15 Temmuz darbe kalkışımının ardından gazetelerde okuduklarımız, TV’de izlediklerimizle dehşet ürpertileri içindeyiz.
Sanki dev bir “meteor (göktaşı)” düştü Türkiye’nin ortasına.
Toz bulutu dağılırken ortaya çıkanlar inanılır gibi değil.
Devletin bütün kurumlarına “habis” hücreler yürümüş.
Hatta sarmış.
Fethullah Gülen’in “askeriye, adliye, mülkiye” formülüyle bu 3 kurumu hedef gösterdiğini okuduğumda, doğrusu böylesi hiper büyüklükte kapsamı aklıma bile getirmemiştim.
Ama...
Gerçekmiş.
......................
15 Temmuz gecesi yaşadıklarımız “habis hücreler saldırısının” gerçeklik aynalarına “vahim” yansımasıydı.
Daha sonraları “TSK’nın yüzde 50 - 70’ni oluşturdukları” iddialarına tanık olduk.
Hem de TSK’nın röntgenini çekmek konumunda olanlardan.
“Ordum eyvah, Türkiye’m eyvah” dedirten bir istatistik veriler ortaya konuldu.
......................
Dünkü Hürriyet’in başlığı “GİZLİ DARBE 2013’TE” idi.
Alt başlık:
“Darbe girşimi sonrası tutuklanan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na mensup generallerin önemli bir bölümü 2013, 2014 ve 2015 YAŞ (Yüksek Askeri Şûra) toplantılarında terfi etti.”
2013 YAŞ’ında terfi alan toplam 41 generalden 21 tutuklanmış.
O dönem tuğgeneralliğe terfi eden 25 kurmay albaydan 18’i darbe girişiminden tutuklu.
Onların ilk 9 sırada terfi edenlerin tamamı cezaevinde.
2014 YAŞ’ında ise terfi edip tuğgeneral rütbesine yükselen 21 subaydan 11’i tutuklandı.
2015 YAŞ’ında terfi alan 22 general de tutuklu... (Haber bu kan dondurucu rakamlarla sürüyor.)
.....................
Acaba bunlar da denizdeki buzdağının sadece görünen kısmı mı?
Derinlerde çok daha kaygı verici bir kitle mi var?
.....................
Vali, kaymakam, emniyet müdürü, amiri daha pek çok idari yapıdaki gözaltları ve tutuklamalar sürüyor.
Büyük rakamlar.
Yargıda da öyle.
Bir “heyelan” yaşıyoruz.
Zehir yayılmış altımızdaki toprak kayıyor. Sonrasında artık çağdaş, laik, parlamenter demokrasinin sağlam zeminine basmayı umut ediyoruz.
......................
Böyle büyük heyelanlarda ne yazık ki bazen olayla ilgisi olmayanlar da sürüklenip gidiyor.
Oysa...
“Hukuk devleti” bu durumlarda bile gerçekçi ve adil bir “süzme” yapabilmelidir.
Gözaltına alındıktan sonra tutuklanmadan tahliye edilenleri okudukça ve TV’den izledikçe hukuk devleti özeninin şu toz duman arasında bile gözetilmeye çalışıldığı izlenimini alıyoruz.
Ama...
Gene de “sapla samanı ayırmakta” adalet ilkeleri daha da etkinleştirilebilir.
Kurunun yanında bazı yaşların da yanmakta olması mümkün.
Kendi mesleğimizden bir örnek vereyim.
Nazlı Ilıcak’ı seversiniz ya da sevmezsiniz...
Fikirlerini paylaşırsınız ya da paylaşmazsınız...
Bunlar ayrı.
Nazlı’nın yanlış kişilerle, yanlış fikir platformlarında yer almış olması mümkün.
Bazı yanlışları da savunmuş olabilir.
Ama... Demokrasi çerçevesinde kalarak...
1969’dan beri, 47 yıldır tanıdığım Nazlı Ilıcak’ın bir darbe komplosu içinde -bilerek- yer aldığına kesinlikle inanmam.
1970’li yıllarda Nazlı’nın yazdığı gazetenin Genel Yayın Yönetmeniydim.
12 Eylül sabahından başlayarak gazetenin kapanmasına bile sebep olabilecek yazılarıyla nasıl uğraştığımı, bazı “Kesin kapatılırız” diye düşündüğüm satırlarını hattırlıyorum.
Babası 27 Mayıs 1960 ihtilali tarafından hapsedilen eski Bayındırlık Bakanı Muammer Çavuşoğlu idi.
“Askeri Darbeler” Nazlı’nın hayatı boyunca “travması oldu.”
İstanbul’daki Fransız Lisesi’nde askerlik dersine gelen subaya “ayağa kalkıp işaret parmağını sallaya sallaya demokrasi dersi vermeye çalışan, darbeleri kınayan konuşmalarını” sınıf arkadaşlarından -eşim Canan da onlardan biridir- dinlemişimdir.
Sonuç... Hürriyet’te Ahmet Hakan’ın yazdığı, TV’de Altan Öymen’in söylediği gibi “onun darbeci bir hareketin içinde olması” bana da “ihtimal dışı” görünüyor.
Ölçüleri çok aşan satırları ve konuşmaları olmuştur.
Siyasi fikirlerimiz, taraflarımız da farklıdır.
Ama vurgulayayım ki...
Nazlı eleştirilebilir. Hatta suçlanabilir... Ama “darbecilikle” değil.
FETÖ’cüleri bilmem sempatim de yoktur. Yasadışı örgütlerin tümüne karşıyım. Ama yazdığım kişi 73 yaşında bir kadın gazeteci.
Hürriyet’te Ahmet Hakan’ın dün yazdığı gibi istese kaçabilir, Avrupa’da, Amerika’da rahatça yaşayabilirdi imkânları olduğu halde yapmamış.
Karar elbette bağımsız yargının.
Uzun süre gözaltında bekletilmeden savcının önüne çıkarılması ve sorgulanması insani bir bakıştır.