Siyasal şekersiz aşureyi, nasıl olsa hiç bıkmadan kaşıklayıp durmakta, birtakım yorumcular, TV ekranlarında.
* * *
Biz de, 88 yaşındaki T.C.’de; son 5 günün içinden gözümüze ilişenleri buketleştirmeye çalışalım.
* * *
Pazar günkü Sabah gazetesinden, Barış Sözal’ın bir haberi:
“Beşiktaş’ta bir binanın arkasındaki yamaçtan kayan toprak ve kaya parçaları, 3’üncü kattaki evin duvarını yıktı. Uyurken enkaz altında kalan 10 yaşındaki Efe’yi itfaiye ekipleri kurtardı.”
* * *
Haberden bazı ayrıntılar:
“Vatandaşlar, duydukları büyük gürültünün ardından yataklarından fırladı. Kendilerini dışarı attı. Toprak kayması sonucu 3 katlı binanın üçüncü kat duvarının yıkıldığı fark edildi. Efe toprak altındaydı.”
* * *
“Küçük çocuğun bir mucize eseri hayatta kaldığını belirten bir itfaiye görevlisi, ‘Kaya toprakla birlikte sürüklenmese Efe’nin kurtulması mucize olurdu. Verilmiş sadakası varmış’ diye konuştu.”
* * *
“Bazı vatandaşlar, gecekondulaşmaya göz yumulduğunu belirterek yıllar içinde çok küçük olan gecekondu halindeki evin kanunsuz bir şekilde büyültülerek bu hale getirildiğini savundu.”
* * *
Pazartesi günkü Milliyet’in, çerçeve içine alınmış “BU MİLYONLAR NEREDEN GELİYOR” manşetinin yanında, “ÜLKEDE GÜNDEM TÜRKİYE YARDIMI- SOMALİ’DE BİR TUHAF TARTIŞMA” ve altında da:
“Türkiye yardımları Somali’yi ikiye böldü. Radikaller Türkiye’nin ülkeyi laikleştirmeye çalıştığını iddia ederken, laik kesim ‘din eksenli’ yardım yapılmasından yakınıyor...” manşeti.
* * *
Cuma günü saat 18 sularında ise; İstanbul trafiğindeki keşmekeşin, eşdeğerde bir devamı gibi olan ve Kabataş’tan Gümüşsuyu’na doğru çeşitli boylardaki apartmanlarla yükselip giden Fındıklı’da, bir bankanın üst katında bir “memure” odası.
* * *
Banka odasının penceresi, “Bolahenk” sokağın başında hafta sonlarında Solmaz’la geldiğimiz küçük dairenin Kızkulesi’ne bakan penceresinden görünüyor.
* * *
Çalışma odası, bankanın üst katında olan başı açık hanım; başı örtülü bir hanımla karşılıklı olarak kalçalarını kıvırta kıvırta göbek atıyorlar.
* * *
İnsanın bağırası geliyor:
-Yandan, yandan, yandan...
* * *
Anlaşılan banka görevlisi hanımlar, hafta sonu tatilini kutluyorlar; ne Mehmet Ali Birand’ın “28 Şubat” belgeseli umurlarında, ne Kamu İhale Kurumu’ndaki yolsuzluklar, ne de Meclis’teki kavgalar...
* * *
Pazar gecesi ise, hava ayaz mı ayaz...
Yine Fındıklı’da, yüksekçe bir apartmanın -damın yerini almış- terasında 2 erkek ayakta “mangal partisi” yapıyor.
Bir tanesi eğilerek, önündeki ateşi yelpazeleyip alevlendiriyor ve terasta et pişiriyorlar o ayazda...
* * *
18 Şubat Cumartesi, tüm dünyada “Kedi günü “olarak ilan edilmiş durumda...
* * *
“Kedi” üstüne neler söylenmemiş, neler yazılmamıştır ki...
Çinliler:
-Tanrı, diyorlar; insanın da kaplanı okşayabilmesi için yaratmıştır kediyi...
* * *
Bizde de, az deyim mi vardır kedi üstüne; “kedi fare oyunu”, “kedi köpek kavgası”, “kediyi köşeye sıkıştırmayacaksın”, “kedi gibi nankör”, “kedi gibi bokunu örtme” v.s...
* * *
Sonra kedilerin çeşitleri; bir gözü değişik renkte olan Ankara kedisi, Van kedisi, İran kedisi...
* * *
100 yıl önce Tevfik Fikret’in de, “Zerrişte” (Altın tel) adlı kedisi için yazdığı bir şiir vardır:
“Yaz aşkına dair” dediniz... İşte: Çocukken
Gayet afacan bir kedi sevdim ki elimden
Bir lahza bırakmazdım; uyurken kucağımda
Ruhumda şefkat
Hep üstüne titrer; gece bazen yatağımda
Birlikte uyurduk...
* * *
Kediler nankör falan da değildirler; sadece “özerk”tirler.
Bendenizin de, Köyceğiz’e gidebildiğim dönemlerde; radyum bakışlı simsiyah bir “Otello” vardı.
* * *
Nasıl da anlardı geldiğimizi ve hemen çıkar gelirdi bir yerlerden.
Gideceğimizi anlayınca da, bizden önce ayrılırdı evden.
* * *
Ben kanepeye uzandığımda, gelir o da göğsüme nerdeyse yapışarak yatardı; ben kalkmadıkça da inmezdi yere...
* * *
18 Şubat “Kedi günü” dünyada...
* * *
28 Şubat da; T.C.’deki garip bir volkan dumanı...
* * *
Pazartesi günkü Hürriyet’in manşeti de şöyleydi:
“KARLA DEĞİL TIR’LA SAVAŞ”
* * *
En iyisi galiba, banka görevlisi hanımların karşılıklı göbek atışlarıydı...