Dünkü yazımızda, Türkiye’nin içinde bulunduğu kritik dönemde kamu bürokrasisinin önemine değinmiştik. Peki, bu dönemde özel kesim ne yapmalı? Aşağıda bu soruya cevap vermeye çalıştık.
Türkiye ekonomisinin ve ekonomik potansiyelinin hiç de hak etmediği art niyetli algı operasyonlarına, öteden beri, uğradığını biliyoruz. Türkiye ekonomisindeki asıl sorunları görmezden gelen, ancak hiç olmayacak meseleleri kriz diye anlatan geniş, hayli de örgütlü bir kesim var. Bu kesimin Türkiye’deki bütün terör olaylarından sonra iç ve dış basında Türkiye’de ekonominin çöktüğünü anlatmaya başlaması da bu kesimin örgütlü gücünü nereden aldığını bize anlatıyor.
Türkiye ekonomisinin çökmesini bekleyen bu güce Türkiye’nin vereceği cevap aynı zamanda teröre verilecek cevap anlamına da gelecektir.
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da söylediği gibi, kamu kesiminden başlayan ama iş çevrelerinin ısrarla sürdüreceği yeni bir çıkışa ihtiyaç vardır.
15 Temmuz’dan sonra iş dünyası hem örgütlü yapılarıyla hem de bireysel olarak tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerin başkentlerinde Türkiye’nin potansiyelini ve 15 Temmuz’un gerçek yüzünü anlattı. Bu, Türkiye tarihi için bir ilkti. Çünkü Türkiye’de sermaye kesiminin itirazsız böyle bir ortak paydada buluşması ve farklı sermaye kesimlerinin burada bir ortak dil oluşturması, bana sermaye için geç ama yerinde bir “milli farkındalık mı” sorusunu sordurdu.
Şimdi küreselleşmenin bu aşamasında bu gerçekçi değil diyenler çıkabilir ama küresel krizin geldiği şu aşamada, yalnız Türkiye’de değil tüm dünyadaki sermaye gücünün, arkasında devletin yol açıcılığı olmadan yeniden yüzmeye başlaması mümkün değil. Belki de şöyle daha doğru söyleyebiliriz; başta ABD olmak üzere, Batı’da konumlu sermayenin yeniden yüzmeye ihtiyacı var ama Türkiye gibi kendi sınırlarını zorlayan ülkelerde ise sermaye birikiminin, daha fazla dışa açılmaya, daha fazla yeni pazarlara ulaşmaya ve dünyanın en yerinde örgütlenmeye ihtiyacı var.
Liderler ve ekonomi
Bu açıdan şimdilerde dünyanın yönünü belirleyen tüm ülkelerde işbaşında olan ya da işbaşına gelen liderler bu yeni durumun liderleri. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünkü konuşmasında hem kamu tarafına hem de özel sektöre önümüzdeki dönemin işaretlerini verdi.
Geçen gün ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump, Amerikalı otomotiv devi General Motors’un (GM) Meksika’daki üretim faaliyetlerini eleştirdi. Trump, GM’nin Meksika’da üretim yapmasını daha az vergi ödeme saikine bağladı ve “Ya ABD’de üretim yap ya da hatırı sayılır bir sınır vergisi öde” diye GM’yi fırçaladı. Trump, bundan bir süre önce de ABD’nin savunma sanayii tekelleri olan Lockheed Martin ve Boeing’i hedef almıştı. Bütün bunlardan sonra, ABD’nin en büyük ikinci otomotiv devi olan Ford 1.6 milyar dolarlık Meksika yatırımını iptal etti. Ford, yaptığı açıklamada, bu yatırımı ABD’nin Michigan eyaletine kaydırdıklarını ve burada 700 milyonluk yatırımla 700 nitelikli istihdam sağlayacaklarının altını çizdi. Peki, Trump ne yapmak istiyor ve daha da önemlisi hepsi birer küresel güç olan bu dev tekeller Trump’ın sözlerini neden dinlemeye başladılar. Trump, ABD’nin -Fed faiz artırsa da indirse de- bu şekilde ayağa kalkamayacağını biliyor, daha doğrusu, Trump’ı işbaşına getiren akıl ABD’den başlayarak küresel sermayeyi yeniden dizayn ediyor. Trump, iddia edilenin aksine, tesadüfen seçilen bir başkan değildir. Zaten ABD’de hiç bir başkan tesadüf ve şansa bağlı olarak işbaşına gelmez. Olan ve olacak olan şudur; önümüzdeki dönem, devletlerin önünü açtığı, yönlendirdiği, desteklediği bir sermaye yapılanmasına sahne olacak. Ne yazık ki Adam Smith’i bir müddet rafa kaldıracağız. Ama bu madalyonun bir de ters tarafı var: Devletin desteği ve yönlendirmesi tek taraflı olmaz.
Özel kesimin de devletlerin cari iç ve dış politikasına uygun hareket etmesi gerekiyor. Kısacası, Trump’ın sözlerini dinleyen ABD’li küresel şirketler kendi çıkarlarının gereğini yapıyorlar ama bu çıkarlar da ABD’nin ulusal çıkarlarıyla örtüşüyor.
Ne yapmalısınız?
Peki, Türkiye’deki özel kesim özellikle büyük sermaye çevreleri için bu durum geçerli değil mi? Geçerli tabii hatta ABD’den ve dünyadaki bütün ülkelerden daha da geçerli. Özellikle iş dünyası şu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaret ettiği bütün noktaları, onun vizyonunu çok iyi analiz etmeli ve arkasında durmalı. Güney Kore’ye bir baksınlar; şimdi ABD’li teknoloji devlerine meydan okuyan küresel G. Kore devleri nasıl ortaya çıktı bunu da iyi incelesinler.
Bir örnekle bitireyim; TÜSİAD, bir süredir Türkiye’nin AB ile ilişkileri düzeltmesi gerektiğini söyleyip duruyor. Eh, biz dış ticarette AB’ye 18 milyar dolar fazla veriyoruz. İktisaden haklılar. Ama biraz sabretseler siyasi iradenin de çok farklı bir yolunun olmadığını görecekler. İşte AB, Türkiye ile GB tadilatı için masaya oturuyor. Türkiye, GB’nin bu halinden zarar etmiyor muydu? Sanayici zarar etmiyor muydu? İşte düzeliyor, öteki meseleler de düzelecek. Siz, bu ülke iyi olursa iyi olduğunuzu, en çok da Erdoğan dönemlerinde misliyle büyüdüğünüzü unutmayın... Ayrıca, sürüden ayrılanı kurt kapar, tesislerinizi, sermayenizi kurtlara kaptırmayın...