05.07.2008 - 14:10 | Son Güncellenme:
Dünya Yargıçlar Birliği (IAJ) Genel Sekreteri ve İtalyan Yargıtayı Savcısı Antonio Mura, "Pek çok ülkede, Avrupa ülkesinde kuvvetler birbirinden tümüyle bağımsız, ayrı değildir. Bu ilke, pratikte asla tam uygulanamadı" dedi.
Mura, YARSAV, Dünya Yargıçlar Birliği (IAJ) ve Demokrasi ve Özgürlük İçin Avrupa Yargıçları Birliği (MEDEL) tarafından Ankara Hakimevi’nde düzenlenen "Kuvvetler Ayrılığı ve Yargıda Örgütlenme Özgürlüğü" konulu uluslararası sempozyumdaki "Kuvvetler Ayrılığı İçinde Yargı" oturumunda konuştu. Yargı bağımsızlığının antik çağlardan beri üzerinde düşünülen bir konu olduğunu ifade eden Mura, uluslararası hukukun da geçen yıllar içerisinde üzerinde ortak düşüncelere sahip olunan bir değerler bütününü oluşturduğunu söyledi. Uluslararası hukukun yargı bağımsızlığının garanti edilmesini devletlere sorumluluk olarak yüklediğini kaydeden Mura, yargı organlarının herhangi bir etki altında kalmadan karar verebilmelerinin "hem bir gereklilik hem de bir zorunluluk olduğunu"
dile getridi Güçler ayrılığı ilkesinin ilk kez Fransa’da Montesque tarafından geliştirildiğini ve 19. ve 20. yüzyıllarda farklı boyutlara taşındığını anlatan Mura, "Pek çok ülkede kuvvetler birbirinden tümüyle bağımsız, ayrı değildir. Bu ilke pratikte asla tam uygulanamadı" diye konuştu. Yasaların objektif kurallardan oluştuğunu belirten Mura, yargının da
siyasi rekabette tarafsız bir konumda olduğunu, demokratik ve kişisel özgürlüklerin garantörü konumunda yer aldığını kaydetti. Mura, Avrupa ülkelerinde yayımlanan bazı makalelerde yargı-devlet güçleri çatışmalarının göze çarptığını, İtalya ve Fransa başta olmak üzere bir çok ülkede bu tür çatışmaların görüldüğünü bildirerek, "Yine de yargıç,
hükümetin yargıcı olmamalı. Bu noktada her şeye rağmen çok sağlam durmamız gerek" dedi. Yargıçların referans noktalarının kanunlar ve insan temel hakları olduğunu aktaran Mura, adaletin insan hakları karşısında tarafsız olamayacağını, aksine onu koruması gerektiğini ifade etti.
Yargının bağımsızlığı için yargının yanı sıra yargıçlara da bağımsızlık güvencesi verilmesi gerektiğini anlatan Mura, bağımsızlığı tarafsız bir adalet için gerekli gördüklerini söyledi. Yargı bağımsızlığının adil yargılamada temel bir gereklilik olduğunu, "bir sınıf ayrıcalığı olmadığını" belirten Mura, "yargının bağımsızlığının eşitlik prensiplerini ve varoluş nedenlerini koruması anlamına geldiğini, hakiki tarafsızlığın da garantisi olduğunu" ifade etti.
"BUGÜN 3 DEĞİL 4 ERK VAR"
Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rıza Türmen de "demokrasilerde seçilmemiş kurumların öneminin giderek arttığını, seçilmişlerinse değer kaybettiğini" söyledi. Bir ülkedeki Merkez Bankası Başkanının verdiği beyanın piyasaları etkilediğini ancak, Maliye Bakanının açıklamalarının bu denli etki yaratmadığını savunan Türmen, şunları kaydetti: "Seçilmeyen organlar günümüzde daha çok önem kazanıyor. Bunlar kamu hizmeti veren ve sağlık, çevre gibi alanlarda risk ölçen kurumlar. Bunlar, beyanlarda bulunuyorlar. Beyanları, seçilmiş iktidarlardan daha etkili ve güvenilir bulunuyor. Siyasilerin inandırıcılığı giderek azalıyor. Bugün 3 değil 4 erk var. Dördüncü erk bu kamu kurumlarıdır. Bunların arasında yargı organları da bulunuyor. Bunlar demokrasiyi tehdit etmek bir yana, onu güçlendirirler." Dördüncü erkin küreselleşme sonucu öneminin arttığını belirten Türmen, böylece ulusal yargı ve yargıçların daha fazla uluslararası nitelik kazandığını ve uluslararası sözleşmelerin yarattığı ortak hukuk alanının
ortaya çıktığını anlattı. Ortak hukuk alanının ulusal hukukları da etkilediğini ifade eden Türmen, ülkelerin hukuk sistemlerini ortak hukuk alanına adapte etmeye çalıştıklarını kaydetti. Türmen, "Bütün bunlar ulusal yargı organlarının ötesine geçiyor. Uluslararası yargı organları giderek artıyor. Bunların yarattığı eş güdüm sorunu da ortaya çıkıyor.
