Bu hafta başı İstanbul’da faaliyet- lerine başlayan Dünya Enerji Konseyi’nin en önemli etkinliği olan “Dünya Enerji Kongresi’ne” Türkiye çok önemli bir yılda ev sahipliği yapıyor. Kongrenin ana teması “Yeni Ufukları Kucaklamak” da Türkiye’nin ev sahipliğe uygun bir başlık. Esasında bu kongrenin ve bu başlığın bir final olduğunu da ifade etmemiz gerek. Çünkü 23. Dünya Enerji Kongresi, Türkiye’nin son yıllarda enerji alanında attığı adımları taçlandıracak bir zirve olmaya aday.
Yalnız bugün için değil, dün de Ortadoğu coğrafyası enerji paylaşımının en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Ama bu coğrafyaya ve buradaki enerji kaynaklarına Türkiye’nin müdahalesi ve belirleyici olmaya başlaması hiç şüphesiz ki yenidir ve yeni bir başlangıcın işaretidir. Osmanlı topraklarında petrolün vazgeçilmez bir enerji kaynağı olarak keşfedilmesinden sonra İngilizler ve diğer büyük devletler, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’yi enerji alanlarından uzaklaştırmak ve buradaki enerji arzını kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemeyi politik hatlarının merkezi yapmışlardır.
Enerji ve pazar...
Bu anlamda bugün tartıştığımız enerji meselesi, aynı zamanda, bir pazar -toprak- paylaşım meselesidir ve sonuna kadar da politik bir meseledir. Ortadoğu, Kafkasya, Akdeniz ve Afrika’daki enerji kaynaklarının yeniden paylaşılacağı bir döneme adım attık ve şu anda devam eden iç savaş ve terör silsilesinin arkasında büyük ölçüde bu gerçek vardır. Bu vesileyle, şu önemli ve tarihsel gerçeği tekrar etmemiz ve enerjinin spesifik sorunlarını öyle tartışmamız gerekiyor.
Türkiye, tam şimdi Osmanlı’nın çöküşüyle uzaklaştığı dört temel enerji ve pazar alanına yeniden dönmeyi tartışmalıdır. Bu, Türkiye’nin olduğu kadar bölgenin hatta dünyanın refahı ve barışı için de gereklidir. Zaten bu dört temel enerji ve pazar alanına baktığımızda bu gerçeği görürüz.
Birinci alan DEAŞ gibi çetelerce işgal edilmeye çalışılan ve temizlenmesi gereken Kuzey Irak petrol kaynaklarıdır. Burası zaten misak-ı millidir. Birinci bölge budur. İkinci bölge, bugün Suriye iç savaşının olduğu Halep-Lazkiye iktisadi çevrimidir. Halep-Lazkiye iktisadi çevrimi, bütün Akdeniz’i denetleyen, Mezopotamya ticaret çevrimini denetleyen, eski İpek Yolu’nun üzerindeki en önemli iktisadi alanlardan bir tanesidir. 20. yüzyılın başı itibarıyla Osmanlı’nın bu bölgeyle de bağlantısı kesiliyor. Halep-Lazkiye olmadan yeni büyük bir iktisadi çevrim oluşturamazsınız. Bu çok kesindir, burası olmadan Avrupa ticaret hatlarına doğuya, Çin’den gelen yeni İpek Yolu’nu da Avrupa büyük pazarına sorunsuz bağlayamazsınız. Akdeniz ticari çevrimi ve Akdeniz doğal gaz kaynaklarının ticarileşmesi ve Gazze barışı da buraya doğrudan bağlantılıdır. Ama Türkiye olmadan da Halep-Lazkiye bağlantısını kurumazsınız. Bunu barışı kuramazsınız diye de okuyabilirsiniz.
Üçüncü büyük alan Hazar-Kafkasya petrol kaynaklarının olduğu büyük bölgedir. Osmanlı’nın yüzyılın başında burayla da ilgisi kesiliyor. Dördüncü alan Akdeniz-Doğu Avrupa alanlarıdır, Osmanlı’nın burayla da ilişkisi aynı zaman diliminde kesiliyor. Lozan da bütün bu teslimiyetin meşrulaştırılması idi. Bu anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hatırlattığı Lozan vurgusu, aynı zamanda, bölge halklarının kendi doğal kaynaklarına, enerji kaynaklarına sahip çıkması gerektiği vurgusudur. Bu çerçevede bir barış ve refah vurgusudur.
Büyük entegrasyon...
Ama Türkiye, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte, bu büyük barışın adımlarını -özellikle enerjiyi baz alarak- attı. Örneğin, Türkiye’nin yakın geçmişte attığı iki önemli adım bunun somut ifadesidir. Güney Gaz Koridoru ve bunun belkemiği olan TANAP projesiyle birlikte, Kuzey Irak ve Akdeniz petrol ve doğal gaz kaynaklarının ticarileştirilmesi enerji sektörünün sınırlarını aşan büyük refah ve entegrasyon projeleridir.
Örneğin, Hazar Denizi’ndeki ve Irak’taki enerji hatlarının Güney Gaz Koridoru’na bağlanması ve bunları Avrupa’ya ulaştırılması yalnız bir enerji geçişi projesi değildir. Türkiye, burada enerji arz güvenliğini üretim ve fiyat olarak sağlayan ve enerjiyi fiyatlayabilecek bir ülke de oluyor. EPİAŞ’ın (Enerji Borsası) kurulması fiyatın ve pazar dinamiklerinin belirlenmesinde çok önemli bir adımdır. Türkiye, Kafkaslar’da, hem de giderek Avrupa’daki doğal gaz ve enerji tekellerini fiyat ve arz açısından kırabilecek bir ülke haline geliyor.
Uzunca bir zamandır Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin başta TANAP olmak üzere enerji bazlı gelişmesi, Türkiye’nin hem Kuzey Irak hem de Hazar enerji kaynaklarını batıya güvenli olarak götürecek bir hub olma doğrultusunda adımların atılması, Ceyhan’ın, Türkiye’nin güneyinde bir enerji dağıtım merkezi olmasının yanı sıra, fiyatı da belirleyecek stratejik bir merkez olması ihtimali önümüzdeki günlerde doğal gaz fiyatlarından başlamak üzere yeni bir enerji çevriminin (energy business cycle) ortaya çıkacağını ama bu çevrimin Hazar’dan başlayarak yeni bir entegrasyona da işaret ettiğini gösteriyor.
Bu adımlar şu çözümlere tekabül ediyor:
a) Enerji güvenliği -ki bu bölgede demokrasi, barış ve siyasi istikrar demektir.
b) Yeni enerji fiyatları -ki bu yalnız doğal gaz ve petrolde değil dünya ekonomik çevrimini belirleyen tüm emtia fiyatlarında tam buradan başlamak üzere bir normalleşme demektir.
c) Bölgenin barış içinde entegrasyonu -ki bu da Balkanlar ve Doğu Avrupa’dan başlayıp Türkiye ve Gürcistan’dan geçerek Azerbaycan’a kadar varan yeni bir birleşik hinterlant demektir.