Türk dış politikasında son zamanlarda bir “üçüncü dünya” trendi kendini belli ediyor.
Bu yeni eğilimin Türkiye’nin müttefikleriyle ciddi sıkıntılar yaşadığı bir zamana rastlaması, Türk dış politikasında bir “eksen kayması” olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor.
Görünüşte Ankara’nın, gerek ABD gerekse AB ülkeleriyle uyuşmazlıkları nedeniyle Batı’dan uzaklaştığına dair bazı belirtiler var. Ancak “üçüncü dünya” yönündeki trendin ortaya çıkmasında, iktidarın öteden beri benimsediği ideolojik görüş ve vizyonun etkisi büyük...
Amaç ne?
Son zamanlarda yeni trendi öne çıkaran birçok gelişme oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Latin Amerika’dan sonra Afrika ülkelerine peş peşe yaptığı ziyaretler Ankara’nın sadece yeni bir dış politika açılımı olmakla kalmıyor, aynı zamanda “üçüncü dünya” vizyonuyla ilgili yeni hamlelere işaret ediyor. Özellikle Cumhurbaşkanı’nın bu vesileyle yaptığı konuşmalar, yeni yönelişin hedefini de açık şekilde gözlerin önüne seriyor.
Erdoğan’ın konuşmalarında defalarca tekrarladığı gibi, Türkiye dış ilişkilerinde mağdurdan yanadır, sömürenlere, zulmedenlere karşıdır. Muhtaca, fakire yardım da bu ilkesel tutumun bir parçasıdır...
Erdoğan’ın son Afrika ziyaretinde görüldüğü gibi, bu söylem büyük sempati ve destek sağlıyor. Kaldı ki bu sadece söylemden ibaret de kalmıyor. Türkiye belki kapasitesinin çok üstünde, Somali’den Myanmar’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada fakir ülkelere cömertçe yardım ediyor. Nitekim yapılan bu yardımlar 6.4 milyar doları buluyor...
Kuşkusuz Türkiye’nin bu âlicenaplığı, çoğu Müslüman olan bu halkların gönlünü kazanıyor. Böyle bir ortamda hükümetin teşvik ettiği Türk işadamları da bu ülkelerde rahatça çalışmak imkânını buluyorlar. Bu da harcanan çabaların çıkar tarafı.
Seçenek mi?
“Üçüncü dünya” ülkelerinin sempatisini kazanan siyasi jestler de bu yeni açılımın bir parçası. Örneğin Cumhurbaşkanı’nın “Dünya 5’ten büyüktür” sloganı ve Güvenlik Konseyi’ndeki “daimi üyeler” arasında tek bir Müslüman ülkenin bulunmadığına dair şikâyeti, bu ülkelerde büyük alkış topluyor. Bu da Erdoğan’ın uluslararası platformda liderlik amacına hizmet eden bir gelişme...
Bu politikanın “üçüncü dünya”da yeni dostlar edinmeye, yeni ilişkiler kurmaya yaradığı açık. Bu, Türk dış politikasına, sıkıntılı bir dönemden geçtiği şu sırada, yeni bir boyut kazandırıyor.
Ne var ki bunu Türk dış politikasının temel hedeflerine ve bu arada Batı ile olan ilişkilerine bir “alternatif” olarak görmek yanlış olur. Kızgınlık anında söylenen “Bizim başka seçeneklerimiz de var” sözünden herhalde kastedilen bu olmasa gerek.
Dış politikada yeni trendler ve boyutlar, mevcut olanların yerine değil, onların yanında yer almaları halinde gerçek bir değer taşır...