Bu durum yargıçları ve hukuku etkilediği gibi demokrasiyi de güçlendiriyor" dedi.
Yargıçların rolünün ülkedeki anayasal düzeni korumak olduğunu anlatan Türmen, halk tarafından seçilen bir partinin parlamentoda temsilinin demokrasinin sadece formal yanını oluşturduğunu kaydetti. Bu durumun demokrasi için yeterli olmadığını savunan Türmen, ikinci Dünya Savaşı sürecinde de demokratik yöntemlerle iktidar olan partilerin otoriter ve totaliter rejimlere yöneldiğini hatırlattı. Türmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu nedenle bunlar tek başına yeterli değildir. Demokrasinin temel değerlerinin sağlanması gerekmektedir. Kuvvetler ayrılığı demokrasinin omurgasıdır. Amaç da kuvvetin tek elde toplanmasını önlemektir. Aslında kuvvetler ayrılığında siyasi iktidara güvensizlik yatıyor." "Bir yasanın Anayasa’ya uygunluğunun denetimi TBMM’ye verilirse bu durum kuvvetler ayrılığı ilkesine tamamen aykırıdır" diyen Türmen, Meclis’in Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği kararlar için yeni yasa çıkarmasının kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu bildirdi.
"BİÇİMSEL SANDIK DEMOKRASİSİYLE DEMOKRATİK OLUNMAZ"
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Özdemir Özok ise Türkiye’nin hukuki kavramların birbirine karıştığı ve çatıştığı bir sürecin içinde bulunduğunu söyledi. Özok, şöyle konuştu: "Kuvvetler ayrılığını bugünlere getirmede insanlık büyük bedeller ödedi. Her dönemde siyasetçiler iktidarlarını ayakta tutmak istediler. Bunun denetimi ancak kuvvetler ayrılığıyla olur. Bunu da tam bağımsız yargı sağlayabilir. ’Anayasa Mahkemesi nasıl benim tasarruflarım
hakkında karar verir’ derseniz, o noktada kuvvetler ayrılığı yok olur." Sorunların, demokrat olmak, başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı göstermekle aşılabileceğini ifade eden Özok, şunları kaydetti: "Biçimsel sandık demokrasisiyle demokratik olunmaz. Yürütmeyle yargının tek elde toplandığı sistemlerde tam bağımsız yargı olmazsa olmazdır.
Ancak, Türkiye’de bu sistem işlemiyor. Şu anki iktidar ve öncekiler yargıyı ayağında bir pranga gibi görüyor. AKP’ye açılan kapatma davasının ardından yaşananlar Türkiye’nin hukuk devletinin ne kadar uzağında olduğunu göstermiştir. Boy boy manşetler, günlerce süren tartışmalar, neredeyse ’Yargıtay Başsavcısını davaya açtığına açacağına bin pişman etti’ diyeceğiz. Ergenekon davası ile ilgili de gizli bir dosya olmasına rağmen neler yazılıyor neler. Bu bakış Türkiye’de yargı bağımsızlığının asla ve asla gerçekleştirilemeyeceğini gösteriyor." Oturum başkanı, Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı Prof. Dr. İoanna Kuçuradi da yargının kurumsal bağımsızlığının şart olduğunu, ancak kuvvetler ayrılığının oluşabilmesi için bunun yanı sıra yargıcın da hem entelektüel hem de etik olarak bağımsız olması gerektiğini vurguladı. Kuçuradi, yargıçların kararlarını ideolojinin, kamuoyunun ya da kendi ahlak anlayışlarının etkisi altından kurtulması gerektiğini belirterek, kararların uluslararası hukuk kurallarına dayandırılması gerektiğini söyledi. Kuçuradi, işini bu şekilde yapan bir yargıcın yargı bağımsızlığına katkıda bulunacağını ifade etti.