Televizyonda AB ile İlişkiler Bakanı Ömer Çelik’i izliyordum.
“AB’de hâlâ dostlarımız, arkadaşlarımız var” diye başladı ve önemsenmesi gereken bir “özel konuşmasını” anlattı...
"
Kendi aramızda konuşurken “Sana bir soru” dediler. “Hiç düşünmeden 1 saniye içinde cevaplayacaksın. Cevabın 2 şıktan biri olacak. Net ve kesin...”
Soru şuydu:
“Tercih zorunda kalsan, şu ikisinden hangisine öncelik verirsin?
1- Demokrasi
2- Hukuk devleti”
Hiç düşünmeden “Hukuk devleti” dedim.
Nedenini de şöyle açıkladım...
“Sokrates’i oylama yaparak öldürdüler.”
"
.......................
İçimden bir “bravo” çektim.
Gerçekten “oylamanın her şey demek olduğu” bir anlayış, “ileri demokrasi” değildir.
Çünkü zamana, koşullara, algılamalara, siyaset liderlerinin karizmalarına, topluma hipnoz gücüne göre oylama sonuçları “eksi değerlere” odaklanabilir.
Toplumların, milletlerin, devletlerin kaderini karartabilecek oy çoğunlukları mümkündür.
Örneğin, Nazilerin Almanya’da iktidar yolunun taşları “lineer oylamalar” olmuştur.
Almanya halkı Hitler’in “hipnoz” denebilecek güçte karizması ve belagatine kapılarak, oylarıyla kendilerini felakete sürüklemiştir.
Yerküreden başka örnekler de sıralayabilirim.
Uzatmadan...
Sadece Bakan Ömer Çelik’in “Sokrates’in oylamayla öldürülmüş olduğu” hatırlatması bir “simge örnek.”
........................
Elbette “demokrasinin en güçlü irade ifadesi” olan “oylamaları” yadsımam hatta rolünü hafif görmem mümkün değil.
Demokrasilerde “çoğunluğun iradesi” asıldır.
Ama...
Hukuk devleti “oylamaların” giderek “popülist demokrasi” yozlaşmasına ya da “otoriterleşme zehirlenmesine” karşı kapsayıcı korumadır.
........................
AK Parti’nin “başkanlık sistemi” hedefine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin -bu konu gündemden düşmüşken- destek vermesi bir muamma.
Bunu neden yaptı?
Bazı iddiaları yazdım.
Sonuncusu ise Devlet Bahçeli’nin “bu destek karşılığında idam cezasını istediği...”
Bahçeli’nin bu tutkusu bilinmeyen şey değil.
Ama...
“Başkanlık sistemine karşı pazarlık darası” olarak kullanıp kullanmadığını bilmiyoruz.
Eğer böyle bir “anlaşma” varsa “idam cezasının yeniden konulması” için bir anayasa değişikliği referandumda kesinlikle kabul edilir.
Belki Abdullah Öcalan’a uygulanması bile “kamuoyu baskısına” dönüşebilir.
Fakat...
Bunlar “ileri demokrasiyi” de kapsayan “hukuk devletine” uygun mudur?
“EVET” diyebilecek akademisyen bulmak çok zor.
Çünkü ceza hukukunun evrensel kuralı “cezaların geçmişe uygulanamayacağıdır.”
Öcalan asılamaz.
Gerçi bazı formüller var ama “hukuka taciz” olur.
Türkiye’nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi üyelerinde “idam cezası” olmaması hükmü kesindir.
Bizim hukukumuza göre de imza attığımız uluslararası hukuk kuralları iç hukukun üstündedir.
Aynı nedenlerle.
“İdam cezasının” yeniden getirilmesi Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin kesin kopması sonucunu üretir.
Bütün bu “hukuk devleti” temel kuralları, bir “referandumla” geçersiz kılınırsa, o zaman yazının başındaki Ömer Çelik’in cevabını bir daha okumak zorunda kalırız.
Bir faydası olmayacağını bilerek...
...........................
Not 1: Adana Aladağ’daki müessif yangında yaşamlarını yitiren çocuklarımıza rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralı çocuklara şifa diliyorum.
Not 2: Bir dış gezi nedeniyle 2 gün yazamayacağım. Hafta sonu “Pazar Kahvesi” sayfamda buluşmak üzere...