12.02.2012 - 15:57 | Son Güncellenme:
Gelecekteki evrimsel değişiklikler hakkında tahminde bulunmak teknik açıdan doğru olmasa da bugünkü gidişata bakarak yakın gelecekte neler olacağı hakkında akıllı bir tahminde bulunabiliriz.
İnsanlar zaman içinde teknolojiden yararlanarak kendi üzerlerinde evrimi zorlayacakları bir noktaya gelebilirler. Bu gerçek anlamda kendi kendini ıslah etme anlamına geleceği gibi, biyonik organlar veya gen seçilimi yoluyla da olabilir. Örneğin anne baba adayları doğacak çocuklarının özelliklerini doğumdan önce seçebilirler. Eğer bu uygulamaya izin verilirse özellikle gen seçilimi “tasarım bebekleri” alanında bir patlamaya yol açabilir. Bu bebeklerde istenmeyen özellikler ve hastalıklı genler temizlenmiştir. Yaygınlaştığı takdirde bu uygulama olumsuz insan özelliklerini ortadan kaldırabilir.
Kafatası hacmi ile ilgili tahminler başlıca iki düşünce akımına dayanır. Çok sayıda bilim insanının savunduğu “küçük kafatası” tahmini, insan kafatası hacminin üst sınıra dayandığını ve insanların daha büyük kafatasına sahip olmalarının imkânsız olduğunu iddia eder. Bunun nedeni normal doğumda annenin fizyolojisinin daha büyük bir kafanın geçişine izin vermemesidir. Bu nedenle pek çok bilim insanı daha büyük bir kafanın doğumu imkansızlaştıracağına inanıyor. Daha büyük bir kafa anneye zarar verecek daha da kötüsü ölümüne yol açabilecektir. Bu açıdan kafa boyutlarının aynı kalması, hatta zaman içinde küçülmesi kaçınılmazdır.
Ancak bu görüş sezaryen uygulamasını göz ardı ediyor. Günümüzde doğacak bebeğin kafası normalden büyükse zaten sezaryen ile doğurtuluyor. Kimileri sezaryen ameliyatlarının doğal doğumlardan daha tehlikesiz olduğunu düşünse de, bu uygulamanın ancak hastane ortamlarında yapılabilmesi çok önemli bir engel oluşturuyor. Büyük kafataslı insanlar, sezaryen koşullarını yaratamadıkları anda yok olmaya mahkûmdur.
AYAK PARMAĞI SAYISINDA AZALMA:İnsanlar iki ayağı üzerinde yürümeye başlamadan önce ayak parmakları, aynı el parmakları gibi kavrama yeteneğine sahipti. Tırmanma, kavrama eylemleri yerine yürüme alışkanlığını kazandığımız andan itibaren ayak parmakları yavaş yavaş bugünkü boyutlarına indi. Bugün en küçük dalı bile kavrama yeteneğine sahip değiliz.Dolayısıyla beşinci en küçük parmağın giderek küçülmesi bu sürecin bir habercisidir. Bu arada diğer parmaklar, özellikle de büyüğü yalnızca denge ve yürümeyi sağlar. Küçük parmak bugün işe yaramıyor ve bu parmağı olmadan insanlar hiçbir sıkıntı yaşamıyor. Bugün küçük parmak – ayakkabıların içinde sıkışıklık yaratmak, yolumuzun üzerindeki nesnelere çarpmak gibi – yalnızca sorun yaratıyor. Dolayısıyla insanların zaman içinde dört ayak parmağının kalacağını söyleyebiliriz. Kaldı ki hayvanlar da evrim sonucu bazı parmaklarını yitirmişlerdir.
En yakın zamanda beklenen değişiklik akıl dişlerinin yok olmasıdır. Bu dişler bugün modern insanlarda işe yaramıyor. Ve bazı etnik gruplarda bu dişler hiç çıkmıyor. Bunun dışında dişlerimizin giderek küçüleceğini söyleyebiliriz. İnsanlarda dişler bugüne dek evrimi boyunca küçülme eğilimi gösterdi. Fosil kayıtlarına göre son 100 bin yıl içinde dişlerin yarı yarıya küçüldüğü ve buna bağlı olarak çenenin de küçülmüş olduğu görülüyor. Bu gidişatın devam etmesi çok büyük bir olasılık.
