PKK’nın bir numarası Murat Karayılan, ‘Öncelik silahların susmasıdır, kimse kimseye saldırmasın. Bu işi kendi aramızda konuşmaya başlayalım önce... Silahla değil, diyalogla işe başlayalım’ diye konuşuyor
Diyalog için gerekirse akil adamlardan oluşan bir mekanizma öneren Karayılan, ‘Önemli bir eşikteyiz! 1993’te de barış fırsatı vardı, kaçtı. Bu defa da kaçmasın. Artık kan dökülsün istemiyoruz” dedi
KANDİL DAĞI, Kuzey Irak
PKK uzun yıllardır Kandil Dağı’ndan yönetiliyor. “Önderlik makamı İmralı’dır” diyorlar, ama bugün PKK’nın bir numarası Kandil’de, dağda yaşayan Murat Karayılan.
Geçen cumartesi günü Kandil Dağı’nın eteklerindeki iki odalı ve basık tavanlı kerpiçten bir köy evinde Murat Karayılan’la dört saat konuştum.
Bulunduğumuz yer bir PKK üssü değildi ama onların deyişiyle ‘PKK bölgesi’ydi. Zaten böyle olduğu, dağların ve harikulade manzaraların arasından buluşma noktamıza doğru gelirken, etrafta gördüğümüz kadınlı erkekli, omuzları silahlı PKK’lılardan anlaşılıyordu.
Murat Karayılan, PKK’nın beş kişilik Başkanlık Konseyi’nden iki başkan yardımcısıyla birlikte gelmişti.
Bozan Tekin Şanlıurfa Bozovalıydı.
1980 ile 2000 arasında 20 yıl hapis yattıktan sonra dağa çıkmıştı.
Öteki Başkan Yardımcısı, gerçek adı Nuriye Kesbir olan Sozdar Avesta’ydı. Hollanda’da yaşarken yargılanmış, Türkiye’ye iadesi gündemdeyken kaçmış, Kandil’e, dağa çıkmıştı.
Murat Karayılan’ın yanındaki üçüncü kişi Ahmet Deniz, PKK’nın medya ve sivil kuruluşlarla ilişkilerinden sorumluydu.
6 saatlik yolculuk
Kandil yolculuğumuz cumartesi sabahı saat 6’da Erbil’den başladı. Üç araba değiştirdik. Kandil’deki köy evine vardığımızda saat 12’ydi.
Önce Azad’ın kullandığı kendi taksimizle, İran sınırına yakın Renya’ya geldik. Yanımda, bu coğrafyada, Güneydoğu’da yıllardır kim bilir kaç kez birlikte dolaştığım gazetemizin Ankara bürosundan Namık Durukan vardı.
Renya’da araç değiştirdik.
Dağlara vurduk.
Heyecan başladı.
Olayın kendi gerilimi...
Aynı zamanda nefes kesen doğa güzellikleriyle, kaya diplerinden fışkıran turuncu renkli ters laleler, kıpkırmızı gelincikler, ceviz ağaçları, nar ağaçlarıyla... Ve dipsiz kuyu gibi uçurumlarıyla bir yolculuk..
Japon yapımı kaçakçı cipiyle bir tarafı uçuruma açılan daracık, taşlı toprak yollardan dağa tırmanırken, dağdan inerken öyle anlar oldu ki yüreğim ağzıma geldi.
Tıpkı 1994’te, yine Kandil’de, İran sınırına bitişik Zeli kampına sığınmış PKK’lılarla görüşmek için fırtınalı, berbat bir sonbahar günü yaptığım seyahatta, veyahut 1993 yılı nisan ayında Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde, Suriye kontrolündeki Bar İliyas kasabasında Abdullah Öcalan’la geçirdiğim 24 saatte olduğu gibi...
Öyledir, bazen adrenalin yüklemesine ihtiyaç duyar gazeteci milleti...
Fotoğraf çekmek yasak!
Kayalıkların arasından gürül gürül akan suları aracımızla iki kez geçtik.
Silahlı PKK’lılar durduruyor.
Araç değiştirdikten sonra yine yola koyuluyoruz. Bu kez bir köy evinin önünde ihtiyaç molası. Cep telefonlarımızı kapatıp evde bıraktık, sonra yeniden yola devam...
Altı saat geçiyor.
Cumartesi günü saat 12’de Murat Karayılan bizi köy evinin önünde karşılıyor.
Karayılan, “PKK kırsalına galiba bu ilk gelişiniz” dedi. Zeli’yi, Bekaa’da Öcalan’la görüşmemi saymazsak öyleydi.
Hakkâri tarafını, Yüksekova’yı ilk gördüğümde de, barış gelse bu coğrafya tek başına turizm geliriyle kalkınır diye düşünmüştüm.
