El Bab’daki DAEŞ’le devam...
.................
DAEŞ’e katılmak isteyen Suriyeliler, önce Rakka’ya gitmek zorundalar.
Oradaki “Humus Elçiliği” adı verilen terör örgütünün “idare binasına” başvuruluyor.
İki gün geçirdikten sonra, “Sınır İdaresi Departmanı” adlı daireye sevk ediliyorlar.
Sorgulanıyorlar:
“Neden kutsal(!) savaşçı olmak istiyorsun” diye başlayan bir sorgulama maratonu...
Ve “telkin” adımı geliyor.
İki hafta boyunca “şeriat mahkemesinde” ders veriliyor.
Amaç “Müslüman olmayanların öldürülmesi gerektiği” inancının kafalara yerleştirilmesi..
“Nefret” telkini!
Düşünün ki bir Suriyeli bile kendi topraklarında yeniden “vatandaşlık hakkı” kazanıyor(!)
HHH
Suriyeli olmayan yabancı için bu aşamalardan önce “pasaportlarına el koyup, yakmak” temel kural...
“Geri dönüş yok” denmiş oluyor.
Eğer Suriye’deki rakip muhalif bir örgütün savaşçısıysa, önce “tövbe” ettirilerek 3 ay süreyle eğitim kampına alınıyor.
Sonrasında ise “hayatı boyunca nerelere gidebileceği” sınırlanıyor...
Önceleri dışarıdan gelenlerin konuştukları dillere göre taburlar oluşmuş.
Örneğin...
ABD’nin New Jersey kentinden gelenlerin taburunda sadece İngilizce konuşulurmuş.
Fransızca konuşanların da ayrı bir taburu varmış.
Rusça konuşanların taburlarına toptan “Çeçen taburları” deniyormuş.
Sonraları bu ayrımlar zararlı bulunmuş, “karma taburlar” oluşturulmuş.
***
Görev alanları belirlenmiş 4 emniyet ve istihbarat örgütü var.
Bunlardan biri de “başka ülkelerde istihbarat toplamak ve eylem koymakla” görevli.
Arı kovanı modeline göre yapılandırılmış bu 4’lü modeli dizayn edenler Saddam Hüseyin istihbaratının ve eski Varşova bloku ülkelerinin istihbarat önde gelenleriymiş.
...................
“Bab’da 800 dolaylarında intihar bombacısı olduğu” yolunda Türkiye medyasına yansıyan haberler nedeniyle bir not:
“Bir genç nasıl intihar eylemcisine dönüşüyor?”
Kitaptan (*) edindiğim izlenime göre daha “örgüte kabul süreci sorgulamasında” bakılıyor:
“Kısa yoldan Cennete gitmek istiyor mu?”
Yani “psikolojik eğilim” tespiti...
Sonraki süreçte telkinin etkisini uzun anlatmayayım.
Sadece bir örnek vereyim:
Jake Bilardi “henüz 18 yaşındaydı... Avustralyalıydı... Chomsky okuyan, sisteme de, düzene de damardan muhalifti.”
“Romantik isyancı” tavrı onu daha radikal yolculuğa itti.
DAEŞ’e geldi.
Adı Ebu Abdullah El Austrli (Avustralyalı) oldu.
Canlı bomba olarak ölüme böyle yürüdü.
***
DAEŞ için savaşanlara ayda 100 dolar ödeniyor...
Evliyse 50, çocuk başına da 35 dolar daha.
.....................
Şimdi daha karmaşık ilişkilere paragraf açayım...
***
DAEŞ’in en büyük gelir kaynağı “petrol.”
Suriye’nin doğusundaki bütün petrol yataklarını kontrol ediyor.
Ve...
“Başlıca müşterisinin Esad Suriye’si olduğuna” ne dersiniz?
Esad Suriye’sinde hemen her mahallede “jeneratörler” var ve bunların akaryakıtı -genellikle- DAEŞ’ten karşılanıyor!
Halep’in enerjisini sağlayan elektrik istasyonu da DAEŞ’in kontrolü altındaki Asfireh’de bulunmakta.
Esad rejimi elektriğini oradan temin etmek için DAEŞ’e para ödüyor.
Ayrıca...
Santralin personeli “uzman” olduğu ve yerine başkaları alınamadığı için onların maaşları da Esad rejimi kasasından...
Elektriğin yüzde 52’si DAEŞ’te kalıyor, yüzde 48’i ise Esad Suriye’sine verilmekte.
Aralarında böyle anlaşmışlar!..
Bir ara ilişkilerinde pürüz çıkınca DAEŞ hem suyu kesmiş, hem akaryakıtı.
Fırınlarda üretim durmuş.
Arabalar, hastaneler ve işyerleri yakıtsız kalmış.
Bunun üzerine çarnaçar anlaşma yeniden işletilmeye başlanmış.
....................
Türkiye, “beka” nedeniyle Suriye’ye girdi, El Bab’ı kuşattı.
Her kafadan bir ses çıkıyor...
Rakka ve Musul ile birlikte DAEŞ’in “üç mahşer atlısından biri olan” El Bab MR’ını o nedenle göstermek istedim.
Allah Mehmetçiğe kuvvet versin. Yüzümüzü ak çıkarsın.
Askeri ilerleyişimizi, “diplomasi alanında” Rusya ve İran’la anlaşma da destekliyor.
ABD ile ince ayarlı denge kurulmasının önemini de vurgulamalıyım.
......................
(*) IŞİD - Terör Ordusunun İç Yüzü / Michael Weiss ve Hassan Hassan / Kırmızı Yayınevi