İlk insanların vücudunu kaplayan tüylerin bugün çoğunu yitirmiş bulunuyoruz. Bu eğilimin zaman içinde devam edeceğini varsayarsak bugün sahip olduğumuz tüylerin de döküleceğini söyleyebiliriz. Özellikle kadınların, vücutlarının belirli bölgelerinde tüy olmadığı zaman cinsel açıdan daha çekici oldukları inancı yaygındır. Dolayısıyla bu tüylerin gelecekte hiç çıkmayacağını söylemek yanlış olmaz. Aynı şey erkekler için de geçerlidir. Ancak erkeklerde vücutlarının kılsız olması yönünde bir sosyal baskı bulunmadığı için, bu süreç daha uzun sürebilir.
UZAYAN BOYLAR:İnsanlarda boy uzunluğu son iki yüzyıldır hızlı bir şekilde uzuyor. Yalnızca son 150 yılda türümüzün ortalama boyu 10 cm kadar uzadı. Boy uzamasının ardındaki en belirgin itici güç yiyecek bolluğu ve çeşitliliğinden pek çoğumuzun yararlanabilmesidir. Açlık uzunboyun önündeki en önemli engeldir. Bir çocuk ne kadar sağlıklı beslenirse, o kadar sağlıklı gelişir ve boyu uzar. Yiyecek sıkıntısı yaşanmadığı sürece boyların uzaması devam edecek. Bunun sınırını evrim belirleyecek.
ZAYIFLAYAN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ:Hayatta kalmak için insanların ilaçlara bağımlılığı arttıkça, insanların bağışıklık sistemlerinin yavaş yavaş zayıflayacağını öngörebiliriz. Bunu açıklamanın en iyi yolu hormonlarla ilgili örnektir.Gelecekte ilaç destekleri yardımıyla hormonlarınızı düzenlediğinizi bir düşünün. Zaman içinde vücudunuzun bu desteklere bağımlı hale geldiğini, destekler olmadan düzen kuramadığını tahmin edebilirsiniz. Hormonları yaratan süreçlerin hayatta kalma konusundaki rolleri giderek azalır, çünkü nasılsa dış destekle hormonlar düzenlenmektedir. Binlerce yıl sonra insanlar öyle bir noktaya erişirler ki, hormonlar organik olarak vücudun içinde üretilmez. Bu örneği biraz daha genişletebiliriz: İnsan vücudu hayatta kalmak için tümüyle dışarıdan gelen desteklere muhtaç hale gelebilir. Dolayısıyla vücudun iç fonksiyonlarının büyük bir kısmı işlevsiz kalır. Bu durumda ilaçlar tüm mikroplarla başa çıkabildiğine göre güçlü bir bağışıklık sistemine ihtiyacınız kalmaz.
ETNİK FARKLILIKLARIN SONU:Çok kültürlülük modern toplumlarının özüdür. Kültürlerin birbiriyle iç içe geçmesi sürdükçe insanların tek bir etnik gruba evrilmesi şaşırtıcı olmaz. Irkların birbiriyle karışması yaygınlaştıkça insanlar etnik özelliklerinin ana hatlarını yitirirler. Ve dünyanın farklı kısımlarının özelliklerini taşımaya başlarlar. Bunun tek bir faydası olabilir: Irkçılık artık ayrıştırıcı bir unsur olmaktan çıkar.
KÖRELEN KASLARİnsan ırkının zamanla fiziksel olarak zayıf düşmesine yol açabilecek iki önemli neden söz konusudur.Birincisi kas geliştirici işlerde teknolojiye giderek daha fazla bağımlılık kazanmamızdır –özellikle makinelere-. Her nesil giderek daha az miktarda fiziksel güç harcadığı için vücudumuzun zayıflaması kaçınılmazdır. Kasların körelmesinin ikinci olası nedeni biraz daha çarpıcıdır. Uzayda yaşam kurma çabalarından sonuç alındığı takdirde günlük işlerde fiziksel güce neredeyse hiç ihtiyaç duyulmayabilir. Galaksiler arası yolculuklarda insanların kas kütlesinin büyük bir kısmını yitirmesi büyük bir olasılıktır. Dünyaya dönen astronotların kas kütlelerinin büyük bir kısmını yitirmiş olduklarını biliyoruz. Gelecek nesillerin bu sorunu göz ardı etmemeleri ve buna çözüm getirmeleri gerekir. Aksi takdirde tekerlekli sandalyeye bağımlı bir yaşam sürebilirler.
