ABD’de başkanlık seçim kampanyasının özelliklerinden biri, yarışın son aşamasında iki adayın yüz yüze bir televizyon tartışmasına katılmalarıdır.
1960’dan beri uygulanan bu sistem, Amerikan seçmenlere iki rakip adayı daha yakından tanımak ve görüşlerini öğrenmek fırsatını veriyor.
Her biri 90 dakika süren ve üç kez düzenlenen bu TV “şov”larının kuşkusuz seçmenler ve özellikle “kararsızlar” üzerinde bir etkisi var. Bu bakımdan adaylar ülke ve hatta dünya çapındaki bu TV yanında başarılı olmaya büyük özen gösterirler.
ABD’de başkanlık seçimlerine 6 hafta kala, Demokrat aday Hillary Clinton ile Cumhuriyetçi aday Donald Trump arasında dün Türkiye saatiyle sabaha karşı düzenlenen TV karşılaşması, kritik bir zamanda gerçekleşti. Kampanyanın başlarında Clinton’un epey gerisinde görünen Trump, son günlerde ona yetişmeyi başardı. Nitekim bazı anketler iki adayı başa baş durumda gösteriyor.
Mizaç ve görüş farkı
Çoğu gözlemci, dünkü TV tartışmasında Hillary’nin Trump’a göre çok daha iyi bir performans sergilediğini belirtiyor. Bu hamlenin kararsızlar üzerinde Clinton’un lehinde bir hava yaratabileceği söyleniyor. Ancak önümüzde iki TV karşılaşması daha var. Geçmişteki tecrübeler, ilk TV başarısının sandıktaki zaferi her zaman garantilemediğini hatırlatıyor. Dolayısıyla, bugün için kesin bir tahminde bulunmak zor...
Bu TV tartışması -iki adayın konuşma ve davranış tarzı gibi- temel meselelerle ilgili görüş ve duruşlarının da çok farklı olduğunu açıkça ortaya koydu. Hillary’nin her iki alanda da rakibinden daha üstün bir performans gösterdiği açık.
Trump’ın kendisinin başkan olma yeteneğine sahip olduğunu, Clinton’un ise onun kadar “dayanıklı” olmadığını söylemesi lafta kaldı. Hillary sözleri ve hareketleriyle dahi daha “presidential” göründü...
Nereden nereye...
Tartışılan konulara gelince, ekonomiden asayişe, ırk ayrımından kadın haklarına, IŞİD’den Irak’a, Rusya’dan İran’a kadar ele alınan meselelerde iki adayın birbirinden ne kadar farklı düşündükleri net biçimde görüldü.
Açıkçası, geçmişte Demokrat ve Cumhuriyetçi başkan adayları arasında bu kadar meselede bu kadar derin bir uçurum yoktu. Kuşkusuz bunda Trump’ın geleneksel Cumhuriyetçi çizgisini de aşan bazı görüşlere sahip olmasının rolü var.
Trump bu tartışmada koyu sağcı bir pozisyon sergilerken, Hillary kendisini merkez-solda konumlandırmaya çalıştı.
Trump’ın bu seçim kampanyasının başından beri söyledikleri ve yarattığı şaşkınlığa rağmen Clinton ile başa baş duruma gelmesi, Amerikan toplumundaki önemli bir değişikliğe ve de bölünmeye işaret ediyor.
Bu trendin daha çok hangi tarafa meylettiğini 8 Kasım’da sandıktan çıkacak sonuç gösterecektir.