22.08.2008 - 00:52 | Son Güncellenme:
Musa Kesler
2001 yılında polise verdiği ifadeler Ergenekon iddianamesinin ana dayanaklarından birini oluşturan Tuncay Güney’in söz konusu açıklamaları, halen Kanada’da hahamlık yapmakta olan bu şahsın 1990’lı yılların ortalarında Türk basınındaki maceraları hakkında da son derece ilginç ve renkli bir öyküye işaret ediyor. İddianamenin ekinde yer alan ifade tutanağına göre, Güney gazeteciliğe Sabah gazetesinde “ofisboy” olarak başlıyor. Ardından Milliyet için dışarıdan hazırlanan bir magazin ekinde (Oskar) teknik sorumluluk üstleniyor. Ardından Fethullah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Samanyolu televizyonunda çalışmaya başlıyor.
O dönemde albay rütbesinde olan Veli Küçük’ün yönlendirmesiyle Akşam gazetesine geçiyor. Güney, burada Behiç Kılıç ve Selahattin Sadıkoğlu’yla birlikte Küçük’ün Akşam’daki gözü kulağı oluyor.
Yener elinden tuttu
Güney’in ifadelerine göre, 1980’li yılların sonunda Pertevniyal Lisesi’nin akşam bölümünde öğrenciyken matematik öğretmeni kendisini Sabah gazetesinde Tevfik Yener’e gönderdi ve Yener’in yardımıyla “ofisboy” olarak işe başladı. Daha sonra aynı gazetenin eklerinde çalışmaya başlayan Güney, Yener’in Amerika’ya gitmesinden sonra işten çıkarıldı.
Bu süreçte birkaç ay işsiz kaldığını anlatan Güney, Tevfik Yener’in Amerika’dan dönüp Milliyet gazetesine dışarıdan bir magazin dergisi hazırlamaya başlaması üzerine, bu ekte teknik bölümde grafiker olarak görev aldı. Yener, Amerika’ya gidince yeniden işsiz kaldı.
Güney, 1991’de kuruluş aşamasında olan Samanyolu TV’ye geçti. Burada kısa sürede iyi bir çevre edinen Güney, Fethullah Gülen’in sohbetlerine de katıldı.
Güney, ifadesinde bu kanalda “Doruktakiler” adlı bir program hazırladığını da söylüyor. Güney, hakkında “JİTEM’ci, MİT’çi” gibi dedikoduların çıkması üzerine bir süre sonra buradan ayrılmak zorunda kaldığını anlatıyor.
Güney’in bundan sonraki durağı milliyetçi çizgideki Tercüman gazetesi. Güney’e bu işi Veli Küçük ayarlıyor. Çalışma şartlarını beğenmeyen Güney, yeniden Küçük’e gidiyor. Küçük de Güney’i HBB televizyonuna gönderiyor. Güney, burada “Küçük’ün adamları olduğunu” iddia ettiği Behiç Kılıç ve Selahattin Sadıkoğlu ile tanışıyor. Güney’in medyadaki en etkin dönemi de böylece başlıyor.
Küçük’ün Akşam operasyonu
Güney’in iddialarına göre Behiç Kılıç ve Selahattin Sadıkoğlu, tam o sırada Küçük’le bağlantılı olarak Akşam gazetesinde bir operasyon yapmaya hazırlanıyorlar. Güney de bu ekiple birlikte Akşam gazetesine geçiyor.
Güney’in iddiasına göre, “Akşam gazetesi sahibi Mehmet Ali Ilıcak, tamamen Veli Küçük tarafından yönlendiriliyordu.”
Gazetede, kimlerin tasfiye edileceği konusunda da son kararı Veli Küçük veriyor ve yine Küçük’ün yönlendirmelerine göre başka gazetelerden transferler yapılıyordu. Gazeteye gelen haberlerin belgeleri de yayımlanmadan önce Veli Küçük’e gönderiliyordu.
Güney, haber sıkışıklığı çektiklerinde de Veli Küçük’ün kendilerini Doğu Perinçek’e yönlendirdiğini ileri sürüyor.
Güney, Akşam gazetesindeki süreci ifadelerinde şöyle anlattı:
“Bir ay gazeteye geldiğimiz fark edilmedi, oturduk hep gizli toplantılar yapardık. Kimleri çıkartacağız, kimleri tasfiye edeceğiz, kimler birinci sayfayı yapacak... Bunları kurardık, fakat bunları Veli Komutan kendi kurardı (...) Akşam gazetesinde biz toplantılar yapıyoruz, bunları tasfiye hareketi için Ayşe Önal’ı, hepsini çıkartmak için...
Mehmet Ali Ilıcak tamamen Veli Albay’ın kucağındaydı... Veli Komutan, Behiç Kılıç daha doğrusu bütün hep kendi adamlarını hepimiz oralara yerleştik. Aslan Bulut’u getirdik.”
Güney, ifadelerinde Akşam macerasının nasıl sona erdiğini anlatmıyor.
Fotomontajı DYP’li milletvekiline sattıGüney, ifadelerinde Mesut Yılmaz ve Abdullah Çatlı’yı yan yana gösteren montaj fotoğrafı DYP milletvekiline nasıl sattığını da anlattı. Birkaç medya kuruluşuyla görüştükten sonra temasa geçtiği milletvekiline fotoğrafı o zamanın parasıyla 5 milyar TL’ye sattığını anlatan Güney, fotoğrafların fotomontaj olduğunu bilmediğini de iddia etti.
Güney, “Taksim’de Marmara Oteli’nin ikinci katında görüştük adamla, fotoğrafın bir tanesini adam gördü, bu fotoğrafı gördükten sonra şey yaptı, para yanlarındaydı zaten. James Bond kahverengi bir çanta, içerisinde Halk Bankası dekontlu 5 milyar vardı” dedi.
Behiç Kılıç, Güney için ne demişti?
Behiç Kılıç, Güney’i nasıl tanıdığını bir röportajında şöyle anlattı: “Güney’i, 1995-96 yılları arasında vekâleten Akşam gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yaptığım dönemde işe aldım. Güneydoğu ve terörle ilgili ilginç söylemleri vardı. Eğitimi yoktu. Ancak, duyduğu bilgileri getirip bize anlatırdı(...) Mesut Yılmaz’ın, Abdullah Çatlı ile aynı karede görünen bir fotoğrafının olduğu bilgisi geldi.
Fotoğraf, o dönemin Afyon milletvekiline 5 bin dolara satılmıştı (...) Araştırmalarımızda fotoğrafın Tuncay Güney tarafından Afyon milletvekiline 5 bin dolara satıldığını öğrendik. Kendisini çağırdım. Ancak, niye çağırdığımı arkadaşlarından öğrenmiş olmalı ki bir daha gazeteye gelmedi.”