülin geninin domuzlardan alınıp bir bakteriye aktarılmasıyla diyabet hastaları için insülin elde ediliyor. Tiroit ve büyüme hormonları genleri, hayvanlardan kesilerek bakterilere aktarılıyor ve hormon eksikliği olan insanlar bundan faydalanabiliyor. En önemlisi de hepatit B aşısı başta olmak üzere birçok aşının GDO’lardan elde edilmesi.
Genetiği değiştirilmiş gıdaların sağlığımıza etkisini sorduğumuz İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol da ilaç ve gıda konularına farklı pencerelerden bakarak şöyle konuşuyor: “1980’li yılların başından bu yana bakterilerin genetiğini değiştirerek insan tipi insülinin dağıtımını sağlıyoruz. İnsülin üretilirken o bakteriler alınıyor ve bir kazana atılıyor. Burada yüzde yüz saf bir şekilde insülin bakteriden ayrıştırılıyor. İçinde bakterinin değişime uğramış geninden hiçbir parça kalmıyor. Bitki biyoteknolojisinde ise doğada olmayan gen bileşiklerinin insan ve hayvanlara yedirilmesi söz konusu. Biz bilime karşı çıkmıyoruz. Ben bitkiyle değişime uğramış geni yemek istemiyorum. Aradaki fark bu.”
Alerji vakaları 4 kat arttı
“GDO: Çağdaş Esaret” adlı bir kitaba da imza atan Prof. Dr. Demirkol, “Birebir bu hastalık GDO’dan oluşuyor diye hiçbir rapor bulunmadığı”na da dikkat çekiyor. Böyle bir raporun olma şansının insanların gün boyunca farklı kaynaklardan çok sayıda kimyasala maruz kalması nedeniyle bulunmadığını da aktaran Demirkol, GDO’nun bugüne kadar ortaya konulan etkilerine ilişkin şunları anlattı:
“GDO’nun alerjik etki yaratabileceği herkes tarafından kabul ediliyor. GDO’lar ortaya çıktığından bu yana ABD’de alerji vakalarında dört kat artış görülmüş. Hem kronik vakalar, hem de alerjenler nedeniyle gece acile müracaatlarda ve ölümlerde belirgin bir artış var. Bazı etkenler hastalıklarda dört farklı etkiye sahiptirler. Bunlar akut, kronik, birikimli ve gelecek nesil etkisidir. GDO’ya bağlı hastalıkların ortaya çıkması birkaç on yılı bulabilir. O nedenle de bilim bunu ölçmek için hayvan deneyi yapar. Çünkü hayvanın metobolizması insana göre daha hızlıdır ve ömrü de kısadır. Değişik ülkelerde yapılan hayvan deneyleri GDO’nun kısırlık, ölü doğum, organ yetersizlikleri gibi etkilere neden olduğunu ortaya çıkardı. Bu gelecekte insanlarda da benzer etkiler görülme riskinin yüksek olduğu anlamına geliyor.”
İncelenmeden piyasada
GDO’lu ürünlerin insan sağlığına etkilerinin dört etken(akut, kronik, birikimli ve gelecek nesil) açısından test edilmesi gerektiğini belirten Demirkol şöyle devam ediyor: “‘GDO’lu ürünler bu aşamalar açısından incelenip mi piyasaya verilmiş?’ derseniz ‘Hayır’ derim. Bunlar insan sağlığı açısından sınanmadan piyasaya veriliyor. Sadece akut zehirleyici açısından incelenmiş bu bitkiler. AB yasalarına göre bu ürünlerin piyasaya sürülmesi için bu dört etkene göre araştırılmış olmaları gerekir. Bu ürünlere izin veren EFSA Avrupa Komisyonu’na bu konuda hesap vermekle yükümlüdür. Ama EFSA, sadece tohum şirketlerinin akut zehirleme etkenini dikkate alan çalışmalarına bakarak bu izinleri veriyor ve AB yasalarını çiğniyor. AB çatırdayacaksa EFSA’dan dolayı çatırdayacak. Avrupa kendi yasasını çiğniyor. Çoğu üye ülke de EFSA’yı dikkate almayıp kendi biyogüvenlik kurumunu çalıştırıyor.”
Yedirilmesi insanlık suçu
GDO’lu ürünlerin bugün sıklıkla görülen kanser vakalarında artışa, sakat doğumlara, kısırlığa ve organ zararlarına neden olduğunu savunan Demirkol, “Biz şu anda araştırılması dahi yapılmamış, hayvanlara geçen maddeler dolayısıyla gelecekte başımıza ne geleceğini bilmeden bir şeyleri tüketmeye mahkzm kılınıyoruz. Bu tohumlar patentli olduğu için, üretici şirketler ‘Benim patentli ürünlerimle deney yapamazsın’ diye bilim camiasını araştırmadan men ediyor. Malına güveniyorsan niye engelliyorsun? Niyetimiz bir bilim insanı olarak fal bakmak değil. Araştırmaları hem engellenen hem de yasal olarak zorunlu olmasına rağmen yapılmayan maddelerin insanlara yedirilmesinin insanlık suçu olduğunu düşünüyorum” dedi.
