17.01.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Elif Berköz Ünyay
Eski gazeteci yeni belgesel yönetmeni Orhan Tekeoğlu 22 yılını finansal verilere, borsaya, rakamlara verdi. İki yıl önce ekonomi muhabirliğine nokta koydu çünkü aklında bir belgesel projesi vardı: “İfakat”. Tekeoğlu, Karadeniz kadının yaşadığı zorlukları, ağır çalışma koşullarını
46 dakikaya sığdırdığı belgeselde anlatıyor. Belgesel Tekeoğlu’nun doğduğu köyde, Taşören’de geçiyor.
Belgeselin galası 18 Şubat’ta Cemal Reşit Rey’de yapılacak. Tekeoğlu’nun hedefi “İfakat”ın festivallerde yarışması. Tekeoğlu televizyon kanallarıyla görüşmeyi sürdürüyor, belgesel yakında televizyonda yayımlanacak.
Karadeniz kadınının çileli hayatını bir belgesele dönüştürme fikri nasıl doğdu?
Trabzon’un Çaykara ilçesinin Taşören köyünde doğdum. Köyümden 11-12 yaşlarında ayrılıp okumaya gittim ama tatillerde köyüme geri dönüyordum. Karadeniz kadınlarının çalışkanlığını yakından görüyordum. Daha çocukken kendi kendime sorgulardım o kadınların çilesini: “Bizim köydeki kadınlar ne kadar çok çalışıyorlar, yoruluyorlar. Neden böyleler?” Bunun hikayesini hayata geçirmek hayalimdi. Yıllardır bununla yatıp kalkıyordum.
Eşime, çocuklarıma habire projemden bahsediyordum. Benden bıkmış olacaklar ki dört yıl önce bir gün canlarına tak etti ve beni odaya kilitlediler. “Bize anlattığın Karadeniz kadınının hikayesini yazmadan odadan çıkmak yasak” dediler. O gün başladım senaryoyu yazmaya. Hayallerimi kağıda döktüm.
“Karadeniz kadını çalıştı, biz kamerayı çalıştırdık”
O hayalleri biraz açsak... Bu belgeselle neyi anlatmak istiyordunuz?
Doğu Karadeniz’de denizden 1200-1500-2000 metre yükseklikteki yaylalarda da yaşam var. Oradaki hayat kol gücüne, emeğe, çalışmaya dayalı. Tabiat en güzel yeşilliğini Doğu Karadeniz’e bahşetmiş ama demiş ki “Buradaki zor hayata katlanmalısınız”. Oradaki zor hayatın tüm işlerini kadınlar yapıyor çünkü erkekler büyük şehirlerde çalışıyor. Kadın çocuklarına ve hayvanlara bakıyor, tarlaya gidiyor, ormanda odun kesiyor, yük taşıyor. Ben tabiata meydana okuyan, azimli, hayatının tüm yükünü sırtında taşıyan, ezilen Doğu Karadeniz kadınının hayatını göstermek istedim.
Doğu Karadeniz kadınının diğer bölgelerdeki kadından farkı nedir? Türkiye’de kırsal kesimde kadınların ortak derdi değil mi ezilmek? Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da durum çok mu farklı?
Evet, kırsal kesimin kadını Türkiye’nin her yerinde eziliyor. Ama Karadeniz kadını bir başka eziliyor. Onlarınki cehennem azabı gibi bir şey. Mesleğim dolayısıyla çok ülke gezdim, farklı ülkelerdeki kadınların yaptığı işi gözlemledim. Afrika’daki bir kabileye konuk oldum mesela. Burada kadın herhalde Karadeniz kadınından daha fazla ezilir diye tahmin ederken yanıldığımı gördüm. Konuklara erkekler hizmet ediyordu.
