Alvin Toffler, yaklaşık 40 yıl önce yazmıştı: “Geleceğin toplumları (Adhokrasi) ile yönetilecek!.” Bürokrasinin ve devlet otoritesinin esneyip yumuşadığı, onun yerini sivil toplum örgütlerinin aldığı bir sistem bu. Adhokrasi’nin, uluslararası alanda en başarılı olduğu yer de spor dünyası. Uluslararası Olimpiyat Komitesi ile futbolun en büyük otoritesi FIFA’nın bu anlamda devletler kadar etkin ve egemen olduğunu biliyoruz. Hatta bazı konularda devlet otoritesine üstünlük ve ayrıcalık sağlayan kararları da alabiliyorlar.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) ve uluslararası federasyonlar, kuruluş statülerinde “kâr amacı gütmeyen kuruluşlar” olduklarının altını özellikle çizerler... FIFA da onlardan biri, belki de birincisi. Çünkü elinde bir organizasyondan daha çok dev bir hazine var: Dünya Kupası.
Kupaya katılan takım sayısı 32, oynanacak maç sayısı 64. Bu maçları tüm dünyada yaklaşık 3.2 milyar futbolsever izleyecek. FIFA’nın yayın hakkı geliri olarak kasasına koyacağı para da 3 milyar ABD doları. Bilet satışları, reklam ve sponsorluk gelirleri, stadyum çevrelerinde oluşturulan Tax Free ‘vergiden muaf’ alanlardan elde ettikleriyle birlikte 2018 Dünya Kupası’ndan FIFA’nın payına düşecek gelir 6 milyar dolar olacak. Bu para, bir önceki 2014 Dünya Kupası’na göre yüzde 25 artış gösterecek.
FIFA, elde ettiği gelirin bir bölümünü paylaşıyor elbette. Örneğin, ülkelere katılım bedeli ve başarı payları olarak ayrılan bütçe 400 milyon dolar! Kupaya katılan her takıma ilk elden 8’er milyon dolar ödenecek. Kupa’yı alacak takım ise 38 milyon dolarlık bir gelir elde edecek. Statlardaki seyirci ve hasılat rakamları da organizatör (FIFA) ev sahibi (Rusya) ve katılan takımlar arasında paylaştırılacak.
Yeniden Dünya Kupası ekonomisine dönersek... Her yıl elde edilen yüz milyonlarca dolarlık gelir ve milyarlarla ölçülen Dünya Kupası ekonomisi, elbette yolsuzluğa da kapı açıyor. Bu kapıdan arka bahçeye (!) geçip finansal suçlara bulaşanlar, yüzsüz biçimde etik yanlışlar yapanlar, ilkeleri unutup kişisel çıkar sağlayanlar elbette az değil. 2015’te Amerikan Adalet Bakanlığı’nın yaptığı incelemeler sonucu birçok uluslararası yolsuzluğun Kosta Rika, El Salvador, Guatemala, Honduras, Nikaragua, Panama gibi Latin Amerika ülkelerinde düğümlendiği görüldü. Ama asıl fecaat FIFA ve UEFA’da iki başkan Sepp Blatter’le Michel Platini’nin başkanlığı bırakmalarına yol açan yolsuzluklarıydı. Her iki organizasyon da iki spor adamının (!) futbolla her türlü ilişkisini kesti.
Rusya’nın tesis yapımı, hazırlıklar ve alt yapı hizmetleri için harcadığı para 11.8 milyar dolar. Bunun %70’i halkın ödediği vergilerden sağlanacak. Parasal yolsuzluklar ve komik (!) hatalar sadece FIFA ve UEFA’da değil, yerel organizasyonlarda da ortaya çıkıyor. Örneğin 2014 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan Brezilya, 2010’da unutulmaz sağ açığı Mane Garrinca adına yapılmış olan eski stadı yıkıp söktü ve 70 bin kişilik yeni bir stat yaptı. Bu iş 550 milyon dolara mal oldu. Dünyanın en pahalı stadı olarak biliniyor.
Bugün otobüs garajı olarak kullanılıyor.
SAYGILI AYRILIK
Fenerbahçe’de Başkan Ali Koç ve yönetiminin en ilginç uygulamalarından biri Aykut Kocaman ile yolları ayırma kararı oldu. Fransız Sportif Direktörle görüşen Kocaman, takımının yeni ihtiyaçlarını sıraladı. Görüşlerini sundu. Karar aşamasına kadar beklemeyi kabul etti. Fenerbahçe yönetimi , şık bir açıklamayla yolların ayrıldığını duyurdu. Her iki tarafın da birbirine saygı gösterdiği bir süreçe tanık olduk. Aykut Hoca, belki duygusal anlamda daha farklı beklentiye sahip olmuştur. Başkan Koç’un ayrılık kararını bizzat telefonla bildirmesi gibi. Ama bu bir ayrıntı. Aykut Kocaman, hak ettiği başarı ve övgüyle kariyerine devam edecek. Geçen sezon onaylamadığım, yanlış bulduğum davranışları oldu. Yine de saygı duyduğum hocaya başarılar diliyorum.
Avcı’nın yorumları
Abdullah Avcı hocamız, güya tatile çıktı... Dünya Kupası’nın her gün en az üç maçla sürüp giden heyecanı, hocayı da olduğu yerde avladı.
Abdullah Hoca, yine de memnun. İşte özet görüşleri:
* Artık savunma, hücum futbolu, kontratak oyunu kavramları çok eskilerde kaldı. Rusya’da bunu bir kez daha gördük. Dünya Kupası’nın yükselen yeni kavramı “Geçiş Oyunu”... Türkiye’de bizim ve birkaç hocanın denediği sistem. Takımlar savunmadayken bile topa sahip olduğunda farklı bir hücum planına sahip.
* Belçika-Panama (3-0) maçı elbette çok ilginç değildi. Ama Meksika’nın Almanya’yı yendiği maç, ders gibi. Meksika çok iyi geçiş oyunu oynayarak son Dünya Şampiyonu’nu yendi. Daha sonra yoruldular ve baskı altında kaldılar. Almanya yenilmesine rağmen doğru oyunu oynadı. Hücumda hemen her pozisyonda ceza alanı içinde çok adamla golü aradılar.
* VAR sisteminin ne kadar yararlı olduğunu gördük. Fransa-Avustralya (2-1) ve İsveç-Güney Kore (1-0) maçlarında skoru belirleyen goller VAR sistemiyle verilen penaltı kararları sonucu atıldı.
* Dünya Kupası’ndaki hemen her takım, lig sezonundan yorgun çıkan oyuncularını hem dinlendirmiş, hem de çok iyi hazırlamış. Futbolcular da müthiş bir istekle, kazanmak için oynuyorlar. Kıran -kırana maçlar izliyoruz.
* Kale ağzında ayağına top bekleyen santrforlar tarihe karışmış durumda. Oyuna hem yapıcı, hem de bitirici hamlelerle katılmaları gerekiyor. Takımların büyük bir bölümü, topu kanatlara atarak oyunu yeniden başlatıyor.
Bencileyin Kupa notları
En iyi hakem: Wilmar Roldan (Kolombiya). İngiltere-Tunus maçında VAR’a başvurmadan anında verdiği penaltı kararıyla.
En keyifli maç: İspanya-Portekiz (3-3).
En başarılı yıldız: Evet, Cristiano Ronaldo.
En takdir ettiğim takım: İzlanda.
En desteklediğim oyuncular: İlkay Gündoğan, Mesut Özil (Almanya), Fernando Muslera (Uruguay).