Bütün dikkatlerin İngiltere’deki AB referandumu üzerinde odaklandığı bir ortamda, Türkiye’de de benzer bir halk oylaması fikri ortaya atıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gündeme getirdiği bu fikre göre, Türk halkına AB ile üyelik müzakerelerinin devam edip etmemesi konusundaki görüşü sorulabilir.
Bu bağlamda gerçi alınmış bir karar yok, ama bu fikrin önümüzdeki günlerde gündemde kalması olasılığı yüksek...
Cumhurbaşkanı referandum fikrini içeren konuşmasında, AB’yi Türkiye’nin üyeliği konusunda samimi davranmamakla, oyalamakla suçladı ve ülkenin Müslüman olmasının da bunda rol oynadığını öne sürdü.
Aslında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı’nın bu çıkışına bir açıklık getirmek gereğini duydu ve bu söylenenlerin bir tehdit veya şantaj olarak algılanmamasını istedi, ancak referandumun da müzakere sürecinde bir tıkanma olduğu takdirde yapılabileceğini belirtti...
Bıkkınlık geldi
Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki sert çıkışı, Ankara’da son haftalarda AB’yi karşı duyulan güvensizlik ve hatta kızgınlık derecesinin yükseldiğini gösteriyor.
Yılın başlarında AB ile ilişkilere ivme kazandırmak için harcanan çabalardan, son haftalarda özellikle vize ve terör gibi konularda çıkan uyuşmazlıklardan ve son olarak İngiltere’deki referandum kampanyasında Türkiye’nin üyeliği aleyhindeki konuşmalardan sonra, büyük bir rahatsızlık ve düş kırıklığı hakim oldu.
Açıkçası, halk arasında da AB üyeliği konusunda umutlar zayıflıyor, onun yerini de bir “AB bıkkınlığı” alıyor.
Zıt görüşler
AB ile müzakerelerin devam edip etmemesi konusunda referandumun yapılması söz konusu olmasa da, gündeme gelen bu sorunun soğukkanlılıkla tartışılması gerekiyor.
Kuşkusuz, bu sürece artık bir son verilmesinden yana olanlar AB’nin Türkiye’yi çeşitli nedenlerden zaten üye olarak kabul etmek niyetinde olmadığını, Ankara’nın boşuna uğraşmaması ve sahip olduğu başka seçenekleri kullanması gerektiğini düşünüyorlar.
“Devam”dan yana olanlar ise, Türkiye’nin AB’ye sırtını çevirmesinin onu ticari, ekonomik, siyasal ve sosyal birçok avantajdan yoksun bırakacağını, demokratik gelişmesini aksatacağını, diplomatik yalnızlığını artıracağını öne sürüyorlar.
Rota meselesi
Bu karşılıklı argümanların akıcı ve gerçekçi bir şekilde tartışılması gerekir.
AB ile müzakereleri kesmek, ona sırt çevirmek, dış politikada çok radikal bir rota değişikliği anlamına gelir.
Bunun, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ve geleneksel dış politikasına ve vizyonuna ne kadar uyduğu da iyi değerlendirilmelidir.
AB ile uzun ve meşakkatli yolculukta “tamam mı, devam mı” kararı, duygusal ve popülist bir üslup ve yaklaşımla alınamayacak kadar belirleyici ve hayati bir tercihtir.