Oysa Karadeniz kadını, sekiz saat boyunca sırtında kendi ağırlığından fazla bir yükle dik yamaçlarda yürüyor. Kışın kar, yağmur ve rüzgarın aşağıya sürüklediği toprağı bahar gelince yükleniyor tekrar tarlalarına, bostanlarına taşıyor. Çalışırken doğuran, yamaçlardan düşüp ölen kadınlar var. Bu anlattıklarım 25-30 sene öncesinden kadın manzaraları. Bölgeye 1976’da yol ve 1979’da elektrik gelince kadının yükü hafifledi. Ama kırıntıları kaldı. İşte biz o “son mohikanları” çektik. Karadeniz kadını çalıştı, biz kamerayı çalıştırdık. Mısırlarını biçtiler, toprak taşıdılar, çayır kestiler.
“İfakat” belgeselinize sponsor bulmakta zorluk çektiniz mi?
“O yörenin insanı beni anlar” dedim, beklediğim gibi de oldu. Belgesele destek verenlerin çoğu o bölgenin insanı. Başvurduklarım “Aa benim babaannemin hayatı” diyerek kabul etti sponsorluk teklifimi. Ana sponsorum Karadenizli işadamı Ali Ağaoğlu’nun sahibi olduğu Ağaoğlu Şirketler Grubu. Kurumsal sponsorlarımız Turk Mall ve TÜRSAK. Memorial Sağlık Grubu, VARYAP, Mak-Yol ve BORSA restoran zinciri de projeye sponsor oldular. Sponsor bulmamda Devlet Bakanı Faruk Özak çok yardımcı oldu.
“Virajda kemençe yerini Kuran-ı Kerim’e bırakır”
“Belgeselin en tehlikeli sahnesini Bayburt-Çaykara yolunda çektik. Öldük öldük dirildik resmen. Eskiden o bölgede binlerce yükseklikte kesilen çayırlar arabaya yükleniyor ve uçurum kenarındaki virajlı yoldan aşağı indiriliyordu. Aşağısı sarp kayalık, korkunç bir manzara. O yolda bir kamyona tepeleme ot yükledik, otlarının üzerinde giden Karadeniz kadınına ihtiyacımız var. Köydeki hangi kadına sorsam “Evladım çocuğum var, torunum var. Beni bindirme. Eskiden o yoldan gidiyorduk. Gençtik, deliydik ama şimdi cesaret edemiyoruz” diye reddediyordu. İki kadını ikna ettik. Ben hayatta o kamyonun üzerindeki otlara tutunup o tehlikeli yolda gidemezdim. Kamerayı tutarken heyecandan titriyordum. Yıllar önce Demirkapı Geçidi olarak bilinen bu yolda keskin virajlara girene kadar arabadakiler kemençe kasedi dinlermiş. Virajlara gelindiğinde o kaset çıkarılır,
Kuran-ı Kerim kasedi takılırmış.“
“Uşağum sen bizi öldürmek mi istiyorsun?”
Kadınlar belgeselde rol almayı hemen kabul ettiler mi, naz yaptılar mı?
Oralı olsam da onları ikna etmekte zorlandım. Karadeniz kadını inatçıdır, doğa şartlarıyla savaşmaktan ötürü sert ve inatçı mizaca sahiptir. Belgeselde onları uçurum kenarında yürürlerken çektim. Sahneyi tekrar etmek istediğimde “Uşağum sen bizi öldürmek mi istiyorsun?” diyorlardı. Sırtlarında kilolarca ağırlığa katlanarak tekrar tekrar çekmeyi kabul ettiler ama. Ben o küfeleri bir kez taşımayı denedim. Oturduğum yerden kalkamadım.
Belgesele adını veren İfakat öldürüldü
Belgesele adını veren İfakat benim köyümden tanıdığım, çileli hayatı olan bir kadındı. Sekiz çocuk annesiydi. İfakat 19 yıl önce iki kızıyla birlikte öldürüldü. Cinayetin nedeni ve katil bilinmiyor.
O öldükten sonra köydeki kadınların “İfakat öldü de bu çileden kurtuldu.
Biz hâlâ çekiyoruz” demesi hâlâ kulağımda. İfakat’ın hikayesiyle birlikte Karadeniz kadınını tanıtıyorum belgeselde. Karadeniz’de kadın olmanın zorluğunu, cennet gibi bir yerde cehennem hayatı yaşamayı belgelemeye çalıştım “İfakat” ile.