Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, son haftalardaki eylemleri ve söylemleriyle bizi şaşırtmaya devam ediyor.
Önce Ankaraspor maçında kulübeyi tekmelemesini yadırgamış, sonra hakem Deniz Çoban ile girdiği diyaloğu eleştirmiştik.
Bülent Uygun’un hırsını, kazanma isteğini, zor koşullarda olanaksızı başarma azmini takdirle karşılıyorum.
“Kulübenin ruhsatı yoktu o yüzden yıktım” diye esprili yaklaşımının da yaptıklarından duyduğu pişmanlığın değişik bir ifade şekli olduğunu düşünüyorum.
Şu fikri de kabul edilebilir görüyorum; “Ankaraspor maçındaki patlaması, giderek motivasyonunu yitiren takımı ateşlemek içindi.  O tribünde otururken Sivasspor deplasmanda Ankaragücü’nü yendi. Beşiktaş gibi rakiple berabere kaldı. Şampiyonluk potasındaki yerini korudu.”

Şaşırt bizi Bülent hoca
Yöntemler değişik, tarzlar farklı olabilir. Bülent hocanınki de böyle diyelim.
Gel gelelim önceki gün İzmir’de bir üniversite tarafından düzenlenen panelde yaptığı konuşma, sadece tarzının değil, olaylara ve topluma bakış açısının da ne kadar marjinal noktalarda olduğunu anlamamızı sağladı.
Şöyle dedi Bülent Uygun o panelde:
“Sivas’ta gece hayatının olmaması başarımızdaki en önemli etken. İstanbul’da Laila, Sivas’ta ise La ilahe İllallah. Futbolcularımın alkol satın alabileceği birkaç büfe var. Onlarla iletişim halindeyim. Herhangi bir oyuncum içki aldığında haberim oluyor, gerekli uyarıyı yapıyorum”.
Ne demek bu?
Futbolcu sokakta adım adım takip ediliyor, mahalle değil, adeta kent baskısı uygulanıyor.
Bülent hoca tarafından da sosyal yaşamın kısıtlı olduğunun dile getirildiği ortamda, kısır döngünün içine hapsediliyor.
Verilmek istenen mesaj çok net; “Aman haaa, haramdan uzak durun. İçki içen insan başarılı olamaz.”
Peki, bu takımın zirvede yer almasında büyük rolü bulunan Petkoviç, Balili, Bilica, Kamanan, Sylla, Tum, Oliveria, Diallo gibi farklı kültürlerden gelmiş diğer oyuncular ne yapıyor?
Büfeye kapıcının çocuğunu mu yolluyor?
Onları oruç tutmaya zorlayamayacağınız gibi, alkol almaktan nasıl uzak tutabiliyorsunuz?
Muhafazakâr anlayışa sahip olabilirsiniz. Dini inançlarınıza göre yaşayabilir, gereklerini yerine getirebilirsiniz.
Bu sizin kişisel tercihinizdir ve saygı duymak gerekir.
Tehlike, sizin gibi düşünmeyen insanları bir potada eritmeye kalkmak, toplumun bir kesimini tu-kaka gösterip, kutuplaşmaya çanak tutmaktır.
Futbolun üst düzey oynandığı ülkelerde başarının anahtarı “İçki içmemek, gece hayatından uzak durmaktır” demeye kalkarsanız size tebessüm ederler.
Yasak koymak yerine futbocunun neyi ne kadar yapabileceğini, alkolün ve seksin performansı nasıl etkileyebileceğini anlatmak dururken, İstanbul’daki Laila ile Sivas’taki La ilahe İllallah’ın ne alakası var Bülent hocam?


Sütten ağzı yanan...

Futbol camiasını ayağa kaldıran, “Vay be ne yemekmiş?” dedirten organizasyonu anımsarsınız.
FIFA gözlemcileri Sabri Çelik ve Muhittin Boşat, eski Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un da davetli olduğu yemeğe katılınca yer yerinden oynamıştı.
Gözlemci ve Temsilciler Kurulu Başkanı Kemal Dinçer ise “Onlar bizim aile fotoğrafımızda yer alamazlar” diyerek resti çekmişti.
Ulusoy ile aynı masaya oturanların masumiyetinden söz edilemezdi. Bu yüzden gereği yapılmalıydı.
Neydi gereği? Çelik ve Boşat’a, Süper Lig’de gözlemcilik yaptırmamak. Sonra Avrupa’da maça gitmelerini engellemek.
Plan uygulamaya kondu, Çelik ve Boşat’ın, Türkiye’deki gözlemcilikleri fiilen askıya alındı.
Sırada Avrupa vardı. Ancak sezon başında yaşanan Bülent Demirlek örneğinden sonra planın bu ayağını uygulamak kolay değildi.
FIFA’ya “Bu adamlar eski federasyon başkanıyla yemek yediler, biz cezalandırdık. Siz de görev vermeyin” mi diyeceklerdi?
Bir ara niyetlendiler, ancak cesaret edemediler.
Belki de ilk tepkilerinin ne kadar abartılı olduğunun farkına vardılar.
Ya da birileri, o meşhur mektuplardan bir tane daha yazılmasını ve yeni bir skandalın yaşanmasının önüne geçti!
UEFA geçenlerde Sabri Çelik’e tebligat yaptı. Çarşamba günü de Muhittin Boşat’a.
Şimdilik deniz durulmuş görünüyor. Ancak Haziran ayı fırtınalara gebe.
Milli takımlarından, MHK’sine, Tahkim’inden Disiplin Kurulu’na pek çok taş yerinden oynayabilir.
Dolayısıyla Çelik ve Boşat’ın, UEFA’daki konumları da değişebilir.
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş.
Hele yoğurt tepsisi bir bitsin de!..


Milli takım ve reklamlar
Hepsi, ülkenin hatırı sayılır firma ve kuruluşları.
Futbol Federasyonu’nun, milli takımların ana sponsorları.
Önce Avrupa Futbol Şampiyonası’nda izlemiştik o reklam kuşaklarını.
Şimdi de İspanya maçı arifesinde.
Milli Takımın ne kadar güçlü, yürekli ve büyük olduğunu anlatmaya çalışmakla kalmıyor, izleyenlerin de tüylerini diken diken ediyor doğrusu!
Adeta cesaret hapı her biri!
Fatih Terim kükrüyor, oyuncuların bastığı yer titriyor.
80 bin kişilik Bernabeu’da, son Avrupa şampiyonuyla üstelik onca eksik oyuncuya karşın, imkansızı başarabileceği hissi uyandırıyor insanda.
Sahadaki futbolcuya, televizyon başındaki milyonlara “Sen Türk’sün, sen başarırsın” inancı aşılıyor.
Heyecanlı, duygusal, milliyetçi bir toplumuz.
Severiz bu tarz motivasyonları.
Voltran gibi gücümüzü birleştirdiğimiz vakit aşamayacağımız engel, ulaşamayacağımız başarı yokmuş gibi hissederiz.
Kolay dolduruşa gelir, gerçeklerle yüzleşince de, akıl almaz çöküntü içine gireriz.
Dünyamız kararır, çevremize küser, sevdiklerimizi kırmaktan kaçınmayız, gerçeklerden uzaklaştığımız bu süreçte.
Ne olur dikkat!
Bu gece sevincimizi de üzüntümüzü de abartmayalım.
Onca sıkıntı ve sorun yaşarken, bir maç için hayatımızı zehir etmeyelim.