Şöyle dedim Murat Karayılan’a:
“Gazeteci kimliğimle buradayım. Türkiye’den herhangi bir yerden, herhangi bir mesaj vesaire getirmiyorum. Aklınıza böyle bir şey gelmesin. Bir gazeteci olarak PKK yönetiminin ne düşündüğünü öğrenmeye geldim.”
Şunu da ekledim:
“Bu görüşme lütfen kamerayla da kaydedilmesin. Biz gazeteci milleti haber konusu olmak yerine, haber yaparız.”
Karayılan:
“Sadece arşivimiz için beş on dakikalık görüntülü kayıt yapacağız.”
Onlar kendi teyplerini, Namık bizim teybimizi muşamba kaplı masanın üstüne koyup sohbeti başlattık.
Murat Karayılan’ın ilk sözü:
“Propaganda amacımız yoktur. Bir barış umudumuz vardır. Bu nedenle görüşmeye karar verdik sizinle...”
Olumlu mesajlar
Karayılan olumlu mesajlar verdi.
Negatif değil pozitif konuştu.
“Öncelik, silahların susmasıdır, kimse kimseye saldırmasın” dedi. Diyalog için somut bir mekanizma önerirken şöyle dedi:
“Önemli bir eşikteyiz!” 1993’te de, o tarihte ilan edilen ateşkesle de ‘büyük bir barış fırsatı’ ele geçirildiğini belirtti. Ancak ‘siyasal irade boşluğu‘ olduğu için ve sorun zamanın hükümeti tarafından tümüyle askere havale edildiği için, bu fırsatın heba edildiğini söyledikten sonra şöyle dedi:
“Barış fırsatı bu defa kaçmasın.”
Ekledi:
“Artık kan dökülsün istemiyoruz. Çünkü yıllar geçer yine aynı noktaya geliriz. Kan kaybeder Türkiye. Askeri yöntemlerle PKK bitirilemez; 25 yıl denendi bu ama olmadı.”
Ateşkesin 1 Haziran sonrasında, yine tek taraflı olarak uzayıp uzamayacağı konusunda herhangi bir şey söylemeyen Karayılan şöyle dedi:
“Öncelik, silahların susmasıdır.”
“Yani silah bırakma değil mi?”
Karayılan:
“Silah bırakma sonraki aşama... Önce silahların susması gerekiyor. Kimse kimseye saldırmasın. Bu işi kendi aramızda konuşmaya başlayalım önce... Silahla değil, diyalogla işe başlayalım, biz bize konuşalım.”
Araya giriyorum:
“Nasıl olacak bu? Bir yanda devlet, bir yanda PKK mı? Bu olacak iş mi?”
Akil adamlar mekanizması
Karayılan’ın mekanizması şöyle:
“İlk adımda silahlar susacak... Sonra diyalog başlayacak... Diyalog yeri İmralı’dır... Kabul edilmiyorsa, diyalog yeri biziz... Bizi de kabul etmiyorsa, siyasal olarak seçilmiş iradedir, (burada DTP’nin adını zikretmiyor, ama ben belirtince başıyla onaylıyor, HC)... Bu da olmuyorsa, o zaman ortak bir komisyon kurulur bir yerde, akil adamlar bir araya gelir. Örneğin İlter Türkmen, (eski Dışişleri Bakanı ve Büyükelçi) gibi, sizin gibi insanlar toplanır, böyle bir mekanizma harekete geçer, çalışmaya başlar... Böyle bir mekanizma muhatap alınır diyalog için devlet tarafından...”
Ekliyor Murat Karayılan:
“Neden olmasın, niçin böyle bir mekanizma oluşturulmasın ki?..”
Neden oluşturulmasın diye sorunca, Karayılan da soruyor:
“Siyasi irade mi yok?.. Boşluk siyasal alanda mı? Akla takılıyor, 2005’teki Başbakan nerede diye...”
PKK’nın bir numarası Murat Karayılan’la dört saatlik Kandil Dağı görüşmesinin ikinci bölümü ve Kuzey Irak notlarının beşincisi yarına...
‘10 askerin şehit olmasından biz de üzgünüz’
Şunu sordum Karayılan’a:
“Tek taraflı ateşkes, eylemsizlik dediniz, bunu 1 Haziran’a kadar uzattığınızı açıkladınız. Peki bu arada Diyarbakır ve Hakkâri’de 10 askerin şehit olmasına yol açan son PKK saldırıları neydi?”
İlk tepkisi şu oldu:
“Bundan biz de üzgünüz.”
Şöyle devam etti Karayılan:
“Merkezden planlı bir şey değildi bu. Yerel düzeyde, sahada kendi inisiyatifleriyle alınmış bir karardı. Askerin araziye çıktığını görüyor, bir operasyonla üzerine gelindiği hissiyatına kapılıyor ve kendini korumak için tedbir alıyor, mayın döşüyor. Biz de üzgünüz.”