NEREYE GİDİYORUZ?Scientific American dergisi evrilmekte olan insanların gelecekte neye benzeyeceğini dünyanın önde gelen bilim insanlarına sordu. Bazı ilginç yanıtlar şöyle:Ray Kurzweil, gelecek bilimci ve Google’da mühendislik birimi yöneticisi: Parkinson hastaları ve işitme engelliler şimdiden beyinlerine yerleştirilen implant’lardan yarar sağlıyor. 2030’lu yıllara gelindiğinde bu uygulama yaygınlaşacak.Bilgisayarlar o kadar küçülecek ki kılcal damarlardan girilip kolayca beynimize yerleştirilecek. Uygulamalardan biri, bugün akıllı telefonumuzun zekâsını bulut’ta genişlettiğimiz gibi, neokorteksi (beynimizin düşünme bölgesi) bulut’ta genişletmek olacak.
S.Jay Olshansky, Illinois Üniversitesi’nde biyodemograf: Gelecekte fizyolojik evrimin en belirgin itici gücü, bazı özellikleri ortaya çıkartmak için insanın genlere müdahalesi olacaktır. Yapmamamız gereken ilk şey evrimin sırtımıza yüklediğiyüklerden kurtulmak olmalıdır. Büyük bir olasılıkla ilk hedefimiz yaşlılığa bağlı hastalıklar ve bozukluklar olacaktır.Yohannes Haile-Selassie, Cleveland Doğa Tarihi Müzesi’nde paleoantropolog: Evrim ara vermeden devam eden bir süreçtir. Dolayısıyla insanlar Dünya’daki tüm diğer yaşam biçimleri gibi evriliyor ve evrilmeye de devam edecektir. Ancak kimse bir gün yok olacağı gerçeği dışında, insanın ne olacağını bilemez. Evrimin kendi iç dinamikleri vardır ve kimse bu konuda kesin bir tahminde bulunamaz.Sarah Tishkoff, Pennsylvania Üniversitesi’nden popülasyon genetikçisi:10.000 yıl içinde veya sonrasında küresel popülasyonda farklılıkların azalacağını umuyorum. Yeni bir insan türünün ortaya çıkacağını sanmıyorum, çünkü kültürümüz genlerimizden daha hızlı evriliyor.
ABD’de yayımlanan New Scientist dergisi geleceğe yönelik felaket tahminlerini bir kenara bırakarak hem iyi hem de kötü açılardan 100 bin yıl sonrasına kadar Dünya’nın nasıl bir yer olacağını araştırdı.
- Felaket uzmanlarına göre insanlığın 2100 yılına kadar yaşama şansı sadece yüzde 19 . Ancak birçok araştırma bu riskin çok daha az olduğunu hesapladı.
Princeton Üniversitesi’nden astrofizikçi J. Richard Gott’a göre, insanlık 5100 ila 7.8 milyon yıl daha yaşayacak. Bugüne dek bulunan fosiller incelendiğinde ise her memeli türünün ortalama 1 milyon yıl yaşadığı ortaya çıktı. Bazı türler bunun 10 katı yaşıyor.
California Üniversitesi’nden felaket uzmanı coğrafyacı Jared Diamond ise toplumların artık izole olmadığını ve örneğin bir salgın durumunda yaşama şansının, bilgiye ulaşım kolaylaştığı için daha fazla olduğunu düşünüyor. Bunun dışında dünya nüfusu arttıkça insanlığın yok olma riski gittikçe düşüyor.
- Her 300 yılda bir Dünya yakınında, yıldızın ölüm anı olan süpernova patlaması yaşanma riski bulunuyor. Kansas’ta bulunan Washburn Üniversitesi’nden Brian Thomas böyle bir felaketin ozon tabakasının büyük kısmını yok edeceğini söylüyor. Yayacağı radyasyon nedeniyle insanların büyük kısmında kanser görülebilir.
Ancak felaketin kesin olarak meydana gelip gelmeyeceği belli değil. 100 bin yıl içinde 400 metre çapında bir göktaşı Dünya’ya çarpabilir. Ancak bu felaket tüm Dünya’yı değil, sadece Fransa büyüklüğünde küçük bir ülkeyi yok edecek.
- Gelecekte İngilizce dili daha da yaygınlaşacak. İnternet kullanımının artışıyla her dile giren İngilizce kelimeler gelecekte daha da fazla göze çarpacak.