Tarım ilacı yıkamakla çıkmaz
Tohumun genetiğini bitkilerdeki zararlıları öldürecek böcek ilacı üretmesi ve ot ilaçlarına karşı dayanıklı olması için değiştirildiğine dikkat çeken Demirkol şöyle devam ediyor: “Bu direnç elde edildiği zaman ne oluyor? Eskiden ürününe zarar verecek diye gıdım gıdım ilaç kullanan çiftçi artık bu ilaçları zarar vermez diye avuç avuç kullanıyor. ABD’de tarım ilaçlarının kullanımının GDO’dan beri 15 kat arttığı biliniyor. Yani biz 15 kat daha fazla tarım ilacı yiyoruz. Tarım ilacının ürünü yıkamakla ancak yüzde 40’ını uzaklaştırabilirsiniz.
Yüzde 60’ı ne yaparsan yap senin midene gider. Tarım ilacı deniliyor ama aslında zehir. Böcek zehiri ya da ot zehiri demek lazım. Genin zararından ziyade tarım ilacının zehirli etkisini de artırıyor GDO. Biz bunun için mücadele ediyoruz. Glifosatın tarım ilacı olarak kullanıldığı köylerde kadınlarda doğum oranı düşüyor, kısırlık ve doğum anormalleri görülüyor.”
Gıda katkı maddelerinde GDO
Demirkol’un dikkat çektiği bir diğer tehlike de gıda katkı maddeleri ve boyaları. Peynir ve yoğurt mayası gibi bazı katkı maddelerinin GDO’lu bakterilerden elde edildiğini anlatan Demirkol, “Bazı tatlandırıcılar da aynı şekilde. Tatlandırıcıların önemli bir bölümü bakterilere üretiliyor. Benim kuşkum, ilaçta uygulanan saflaştırma tekniği kadar ayrıntılı saflaştırma yapılmadığı yönünde.
Orada da sıkıntı var. Mevzuat bunları GDO’lu diye sınıflamıyor ama üretim tekniğinden biliyoruz. Gıda sanayiinde kullanılan bir sürü enzim bu şekilde üretiliyor. Televizyonda Van’da yoğurt yapılan kerpiç bir evi gösteriyorlar. Ama kullandığı maya GDO’lu. Oraya kadar girmiş düşünün” diye konuşuyor. Prof. Dr. Demirkol, hem GDO’lu ürünlerde hem de hibrit tohumla yetiştirilen ürünlerde besin değerinin yerel tohumla üretilen ürüne göre daha düşük olduğunu söylüyor.
İnsan sağlığına etkileri neler?
* GDO’lar çok fazla alerji riski taşıyor. Bu alerjiler ölümcül olabilir.
* Çoğu GDO’nun içerdiği böcek öldüren toksinlere hamile kadınların kanında ve fetusunda rastlandı.
* İtalya’da yapılan bir bilimsel araştırmada marketlerden alınan her dört sütten 1’inde GDO geni parçalarına rastlandı.
* GDO’ların salgıladığı böcek zehirinin tamamının insan sindirim sisteminde parçalanmadığı ortaya çıktı.
* GDO ekim tarlalarında kullanılan yabani ot ilaçları memeliler için toksik etki ve insanlarda hormonal dengeyi bozma riski taşıyor.
Yapılan araştırmalar
* Kanada’da Sherbrooke Üniversitesi’nden Prof. Aris ve Prof. Leblanc, kadınların kan örnekleri üzerinde yaptıkları bir çalışmada, GDO’lu gıdalarla beslenen kadınların-hatta bu çalışmada yer alan 30 hamile kadının karınlarındaki doğmamış bebeklerinin kanında dahi bitkilere aktarılmış olan bakterinin zehrini tespit etmişlerdir. (Aris and Leblanc, 2011).
* Gönüllü insan denekler üzerinde sadece GDO’lu soya yedirilmek suretiyle gerçekleştirilen bir çalışmada, GDO’lu DNA’nın sindirim sisteminde tamamıyla parçalanmadığı ve barsak bakterilerine geçtiği tespit edildi (Heritage, 2004; Netherwood, et al. 2004).
* Fransa’da Rouen ve Caen Üniversiteleri’nden bir grup bilim insanının Prof. Seralini başkanlığında yaptıkları çalışma, yabancı ot ilacına toleranslı GDO’lu ürünlerle kullanılan glifosatın çok düşük düzeylerde bile insan hücresinde tahribata yol açtığını belirledi. (Seralini, et al. 2009)
* Haşerelere karşı kendi tarım ilacını üreten tohumlarda gen aktarımının başarılı olup olmadığını tespit edebilmek amacıyla antibiyotik direnç genleri kullanılmaktadır. Bu ürünleri tüketen insanlarda en büyük risk bağırsaklardaki bakterilere bu direnç genlerinin geçmesidir. Zira bakteriler aralarında çok kolay gen alışverişi yaparlar. Hastalık yapan bakterilerin bu yönde direnç geliştirmeleri insanların tedavisini zorlaştırıcı bir durumdur.
Kanser direnci azaldı
Soya ve kanolanın genetik yapısının değiştirilmesi sonrasında yapılan araştırmardan şu bulgular elde edildi:
* Kansere karşı direncimizi artıran isoflavonları GDO’lu soya yüzde 12-14 arasında daha az içermektedir.(Lappe, et al. 1999).
* Kalp sağlığı için yararlı fitoöstrojen konsantrasyonu GDO’lu soyada daha düşük miktarda bulunmaktadır.(Lappe, et al. 1999).
* Yağ içeriğinde A vitamini kapsamını artırmak için genetiğiyle oynanan kanolanın GDO’suyla kıyaslandığında, E vitamini içeriğinin son derece azaldığı ve yağ bileşiminin değiştiği saptandı. (Shewmaker, et al. 1999).
Yarın: Gıda, tarım ve hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’le tarımın her yönü