Turizmin en başarılı yatırımlarına ödül verilen bir geceye katıldım, ta 1963
yılına geri gittim
Çarşamba gecesi Esma Sultan Yalısı’nda Eurobank Tekfen ile Ekonomist ve Capital dergilerinin bu yıl ikincisini verdikleri “Türkiye’nin en başarılı turizm yatırımları 2011 ödülü” sahiplerine verildi. Ödüller 12 daldaki işletmelerin faaliyetlerinin incelenmesi ve geniş bir jürinin oylamasıyla sahiplerini bulmuş oluyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay Türkiye turizminin dünyadaki ilk 10’a girdiğini, Antalya’nın ise dünyadaki dördüncü turistik şehir olduğunu söyledi.
İkinci önemli haberi, imparatorluk devrinde Berlin müzeleri ile yapılan bir restorasyon antlaşmasına rağmen nerdeyse 100 yıldır sahibine iade edilmeyen Berlin müzelerindeki Boğazköy sfenksinin iadesidir. 25 yıl evvel ben de iade için Berlin’e giden heyette üyeydim. Berlin müzelerinin nasıl bir pişkinlikle bu eserin üstüne yatmak istediğini doğrusu hayretle gözlemiştim. Şık bir durum değildi, bu ve bunun gibi olayların düzeltileceğini ümit etmek lazım.
Sefil değil ama fakir ve muhteşem bölge
Törende THY’nin, Rixos oteller zincirinin, Tarihi Pera Palas’ın ve Kütahya’nın Güral porselenlerinin aldığı ödüller beni ta 1963’e götürdü. Ankara’da Basın Yayın ve Turizm Bakanlığı’nın minicik bir Turizm Dairesi, turist tercüman rehberi kursu açmıştı. Daire başkanı Mukadder Sezgin’di. Bizde rastlanmayan tipte girişimci ve yaratıcı bir bürokrattı. Ben de kursiyerler arasındaydım. Küçücük turizm dairesi, memuriyeti olmayan bu elemanları yani bizleri fahri olarak şehirdeki turist enformasyon bürosunda ve yurtiçi turizm envanter anketlerinde kullanıyordu.
O tarihte Kastamonu’yu, Safranbolu’yu sonra Mardin ve Diyarbakır’ı gördüm. Ne büyük bir fırsat olduğunu sonradan daha iyi anladım. Tabii Mardin’de turistin adı bile geçmezdi. İnsanlar hâlâ 1940’larda orada Aramca ve Suryani kilisesi tetkikleri için gelen Helmut Ritter’i hatırlıyordu. Sefil değil ama fakir bir bölgeydi ve muhteşemdi. Eski medeniyete kimse daha el sürememişti.
1963’te sınırlarımızdan sadece 120 bin kişi girdi
İster istemez Türkiye’nin turizm yapısıyla ilgileniyordum. İstanbul’da bile en muhteşem otel Hilton’du. Hilton’un kapısının dışındaki şöhreti efsaneviydi. Pera Palas henüz çok makbuldü ve Tarabya’daki Tokatlıyan (galiba adı Kervansaray’dı) hoş bir oteldi. İzmir’de İzmir Palas vardı. Ankara’da ise Ankara Palas yarı kapalı bir oteldi. Bulvar Palas gibi bir-iki otel vardı.
Türkiye otelsiz bir ülkeydi. 1960’larda Kuşadası, Çanakkale Troya, Denizli Pamukkale ve Kapadokya turizmi için minyatür Tusan otelleri yapıldı. Doğrusu hoş tesislerdi. Bugün bile hatırlanacak meziyetleri olan kuruluşlardı. Ama hepsi bu. Türkiye’ye ne kadar yabancı geliyordu dersiniz? 1963 yılında sınırlarımızdan içeri 120 bin kişi girmişti. Turist henüz seyredilen bir yaratıktı.
Kapadokya’yı, Hattuşaş’ı, Konya’yı ve Efes’i ziyaret edenleri hâlâ hatırlıyorum. Okuyan ve meraklı insanlardı. Değişik turist tipi; akademisyen, entelektüel... Hele bir demiryolu memuru vardı ki; “Param olmadığı için üniversiteye gidemedim ama bütün hayatım Hititleri okudum” demişti.
Toroslar’ı geçmek için maceralı yolculuklar
Antalya dahil bütün Türkiye vahşi diyebileceğimiz el değmemiş hoş bir ülkeydi. Ulaşım zordu, Antalya -Alanya arası yer yer toprak yoldu. Toroslar’ı geçmek için maceralı otobüs yolculukları yapmak lazımdı. Demiryolu dahi uzun süren zahmetli bir yolculuktu. Konaklama büyük sorundu. Gezginin yardımcısı önce Allah, sonra yardımsever ve efendi tabiatlı yerli halktı. Ben 1963 yılında Bursa’nın temizliğini ve halkının nezaketini unutamam. Anadolu’da herkes gelene gönüllü rehberlik yapardı.
Bugün öyle değil. Onlarca büyük otel zinciri var, yurtiçi ve yurtdışı uçak seferlerinin sayısı yüksek, insanlarımız yurtiçinde de yurtdışında da çok geziyor. İlk defa bu sene Türkiye dışına çıkan yurttaşlarımızın sayısı yurda gelen yabancıların sayısını geçeceğe benziyor. Tabii yılın ikinci yarısında bu oran değişebilir. 1963’ten beri 120 bin turist 30 milyonu buldu. O yıllarda özenilen İspanya turizmine hemen hemen yaklaşılıyor. Ama İspanya gibi İngiltere, İtalya ve Fransa ve hatta bütün kıtanın problemi aynıdır. Turistin sayısı değil, bıraktığı gelirin artması lazım. Gelir artışı ancak kültür turizmi ile mümkün olur; yani festivaller, kongreler uzun süreli konaklamalarla... Çevre sorunları bakımından az tahribat yapanı da budur.
Barış bu şekilde ebedi hale gelebilir
Törende Bakan Günay’a Zeugma Mozaik Müzesi’nin açılışı nedeniyle bir ödül verildi. Gerçekten muhteşem bir müze. Antakya-Urfa-Antep üçgeni yukarı Mezopotamya’nın en bereketli bölgesidir ve Roma mozaiklerinin alanını oluşturur. Kültürel yatırımlar gelen turistin niteliğini ve harcama miktarını da artırır. Önemli olan yılda 30 milyon turistin gelmesi değildir, harcamalarının yüksekliğidir. Turizm ve kültür alanında işbirliğimizin artacağı açık olan kuzey Suriye’nin kurulacak müzeleri de katarsak nasıl bir kültür turizm patlamasının ortalığı nemalandıracağını düşününüz. Barış böyle yatırım ve kuruluşlarla oluşup ebedileşir.