Ergenekon davası sanıklarından eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, onca zamandır kaldığı Silivri Cezaevi’nden bir babanın karşılaşacağı en acı haberle çıktı.
Üniversitede okuyan oğlu Emir, Ankara-Çubuk yolunda geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirmişti.
Bu trajik sonun “aile” üzerindeki tarifsiz etkisi kadar vahim bir başka gelişme de, oğlunu kaybeden babanın Ankara’ya getirildikten sonra geceyi evinde eşiyle geçirmek yerine Sincan Cezaevi’ne gönderilmesidir.
Böylesine ağır bir uygulama salt yasalarda, yönetmeliklerde yazıyor diye acılı aileyi en çok dayanışmaya ihtiyaç duydukları günde birbirinden ayrı düşürebilir mi? Adalet nasıl oluyor da bu denli kahredici yaptırımlara meydan veriyor?!
Çocuğunu trafik kazasında kaybetmiş bir babanın Ankara’da geceyi evinde geçirmesi halinde “kaçabileceği” düşünülüyor?
Fatih Hilmioğlu’na cenazeye katılabilmesi için dört gün izin verilmiş.
Ancak daha önce gazeteci Doğan Yurdakul’a eşinin ölümü nedeniyle yapılan uygulama Hilmioğlu’ndan esirgenmiş.
Gerekçe de, cezaevinden benzer nedenlerle izinli çıkan uyuşturucu kaçakçılığından tutuklu bir kişinin bir daha geri dönmemiş olması! O kötü örnek; Malatya İnönü Üniversitesi’ni başta tıp fakültesiyle yöre insanının hizmetine açan, binlerce genç insanın yetişmesinde etkin olan bir hekime, rektör hocaya uygulanabilir mi?
Böyle zamanlarda yaptırımlar neden esnetilemez.
“Adalet” soyut bir kavram olarak neden vicdanın, insanlığın önüne geçer?
Ergenekon davasından yargılanmakta olan Hlmioğlu, CHP’den milletvekili seçilen Mehmet Haberal gibi üç yıldır tutuklu bulunuyor. Bu davada hala sonuca gidilmemiş olması, mağduriyetleri katlıyor.
Başka sanıkların da başlarına geldiği gibi trajik olaylar yaşanıyor.
Daha önce de Yarbay Dönmez’in oğlu kazada hayatını kaybetmişti.
Doğan Yurdakul eşini, Mehmet Haberal annesini toprağa verdi.
Salt ölümlerde değil, ani rahatsızlıklarda, kalp krizi gibi acil durumlarda cezaevinden hastaneye nakiller tutuklular için eziyete dönüşüyor. Cezaevi araçlarında insanlar yanarak öldüler!
Fatih Hilmioğlu’nun başına gelenlerden sonra Adalet Bakanlığı yakınlarını kaybeden insanlar hakkındaki “insanlık dışı” yaptırımları süratle gözden geçirmelidir.
Silivri’den getirilip Sincan Cezaevi’ne konulduktan sonra dört günlük iznin ne anlamı kalıyor?
Oğlunun son yolculuğunda evinde gecelemesine izin verilmeyen Prof. Hilmioğlu hiç kuşkusuz daha da yıkılmıştır.
İktidarın da Meclis’in de ancak askeri rejimlerde, totaliter ülkelerde gözlenebilecek bu tür uygulamalara son vermesi gerekiyor. Hilmioğlu ailesine başsağlığı ve sabırlar dileriz.