Sadece Türkiye’de değil dünyada da ilginç gelişmelere tanıklık ediyoruz. Özellikle ABD-Rusya ilişkilerinden söz ediyorum. Gelişmelere ve aktörlere bakınca, değişimin “stratejik ölçekte” olduğunu söyleyebiliriz.
Obama, giderayak Kırım’ın işgali nedeniyle Rusya’ya uyguladığı yaptırımları artırdı. Avrupa sınırı boyunca askeri konuşlanmayı ve tatbikatları sürdürüyor. Bir yandan da Rusya’nın ABD başkanlık seçimlerine “siber müdahalede” bulunduğu iddiasıyla 35 Rus diplomatını sınır dışı etti.
Putin ise, bu “psikolojik harekâta” yumuşak bir hamleyle cevap verdi. Mütekabiliyet çerçevesinde ABD’li diplomatlara benzer uygulama yapmayacağını ifade etti. Böylece Obama’ya sistemde etkisini yitirdiğini, hamlelerini ise ciddiye almadığını gösterdi. Bir anlamda Trump’a da göz kırpmış oluyor.
Rusya ile ilişkileri Trump, Obama çizgisinde yürütecek olsaydı, önümüzdeki aylar ve yıllar için analiz yapmak, öngörülerde bulunmak herkes için kolay olacaktı. Ancak, yeni başkan Trump, yayınladığı bir seri Tweet’le, Rusya ile iyi ilişkilere sahip olunmasına karşı olanları “aptal insanlar” ve “ahmaklar” şeklinde nitelendirdi. Böylece işi yeni ve farklı bir boyuta taşıdı. Bununla da yetinmeyen Trump, kendisi başkan olduğunda Rusya’nın ABD’ye daha fazla saygı duyacağını da sözlerine ekledi. Bunun anlamı, Rusya’nın taleplerinin ne olduğunu anlamaya ve ne kadarının karşılanacağına yeniden karar verileceği şeklinde yorumlanabilir. Sonuçta, uzmanların, istihbaratçıların ve akademisyenlerin işi bir hayli zorlaşmışa benziyor.
Bu bağlamda ABD-Rusya ilişkilerinin geleceğini doğru analiz etmek zorunda olan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Tarih, güvenlik sorunları, ittifak ilişkisi, jeopolitik konum, enerji bağımlılığı ve ekonomik ilişkiler de hayal kırıklığına uğramamak için yeni tabloyu doğru okumak gerekiyor. İşin kötü tarafı, “doğru okumaya” mani olabilecek, duygusallığın tavan yaptığı ve ön yargıların hâkim olduğu bir dönemden geçiyoruz. ABD ile yaşanan gerilimler, Rusya ile yeniden yükselişe geçen ilişkiler “objektif” olmaya engel teşkil edebilir.
Eğer, ABD ve Rusya gibi iki büyük güç “iyi ilişkiler” geliştirmeye başlamışsa, bu, “nüfuz alanlarında”, “hayati çıkarlarının tanımlanmasında”, rekabet ve gerilimi azaltacakları, karşılıklı tavizler verebilecekleri bir sürecin başlayacağı anlamına gelir. Bu durumda her iki ülkede çıkarlarının çatıştığı ve yarıştığı bölgelerde jeopolitik okumaları yeni duruma uyarlarlar. Haliyle Türkiye gibi ülkelerin de bu rekabetteki “kıymeti” etkilenir, dahası, manevra kapasitesi sınırlanabilir.
Önümüzdeki süreçte ABD ve Rusya, öncelikli rekabet alanları olan Doğu Avrupa, Karadeniz, Ortadoğu ve Kafkaslar’a bakışlarını ve bölgeyle ilişkilerini gözden geçirebilirler. Bu bağlamda gelişmelerden en fazla etkilenecek ülkelerden birinin Türkiye olacağı açık. Türkiye için öncelikli ve
acil olan ise Suriye’nin her iki ülkenin yeni ilişki biçimini test edecekleri bir alan olduğunu göz ardı etmemesidir.
Her iki ülke, ortak düşman DAEŞ ve El Nusra’ya karşı ortak mücadele ederken, ABD’nin Suriye’yi Rus nüfuzuna terk edebileceğini ileri sürmek yabana atılacak bir fikir gibi görünmüyor. Bunun anlamı, Esad yerinde kalırken, PKK/PYD’nin Suriye’deki varlığı hakkında iki ülke birlikte karar alacak demektir. Anlaşılan, büyük güçlerin PKK’ya dair niyetlerini/planlarını doğru okumak için hafızamızı tazeleme ve arşivlere uğrama vaktimiz gelmiştir.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024