Türkiye’de idam cezasının yeniden yürürlüğe konması için gerekli yasal düzenlemenin yakında Büyük Millet Meclisi’nde yapılacağı anlaşılıyor.
Ankara’da dünkü grup toplantılarında söylenenler, hükümetin harekete geçmek üzere olduğunu ortaya koydu.
İdam cezasına dönüş konusu, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra gündeme oturmuş, halk kesimlerinden bu yönde gelen talepler üzerine iktidar da bunun lehinde bir pozisyon almıştır.
Konu son zamanlarda siyasi, adli ve akademik çevrelerde hararetli tartışmalara yol açmıştır.
İdam cezasının gereği, doğruluğu ve yararı lehinde veya aleyhinde öne sürülen argümanlar bir yana, biz burada bu vesileyle sıkça dile getirilen bir tavır üzerinde durmak istiyoruz.
“Kim ne derse desin!!”
Buna göre Türkiye’nin Avrupa kurumlarıyla uyum çerçevesinde yıllar önce kaldırdığı idam cezasını yeniden uygulamaya karar vermesine Avrupa’dan gelecek tepkileri dikkate almasına gerek yoktur. Kaldı ki dünyada idam cezasını uygulayan hâlâ birçok ülke vardır. Türkiye, Avrupalılar ne derse desin, kendi şartları gereği bunu uygulayacaktır. Onlar karışmasın ve kendi işlerine baksın...
Son zamanlarda giderek sertleşen bir üslupla yapılan bu beyanlar, aslında Ankara’nın Avrupa’ya karşı tutumundaki bir değişikliği gösteriyor.
Diğer bir deyişle, bir tespit olarak diyebiliriz ki Türkiye, kendi sorunlarını ve özel şartlarını ön plana aldığı konularda Avrupa’ya -uyum veya entegrasyon uğruna- artık “tabi olmak” istemiyor... Ve sonuçta Avrupa’dan “uzaklaşma”yı da göze alıyor.
“Bize ne?”
Türkiye’de idam cezasına dönülmesine karşı Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nden gelen tepkiler bu topluluklara dahil olan ülkelerde bu cezanın kaldırılmış olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye’deki tartışmalarda zaman zaman ABD, İran gibi ülkelerde hâlâ bu cezanın uygulanması örnek gösteriliyor. Oysa bu devletlerin AB veya AK üyesi olmadıkları unutuluyor...
Türkiye Avrupa Konseyi’nin 1949’dan beri ilk üyelerinden biridir. Bu 47 üyeli etkin örgütün çeşitli organlarında (parlamentosu dahil) aktif bir rol oynamaktadır.
İdam cezasına yeniden dönülmesi AK’den ve organlarından dışlanmaya kadar gidebilir. AB ile üyelik perspektifi daha da kararabilir...
Buna karşılık, “Avrupa’dan bize ne? Biz kendi bildiğimizi yaparız. Bize kimse karışamaz” denebilir.
Ama böyle bir tutum Türkiye’yi yıllardan beri bir önemsediği Avrupa’dan (maddeten) ve Avrupa vizyonundan (manen) daha da uzaklaştırmış olur.
Bunun da maliyeti iyi hesaplanmalıdır...