Bir “cafeteria”nın, garsonların servisine ait getir-götür tezgâhına gençten bir erkek dayanmış ayakta; kara gözlükler gözlerinde, sırtında somonla vişne çürüğü karışımı, takım bir elbise var. Ayaklarında da uçları uzun ve sivri ayakkabılar...
Bir elinde baş parmağı ile küçük parmağına da takılı 3 kocaman yüzük, ötekinde de 2 kocaman yüzük.
Gömleği kavun içi, kravatı da bal rengi...
Kolunda da nal gibi bir saat...
* * *
Bir parkta 60’ını aşkın bir kadıncağız; sımsıkı bağlı saçları, siyah gözlükleri, kısa şortu ve spor ayakkabılarıyla koşarak turlar atıyor; 1 tur, 2 tur, 3 tur...
* * *
Bahçeli bir lokantanın en uzak ve kuytu gölgelik bir köşesinde, rengi kirlenmiş hasırdan fötr biçimi şapkasıyla, tek başına yaşlı bir adam oturuyor; dirseğini masaya dayamış, başını da avucuna...
* * *
Değişik mekânlarda, değişik yaşlarda, 3 değişik insan tipi...
* * *
Acaba hangisi daha çok ilgili, ortalığın biraz olsun durulması beklendiği bir sırada; Hakkâri’de 9 kişinin ölümüne neden olan mayın patlaması üstüne başlayan, Ankara-Hakkâri arasındaki siyasal suçlamalar ve tartışmalarla?
* * *
Ana muhalefet partisi içinde de, kendi kendine kabaran bir hindinin “glu glu”suna benzer, yeni bir zıtlaşma alevlenmede...
* * *
Cimrinin biri, yolda ayak nasırlarına iyi gelen bir tüp merhem bulmuş.
Yolda bulduğu merhem ziyan olmasın diye de; hemen bir ayakkabıcı dükkâna girip, ayaklarına dar gelen bir çift ayakkabı satın almış.
* * *
Bizde de siyasal partiler, çağa ayak uydurma iddiasındaki “demokratik gelişime” dar gelen ayakkabılar gibi...
Ne var ki liderler yeğliyorlar öyle o partileri; tıpkı bir cimrinin yolda bulduğu nasır ilacının ziyan olmamasını istemesi gibi, liderliklerinin ziyan olmamasını istedikleri için.
* * *
Yaşlı bir denizci, mahallenin imamına gitmiş:
-Ah ah imam efendi, demiş; benim bir papağanım var, ama sürekli benimle denizlerde dolaştığı için sadece küfür etmesini biliyor. Eve misafirler geldiğinde, utanıyorum onun bitmeyen küfürlerinden:
-Ananı avradını, kızını kısrağını diye başlıyor ve yedi sülaleni, diye sürüp gidiyor küfürleri...
* * *
İmam:
-Benim de bir papağanım var ama, o da sadece dua etmesini biliyor, demiş.
* * *
Yaşlı denizci:
-Zaten bunu bildiğim için size geldim imam efendi, demiş; acaba benim papağanı, sizinkiyle aynı kafese koysak, vazgeçer mi sürekli küfür edip durmaktan?
* * *
Sonunda imamla denizci anlaşmışlar ve denizcinin küfürbaz erkek papağanını, imamın duacı dişi papağanının kafesine koymuşlar.
* * *
Erkek papağan, duacı dişi papağanın kafesine girer girmez, şöyle bir bakmış dişiye:
-Ulan buraya bak yelloz, demiş; üstüne hemen bir bineyim de, tadını birlikte çıkaralım mı şu hayatın?
* * *
Dişi papağan, hafif kızarmış ve titrek bir sesle:
-Bu da sorulur mu a canım, demiş; yıllardan beri niye dua edip durduğumu neden sanıyordun ki sen?
* * *
Siyasette de, kimlerin niye dua ettiklerini, bilme olanağı var mıdır?
Cesar’ın ünlü sözü malum:
-Sen de mi Brutus?
* * *
“Sükseli hayat”ın imrendirici bir örneği olmak isteyen sonradan görme bir yeni zengin, karısının yaş gününde telefon etmiş kendisine:
-Sevgili karıcığım sürprizimi aldın mı; sana bir limuzin ile bir Çallı gönderdim.
* * *
Karısı:
-Aldım aldım şekerim, çok mersi, demiş; ancak hangisi limuzin, hangisi Çallı anlayamadım; sen gelince söylersin?
* * *
Demokrasimize son yapılan 2 hediyeden biri “evet”, biri de “hayır”...
Ancak hangisinin gerçek bir hediye, hangisinin sahte olduğunu anlayabilme sorunu, bitmeyen bir tartışma depremi yaratmada...
* * *
Ne diyelim:
-Görmemişin bir oğlu doğmuş, çekmiş çükünü koparmış.
* * *
Kamu Personeli Seçme Sınavı sorularının da çalındığı ortaya çıkınca, sınav iptal edildi.
Karamsarlar:
-Böyle başa, böyle traş, diyorlar.
İyimserler ise:
-Kapı da çalınıyor, kapıyı da mı iptal edeceğiz, diyorlar.
* * *
Sabri Esat’tan bir şiirle bitirelim yazıyı:
Sıkıntı
Kopuk taneleridir bir tesbihin akşamlar,
Her günü aynı yerde seyreder aynı camlar;
Günler, camlardan sızan yağmur damlalarıdır
Delik bir tenekeye akan su gibi günler,
Bırakın dökülsünler, bırakın dökülsünler;
Bakmayın boş teneke dolmadıysa yarıdır.
Ve güneş dolaşınca karşı ufkun dağını,
Takvim bir çiçek gibi dökecek yaprağını;
Bir beyaz tüy düşecek önümüze tıp diye.
Nasıl silkiyorsanız bir cigara külünü,
Öyle atacaksınız bir tarafa bu günü,
Odanızda yalnızca ve esneye esneye.