Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

TSK’daki FETÖ temizliği kapsamında Kara, Deniz, Hava kuvvetlerinden ihraç edilen 5 bine yakın askerden sonra İçişleri Bakanlığı’na bağlı Jandarma Genel Komutanlığı’nda da düğmeye basıldı ve 419’u subay bin 218 personel(subay, astsubay, uzman çavuş) görevden uzaklaştırıldı. Dahası yeni ihraç dalgaları söz konusu. TEMAD (Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği) Genel Başkanı Ahmet Keser’e göre; bu hem rakamsal boyut hem de jandarmanın işlevi dikkate alındığında çok ciddi bir durum. Çünkü 81 il ve ilçelerinde örgütlenen jandarmanın emniyet, asayiş kuvvetinin yanı sıra istihbarat, operasyonel ve kriminal (olay yeri inceleme, patlayıcı madde imha, parmak ve avuç içi izi) gibi birimleri var. Yani Jandarma hem en yaygın hem de çok kritik görevleri olan bir teşkilat...

Haberin Devamı

İşte bu durumda da akla gelen soru şu:

Böylesine kritik görevleri olan bir teşkilat FETÖ’cülerin en yoğun (yüzde 40 civarında) yapılandığı bir yer haline nasıl geldi? Keser’in yanıtı şöyle:

“Jandarma subay okulu yok, Harp Okulu’ndan yetişiyor normal piyade subayı gibi, sonradan ayrılıyorlar. Dolayısıyla Kara Harp Okulu’nda istedikleri kişileri jandarma sınıfına ayırıp orada örgütlenmeyi yapmışlar.

Astsubayların cemaatle tanışması ise subaylar gibi okuldan değil, mezuniyetten sonra oluyordu. Çünkü ülkenin her yerinde varlar ve yalnızlar. Okuldan mezun olan bir astsubay, Türkiye’nin herhangi bir köyündeki karakolda göreve başladığında cemaatçiler anında gelip tanışıyorlardı. Sorunlarıyla ilgilenip maddi manevi (eş tayini, çocuklara okul desteği gibi) destek oluyorlardı. Gelişen sempatinin ardından da astsubay kendini onların arasında buluyordu. O nedenle Jandarma kayıp.

Jandarmada subayların büyük bir kısmı kritik yerlerdedir ve bağımsız görev yapar. Yani bir bütün içerisindeki insanlar değil bunlar. Örneğin Ağrı’daki tugayda 130 tane yüzbaşı var diyelim, bunların hepsi kışlanın içinde olur. Ağrı’daki mevcut jandarma subayları ise birbirinden bağımsız birlik komutanlıklarına dağılmış durumdadır. Aylarca alay komutanının bölük komutanını görmediği yerler var. Haberleşme ağınız vardır ama hangi konumda, ne yaptığını bilemezsiniz. Dolayısıyla kontrol etmeniz zordur. Nitekim 15 Temmuz’dan önce bu paralel yapının özellikle Güneydoğu’da PKK’yla işbirliğine ilişkin bize de ihbarlar geliyordu.

Haberin Devamı

Nasıl bir işbirliği?

“PKK’ya dönük ihbarların değerlendirilmemesi, korucuların yalnız bırakılması ya da emniyetteki kendi unsurlarıyla temasa geçip bazı korucuların sistem dışına çıkarttırılması gibi...”

Geçmişte ‘gir’ diyen ABD bugün neden ‘dur’ diyor?

Asker direnmeseydi Özal Musul’a girecek miydi? Bu konuda söylenenler malum. Birinci Körfez Savaşı sırasında güneyden Irak’a girmeyi planlayan baba Bush ABD güçleri üzerindeki baskıyı azaltmak amacıyla Özal’a Türkiye’nin de kuzeyden girmesini teklif ediyor. Özal’ın “Musul ve Kerkük’e girersek çıkamayabiliriz” sözleri üzerine de baba Bush “size çık diyen mi var, bizim için sakınca yaratmaz” diyor. Ancak askerin direnmesi ve Genelkurmay Başkanı’nın istifasıyla bu plan bozuluyor.

Haberin Devamı

Hafta sonu bu konuyu ve bugün Musul’da yaşananları dönemin Sağlık Bakanı Halil Şıvgın’la konuştum. Öncelikle, “Özal çok kararlıydı.Hatta bölgedeki savaş hazırlıklarını Sağlık Bakanı olarak ben yürüttüm” diyen Şıvgın sonrasında da şunları anlattı:

“Özal baba Bush’tan kesinlikle garantiyi aldı hatta bütün hazırlıklar yapıldı. Ama Özal hem askerden hem siyasetten iki darbe yedi. Siyasette kendi partisi arkasında durmadı, Yıldırım Akbulut Özal’ı anlamadı, anlayamadı ve Meclis’ten Özal’ın istediği karar çıkmadı.

Türkiye’nin kendisine karşı gelen tehditleri ülke içinde değil, dışında karşılaması lazım. Bunu yapmadığı sürece bu tehditlerle başımız beladan kurtulamaz. Eğer Türkiye Özal’ın programını planını uygulayabilseydi bugün ne PKK kalacaktı ne de bugünkü gibi Ortadoğu’da Suriye’de Irak’ta sorunlar olacaktı...”

Soruyoruz Şıvgın’a:

O gün gir diyen ABD bugün niye dur diyor?

“Musul’un, Kerkük’ün paylaşılması yeniden gündemde buna göre bir çizgi çiziyorlar. Yeni bir Sykes-Picot Anlaşması ile (Batılı güçler tarafından masa başında cetvellerle belirlenen sınırlar) karşı karşıyayız. Bunun bugün tarafları değişik. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Rusya devrim nedeniyle aradan çıkınca o bölgeyi İngiltere ve Fransa paylaşmıştı. Bu sefer de işin içinde ABD, İsrail ve Fransa var...”