Ancak İngilizce de değişiyor. Her yıl Oxford sözlüğüne 2 bin ila 2 bin 500 arasında yeni kelime giriyor. Harvard Üniversitesi’nden dil uzmanları Erez Lieberman Aiden ve Jean-Baptiste Michel ise İngilizce diline her yıl 8.500 yeni kelimenin girdiğini savunuyor.
- Geleceğe yönelik yapılan felaket tahminleri Dünya’nın büyük kısmının su altında kalacağını gösteriyor. New Orleans, Şangay, Miami gibi kıyı kentleri su altında kalacaklar arasında görülüyor.
İklim Değişim Paneli’ne göre sera gazı salınımı 2100 yılına kadar artarak devam edecek. Ancak daha sonra hızla azalmaya başlayacak.
2100 yılına kadar Dünya üzerinde hava sıcaklığının ortalama 4 derece artacağı düşünülüyor. 23. yüzyılda ise bu oran 5 dereceye kadar yükselecek. Bundan sonra yeryüzünün sadece 1 derece soğuması tam 3 bin yıl alacak.
Grönland ve Batı Antarktika buz tabakaları gelecek 1000 yıl içinde eriyecek. Böylece deniz seviyesi 10 metre artacak. Tüm bunlar göz önüne alındığında insanların yeni yaşam alanları bulması gerekiyor.
Tokyo, Londra, New York gibi büyük kentlerin de su altında kalmasıyla ve dünyanın ısınmasıyla yeni yaşam alanları açılacak. Kuzeyde eriyen buz tabakalarının altındaki kara parçalarında ekim yapılabilecek. Antarktika ormanlarla dolacak. Dünya’nın eski haline getirilmesi de mümkün ancak bu binlerce yıl sürecek.- Küresel ısınma nedeniyle Hawaii’de gelecek 100 bin yıl içerisinde yeni bir ada doğacak.
- Bundan 100 bin yıl sonra geçmişi araştıracak arkeologlar çok fazla iz bulamayacak. İnsanların çok az bir kısmı fosile dönüşecek. Fosile dönüşmek için kalsiyum açısından zengin göletlere veya mağaralara gömülmek gerekiyor.ABD Ulusal Tarih Müzesi’nden Kay Behrensmeyer, gelecekte izlerine rastlanacak cesetlerin bir kısmının da volkan külleri altında kalmış veya tsunami nedeniyle sürüklenerek okyanuslara gömülenler arasından çıkacağını söylüyor.100 bin yıl sonra halen ayakta kalacak binalar da oldukça nadir. Bunların arasında Finlandiya’daki Olkiluoto nükleer santralı bulunuyor. Seramik ve titanyumdan oluşan eşyalar da 100 bin yıl sonra halen yeryüzünde bulunacak.
- Bazı gelecek uzmanları insanların, beyinlerinde protezler bulunan yarı insan yarı makine şeklinde yaratıklara dönüşeceğini düşünüyor. Buna göre insanların kan dolaşımında da nano robotlar dolaşacak. Ancak insanlar yarı insan yarı robot olup olmamaya kendileri karar verecek.
- Bir iddiaya göre modern insanın ortaya çıkması 30 bin ila 40 bin yıl öncesinde bir anda beliren bir mutasyon genine bağlanıyor. Bu mutasyon genini günümüzde insanların yüzde 70’i taşıyor.
İngiliz sanatçı Nickolay Lamm, ABD’li biliminsanı Alan Kwan’la birlikte ilginç bir çalışmaya imza attı. Nickolay Lamm, insan yüzünün 100 bin yıl sonra nasıl olacağını tahmin etti. Lamm, bu tahminini kağıda aktardı. Buna göre; 100 bin yıl sonraki insan yüzünde en belirgin özellik, gözlerde olacak. Gözler şimdikine oranla daha büyürken, göz kapakları da daha kalın olacak.
"Burun daha düz, gözler daha büyük ve belirgin olacak. Gözün görüş sahası genişleyecek. Göz kapakları daha kalın, yüzün tüm hatları daha belirgin olacak. Alın daha geniş olurken, yüzün sol ve sağ kısımları arasında kusursuz bir simetri olacak. Yüzün derisi ise morötesi ışınlardan korunmak için daha fazla pigment içerecek. Burun delikleri daha çok oksijen almak için daha büyük olacak."
Stefan Morell, gelecekte dünyanın nasıl görüneceği konusunda fikir yürütüp illustrasyonlara böyle yansıttı.