Pazar günü sandık başına giden iki Avrupa ülkesinden, Avusturya’dan iyi, İtalya’dan ise kötü haber geldi.
Haberin iyisi veya kötüsü derken, kastedilen şey ortaya çıkan sonucun gerek o iki ülkede, gerekse Avrupa’da demokratik değerleri, siyasal ve ekonomik istikrarı koruyup korumayacağıdır.
Avusturya’daki başkanlık seçimini Alexander Van der Bellen’in kazanması, bu açıdan bakıldığında, iyi olmuştur.
Bellen’in başarısı
Yeşiller partisinin eski lideri olan 73 yaşındaki Prof. Bellen, Avrupa değerlerine ve AB üyeliğine önem veren, liberal eğilimli bir politikacıdır.
Seçimleri yüzde 53.6 farkla kazanmasının önemini daha iyi anlamak için, olayı tersinden almak gerekir. Eğer rakibi Norbert Hofer galip gelseydi, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez, hem Avusturya’da hem de Avrupa’da, aşırı sağcı -Neo-Nazi- eğilimli bir lider oturmuş olacaktı.
Özgürlük Partisi’nin başında bulunan Hofer, özellikle yabancı düşmanlığı, ırkçılığı, koyu milliyetçiliği -ve de AB karşıtlığı- ile tanınıyor.
Böyle bir şeyin, Hofer’in başında bulunduğu Özgürlük Partisi’nin bayraktarlığını yaptığı aşırı sağın ve popülizmin Avusturya’da ve Avrupa’da etkisini artırmasına yol açacağı açıktır. Hele bu trendin birçok Avrupa ülkesinde yayılmakta olduğu bir dönemde...
Bu bakımdan Avusturyalıların sağduyuyla hareket edip tercihlerini Bellen’den yana kullanmış olmaları rahatlatıcı bir gelişmedir.
Renzi’nin kumarı
İtalya’daki olay Avusturya’dakinden farklı ve daha karmaşık.
İtalya’nın genç Başbakanı Matteo Renzi ısrarla savunduğu “anayasa reform paketi”ni hayata geçirmek için bunu referanduma sunmayı uygun görmüş. Böylece -İngiltere Başbakanı Cameron gibi- bir siyasi kumar oynamış oldu.
Aleyhinde biten oylamadan sonra Renzi kampanya sırasındaki sözünü tuttu ve istifasını ilan etti. Dürüst bir davranış, ama bunun sonucunun İtalya’yı -ve de Avrupa’yı- sıkıntıya sokacağı açık.
Renzi İtalya’nın siyasi düzeninden şikâyetçiydi. Haksız da sayılmazdı. Hükümetler kısa ömürlü oluyordu (1945’ten beri 63 hükümet), bürokrasi aksıyordu. Renzi çareyi senatoyu ufaltmakta ve yürütmenin yetkilerini artırmakta gördü.
Seçmenlerin yüzde 60’ının Renzi’ye “hayır” demesinin nedeni sadece bu “reform” planından kaynaklanmıyor. Başbakan’a karşı popülist “Beş Yıldız” partisinden ayrılıkçı Kuzey Birliği’ne kadar çeşitli siyasi gruplar adeta bir ret cephesi kurdular. Ekonomik sıkıntılardan, güç dalgasından şikâyet eden kitleler bu “protesto oyu”nda birleştiler.
Şimdi sorun, bundan sonra ne olacağıdır. Geçici başbakan, geçici yönetim, erken seçim gibi kritik konular gündemde. Buna bağlı belirsizlikler siyasi ve ekonomik istikrarı tehlikeye düşürüyor.
YARIN: Avrupa’ya etkileri